İstanbul Barosu Başkanı olmak için yarışan 10 adaydan biri Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu (ÖDAV) adayı avukat Eren Keskin. Türkiye’deki yargının en büyük sorununun ‘bağımsızlık’ olduğunu söyledi.

Gazete Duvar’dan Hacı Bişkin'in sorularını yanıtlayan Eren Keskin, bugünkü baronun çifte standartlı bir yaklaşım içerisinde olduğunu söyledi.

Barolar Birliği'ni de eleştiren Keskin "Barolar Birliği şu an kendini ideolojinin sınırlarına hapsetmiş bir anlayışa sahip" diye konuştu.

Keskin'in açıklamalarının bir bölümü şöyle:

İstanbul Barosu’na neden başkan adayı oldunuz, seçilirseniz en çok üzerinde duracağınız konular hangileri olacak?

Hukuk ve demokrasi iç içe kavramlar. Demokrasi mücadelemizi hukuk bağlantılı olarak daha verimli devam ettirmek ve avukatların sorunlarını dile getirmek adına aday olduk. Hukukta gerçekten insanı temel alan bir anlayışımız var. Her türlü düşünce ve fikir özgürlüğünün yanındayız.

Kendinizi anlatırken diğer adaylarla farklarınızı nasıl açıklayacaksınız?

Biz yüzleşme olmadan adalet olmayacağına inanıyoruz. Çünkü resmi ideolojinin yarattığı insan tipinin temel sorun olduğunu düşünüyoruz. Barışçıl ve demokratik kavramlarla resmi ideolojiyi tartışmaya açmak istiyoruz. Bunun hukukla çok bağlantısı var. Çünkü Türkiye bir taraftan kendi yarattığı resmi ideolojinin yanına insanları sıkıştırırken bir yandan uluslararası birçok sözleşmeye imza atıyor ama bu sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirmiyor. Bu büyük bir açmaz oluşturuyor. Avukatlar açısından da açmaz oluşturuyor. Çifte standartlı bir durum. Bu nedenle geçmişle yüzleşmenin mutlaka yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

‘Geçmişle yüzleşme’den kastınız nedir?

Geçmişle yüzleşmeden kastım Türkiye’nin resmi ideolojisinin yarattığı kırmızı çizgilerin tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bu toplumda konuşamıyoruz. İnsanlar farklı düşünceleri dile getiremiyor. İşte bu farklı düşüncelerin dile getirilebileceği bir ortam yaratmak ve bunu barodan başlatmak istiyoruz.

OHAL dönemi ve sonrasında birçok avukat üstlendikleri davalarla ilgili ‘örgüt’ suçlaması ile karşılaşarak gözaltına alındı, tutuklandı. Bunlardan yola çıkarak Türkiye’de savunmanın engellendiğini düşünüyor musunuz? Eğer böyle bir sorun tespitiniz varsa bu konuda girişimleriniz olacak mı?

Savunma bu süreçte tamamen yargının dışına atılmak isteniyor. Çünkü savunma itiraz eden bir süreç. Bunu en yoğun olarak yaşadığımız dönem Olağanüstü Hal dönemi. Bizler 1990’ları çok ağır yaşadık. Bizden öncekiler 1980’leri çok ağır yaşadı. Aslında bizim coğrafyamızda hukukun ihlal edilmediği hiçbir dönem olmadı. Biz Mahmut Esat Bozkurt’un hukuk yapıcısı olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Mahmut Esat Bozkurt örfi hukuku savunuyordu. Biz bunun değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hangi kesimden olursa olsun. Sol, sağ, Kürt… farklı fikirleri nedeniyle avukatlar üzerinde çok büyük bir baskı yaratıldı ve birçok avukat sadece düşüncelerini ifade ettikleri için ya da siyasi bakışları nedeniyle cezaevine atıldılar. Bir kere bunun çok büyük bir hak ihlali olduğunu düşünüyoruz. Tamamen ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırı söz konusu. Eğer biz baro başkanlığına seçilirsek hiçbir ayrım yapmadan fikirleri nedeniyle cezaevlerine konulan tüm meslektaşlarımızı ayrım yapmadan temsil edeceğiz.

Bugünkü baroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünkü baronun çifte standartlı bir yaklaşım içerisinde olduğunu düşünüyoruz. Örneğin Ergenekon davalarında gösterdiği tavrı diğer yurtsever devrimci avukatlara göstermedi. Hukukta çifte standart olmaz. Eğer bir hukukçu hak ihlaline uğruyorsa hangi nedenlerle olursa olsun o baronun kişiye sahip çıkması gerekir.

Peki sizce Türkiye’de yargının en büyük sorunu şu an nedir?

En büyük sorunu yargının bağımsız olamaması. Yargı bu coğrafyada hiçbir zaman bağımsız değil. Ama bu kadar bağımlı olduğu bir süreç yaşanmadı. Çünkü bu süreçte hakimler ve savcılar çok büyük sorun yaşıyorlar. Hakimler ve savcılar görevden alınıyor. Bu nedenle biz yargı bağımsızlığının temel mesele olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye Barolar Birliği sizce yeteri kadar avukatların yanında durdu mu?

Almadı. Barolar Birliği şu an kendini ideolojinin sınırlarına hapsetmiş bir anlayışa sahip. Demokratik hukuk ilkelerini eğer uygulamak istiyorsanız kendisini ait hissettikleri siyasi akımların sınırlamasına izin veremez. Yani insani hukukun hakkettiği her şeyi yapmak zorunda. Barolar Birliği şu anda bu yaklaşımdan çok uzak olduğunu düşünüyorum.