Diyarbakır bağımsız milletvekili Altan Tan, Kürt siyasetini çözme stratejisinin başına getirilmek istendiğini, bunu kabul etmediği için de AKP'ye yakın medya tarafından kendisine yönelik saldırıların başladığını söyledi. Tan, Kürtleri tasfiye etme projesinin başına getirilmesi için uzun bir dönem tarikat, cemaat ve AKP bağlantılı sivil toplum örgütleri tarafından ikna edilmeye çalışıldığını belirterek, Kürtleri tasfiye projesi stratejisinin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 2008 Diyarbakır gezisinde hayata geçirildiğini söyledi.

Diyarbakır'da yayınlanan bölgesel Özgürhaber Gazetesi'ne çarpıcı açıklamalarda bulunan milletvekili Altan Tan, cemaatlerin, tarikatların ve AKP'nin değil Kürtlerin yanında olduğu için bu kesimlerin tepkisini çektiğini söyledi.

SİYASAL AKTÖR OLARAK GETİRİLMEK İSTENDİM

"Kürtleri uyutma politikası ile ilgili stratejinin başına siyasal aktör olarak getirilmek istendim" diyen Tan, buna inanmadığı, doğru bulmadığı ve vicdanı kabul etmediği için evet demediğini belirterek, "Evimde oturmadım. Kürt siyasal mücadelesinin tarafına geçtim. Kendi kimliğimi muhafaza ederek, bugünkü Kürt siyasetine olan bütün muhalefetimi de saklı tutarak. Kürtlerin meşru hak taleplerine de destek verdim. Bu, bana o teklifi yapanları çıldırttı. Onun için şu anda yaptıkları bir şekilde beni tasfiye etmektir" dedi.

ÖZETLE BUNLARIN PROJESİ ŞU

AKP hükümeti ve onun etrafında kümelenen bazı tarikat ve cemaatlerin Kürt meselesinin çözümünde devletle aynı noktaya geldiklerini belirten Tan şunları söyledi: "Özetle bunların projesi şu; Çok net olarak söyleyebilirim; Kürtlere şu ana kadar verdiklerimizin dışında vereceğimiz başka bir şey yok. Nedir bu; birey haklarına 'Evet' grup haklarına 'Hayır'. Bu tabii entelektüel bir cümle gibi kuruluyor. Fakat bunun anlamı şudur; Kürtler kendi aralarında çarşıda, pazarda, sokakta ve evde Kürtçe konuşabilirler, şalvar giyebilirler, puşi bağlayabilirler, folklor oynayabilirler, şarkı ve türkü de söyleyebilirler. Bununla birlikte bir iki radyo ve TV programı da izleyebilirler. Ama bunun ötesinde Kürtçe ana dilde eğitim yapamazlar. Kendi kendilerini yönetme ile ilgili demokratik özerklik, bölgesel yönetim, eyalet sistemi ve federasyona kalkışamazlar. Özetin, özeti budur."

STRATEJİNİN BEŞ AYAĞI

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Diyarbakır gezisinde STK temsilcileri ile biraraya gelerek toplantı yaptığını ve Kürtlerin birey haklarına 'Evet', grup haklarına 'Hayır' projesinin hayata geçirildiğini belirten Tan, Başbuğ'un Diyarbakır'daki konuşması ardından yeni bir strateji belirlendiğini vurguladı. Tan, bu stratejinin 5 ayağını da şöyle açıkladı:

BİRİNCİSİ: BDP İLE PKK ARASINDAKİ BAĞIN KOPARILMASI

"Birincisi; önce legal Kürt siyaseti ile yani DTP ve sonrasında BDP ile PKK arasındaki bağın koparılması hedeflenmekteydi. Bunun için de ilk etapta 3 bin, son seçim döneminde de 2 bine yakın insan gözaltına alındı ve tutuklandı. Yani şehirde bulunan sivil kadrolar, eline silah almamış ama Kürt siyaseti ile bağlantılı 5 bine yakın kalifiye eleman devre dışı bırakıldı. Bundan da anlaşılan şehirdeki Kürt siyasetçilerin ve seçimlere giren partilerin gücünün zayıflatılması birinci hedef budur.

İKİNCİSİ: MALİ KAYNAKLARIN KESİLMESİ VE İZOLASYON

İkincisi; Kürt siyasetinin yani dağ kısmı PKK, Kandil kesimi üzerine uluslar arası güçlerin de desteği ile yani Irak ve ABD'nin Avrupa'da Fransa ve Almanya’da mali kaynaklarının kesilmesinden tutun askeri olarak izole edilmesine kadar bütün tedbirler devreye sokuldu.

ÜÇÜNCÜSÜ: DİN FAKTÖRÜ

Üçüncüsü; Din faktörü devreye sokularak tarikat ve cemaatler fasılası ile PKK'nin, Kürt siyasal hareketinin terörist, dinsiz ve Zerdüşt olması ile ilgili yoğun bir propaganda başladı. Son seçim döneminde Başbakan'ın "Kürtçe ezan istiyorlar" polemiğiyle de doruğa ulaştı. Bu da dindar Kürtler nezdinde Kürt siyasi hareketinin ve partisinin itibarsız hale getirilmesi operasyonuydu.

DÖRDÜNCÜSÜ: EKONOMİK TEDBİRLER

Dördüncüsü: Yine aynı şekilde bütün devlet imkânları valilikler, tarikat ve cemaatlerin yardım fonları, bunların tamamı devreye sokularak, ekonomik yönden güçsüz halk kesimi elde edilmek istendi.

BEŞİNCİSİ: DEVŞİRME POLİTİKASI


Beşincisi: Bölgede etkili olabilecek bazı liberal, sosyal demokrat veya muhafazakâr kişiler devşirilmeye çalışıldı. Yani bunlar meşru taleplere sıcak bakan kişilerdir. Bunlar da siyaseten, mevkii makam, bürokratik değerlendirme gibi yollarla Kürt siyasal hareketine destek vermekten alıkonuldu.

BU BİR ÖZEL HARP STRATEJİSİDİR

Bu komple bir projedir. Bu komple projenin sonuç noktası Kürtlere verilenlerden başkası yoktur. 'Alın, Allah'a şükredin. Bize de teşekkür edin. Yaşamanıza da izin veriyoruz. Ama bir Arnavutluk gibi, Kosova gibi, bir Bosna Hersek gibi, bir Çeçenistan gibi halk olma iddiasında bulunmayın ve Ortadoğu'da kadim bir millet olarak eşit ortaklık ve statü talebinde asla bulunmayın.' Özetin özeti budur. Bütün bu siyaset, Kürtlerin bir halk olma iddiasını çözme ve bir statü sahibi olmalarını engellemeye yönelik bir özel harp stratejisidir. Geldiğimiz nokta budur."

PROJENİN BAŞINA GETİRİLMEK İSTENDİM

Kürtleri uyutma ve tasfiye etme projesinin başına getirilmek istendiğini kaydeden Tan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün tarikat ve cemaatler AKP bağlantılı sözde STK'lar tarafından uzunca bir dönem ikna edilmek istendim. Bu Kürtleri uyutma politikasının stratejisinin başına getirilmek istendim. İçine değil bu projenin başına getirilmek istendim. Siyasal aktör olarak getirilmek istendim. Fakat ben inanmadığım, doğru bulmadığım, vicdanımın kabul etmediği hiçbir projeye evet demediğim gibi, buna da evet demedim. Evet dememekle kalmadım. Evimde oturmadım. Kürt siyasal mücadelesinin tarafına geçtim. Kendi kimliğimi muhafaza ederek, bugünkü Kürt siyasetine olan bütün muhalefetimi de saklı tutarak. Kürtlerin meşru hak taleplerine de destek verdim. Bu onları çıldırttı. Onun için şu anda yaptıkları ve ettikleri ne olursa olsun, bir şekilde beni tasfiye etmektir."

BU KİRLİLİĞİ DEŞİFRE EDELİM, BİTİRELİM

Kürt siyasetinin içinde kavga olmasını isteyen kirli unsurların bulunduğunu ve bu kirli unsurların Türkiye'deki yıllardır devam eden kirli rejimin içindeki kirli unsurlarla kirli işler yapmaya devam edebileceklerini belirten Tan şöyle dedi: "En büyük tehlikelerden birisi de budur. Buraya dikkat etmek lazım. Bunu nasıl önleyebiliriz. Kandil'den İmralı ya kadar feryat ediyorlar, hakikatleri araştırma komisyonu kuralım. Eğer varsa hem Kürt hem de Türk siyasetinin içinde ne kirlilikler olmuş, bunların hepsini deşifre edelim. Devlette elindeki tüm belge ve bilgileri sunsun. Devletin arşivinde, kasasında ne kadar bilgi varsa bunların hepsini göstersin. Bu kirliliği deşifre edelim ve bitirelim.”

İSLAMİ KESİME ÇAĞRI

Başbakan Erdoğan'ın 'Kürtçe ana dilde eğitim ülkeyi böler' sözlerine İslami kesimin birkaç istisnası hariç yüzde 99'undan hiçbir eleştiri gelmediğini kaydeden Tan, "İslam hukukuna göre bu yanlış bir ifadedir diyen çıkmadı. İslami kesim iktidar ile iç içe girdi. Taktik olarak devleti kullanma veya istifade etme noktasından devletin düşündüğü noktaya geldi. O noktada Altan Tan’a ihtiyaç yok. O noktada avcı kekliklere ihtiyaç vardır. Yani Kürtleri kandıracak, oyalayacak ve siyasal taleplerini boşa çıkaracak aktörlere ihtiyaç var" dedi ve İslami kesime şu çağrıda bulundu:

"Şimdi burada da İslami kesime çağrım şudur; Önce doğru İslam hukuku ve akidesinin olduğu noktaya gelin. Ondan sonra devlete AKP'ye, BDP'ye ve PKK'ye olan mesafenizi belirleyin. Doğrulara doğru, yanlışlara yanlış deyin. Ne AKP'li, ne BDP'li, ne PKK'li, ne de devletçi olun. Kendiniz gibi olun. Bu mesafe belirlendiği zaman çözüm kendiliğinden çıkacaktır. Yani Kürtçe ana dilde eğitim bir halkın yani Kürtlerin veya Arapların veya Çeçenlerin hakkı değil midir? Bunu yapalım yönetim şekli ortaya çıkacaktır. Şu anda gelinen nokta iktidarın ve devletin yanında durmadır. Bu da çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet eder. Bu günaha ortak olmadır."

ANF