12 Eylül darbesinin ardından tutuklanan bir öğretmene, 1988'de Bursa Özel Tip Cezaevi'nde iken ''işkence'' yaptıkları iddiasıyla haklarında dava açılan sanıkların yargılanmasına başlandı.

Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşmasında, ''işkence'' suçundan 12 yıla kadar hapsi istenen 5 sanıktan, Ş.Ü. (55) ile müşteki Sait Özdemir (63) ve avukatı katıldı.

40 GÜN ZİNCİRE BAĞLI OLARAK İŞKENCE GÖRDÜM

Müşteki Özdemir, mahkemedeki ifadesinde, 32 yıl sonra ilk defa sivil bir mahkemenin huzurunda olduğunu belirterek, şunları söyledi:

''12 Eylül'de mağdur olan yüzlerce aileden biriyim. Ordu'daki Aybastı İlköğretim Okulu'nda müdür olarak görev yaparken sadece TÖB-DER üyesi olduğum için gözaltına alındım. İlçe karakolunun kömürlüğünde 40 gün zincire bağlı olarak işkence gördüm. Ardından 11 yıl boyunca birçok cezaevine nakledildim. 1988 yazında Bursa Özel Tip (H Tipi) Cezaevi'ne getirildim. Cezaevinde kalırken bir süre sonra baskılar, aramalar ve koğuş değiştirmeler başladı. Bir gün arama bahanesiyle beni koğuşumdan yarı çıplak vaziyette aldılar ve sabahtan akşama kadar ağustos güneşinin altında tuttular. Bundan dolayı cildim rahatsızlandı. Hala cildimde rahatsızlıklar devam ediyor. Bize işkence yaparken, 'Bunların etkisini 20-30 yıl sonra göreceksiniz' demişlerdi. 1 Ekim'de cezaevi doktoruna bu cilt rahatsızlığım sebebiyle çıktım ve beni hastaneye sevk etti. Fakat hastaneye götürülmedim. Ruhumda ve bedenimde bu izleri bırakan kişilerden şikayetçiyim.''

İŞKENCE YAPAN HUZURUNUZDAKİ KİŞİDİR

Yaşadığı işkencenin sona ermesi için 1 ay boyunca açlık grevi yaptığını belirten Özdemir, ''Arabuluculuk için Ankara'dan gelen dönemin SHP Diyarbakır Milletvekili Hikmet Çetin ile görüştüm ve greve son verdim. Belki o gelmeseydi şu an burada olmazdım. Bana işkence yapan sanıklardan biri de şu an huzurunuzdaki kişidir. Ondan şikayetçiyim'' dedi.

İMRALI CEZAEVİ'NDE BAŞGARDİYAN

Üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen, mahkemeye yazılı savunma veren ve halen İmralı Cezaevi'nde başgardiyan olarak görev yaptığını beyan eden tutuksuz sanık Ş.Ü, ''Ben iddia edildiği gibi işkence içeren hiçbir davranışta bulunmadım. Kendisini hatırlamıyor ve tanımıyorum'' diye konuştu.

ÇOCUKLARIM, BABALARINI TANIYAMADI

Duruşmada tanık olarak dinlenen Sündüz Özdemir (56) de eşinin tutuklu olduğu dönemde defalarca cezaevine gittiğini, ancak kendisiyle görüşemediğini belirtti. Özdemir, ''Mahkumların 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' şeklinde bağrışmalarını duyuyordum. 29 Ekim günü açık görüş izni verildi. Eşim çok zayıflamıştı. Battaniyeye sarılmış ve ayakta duramayacak halde yanıma geldi. Hatta çocuklarım, babalarını tanıyamadılar. Eşim cezaevinde gördüğü kötü muamele sonucu cilt kanseri rahatsızlığına yakalandı'' dedi.

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılmasına ve suç tarihindeki cezaevi görevlilerin isimlerinin istenmesine karar veren mahkeme heyeti, eksiklerin giderilmesi için duruşmayı erteledi. Mahkeme, diğer sanıkların da bulundukları illerde talimatla ifadelerinin alınmasını kararlaştırdı.

Özdemir'in 12 Eylül referandumunda getirilen düzenlenmenin ardından, işkence gördüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu, haziranda sanıklar hakkında dava açıldığı belirtildi.

AMACIMIZ GELECEĞE BİR AVUÇ AYDINLIK BIRAKMAK

Müşteki Özdemir, adliye önünde basın mensuplarına yaptığı açıklamada, askeri darbenin ardından tutuklandığını ve 1991'de tahliye edildiğini, 11 yıl boyunca çeşitli cezaevlerinde kaldığını söyledi. Özdemir, şöyle konuştu:

''12 Eylül dönemini yaşayanlar ve bu döneme karşı söyleyecek sözü olanlar, bedeninde, ruhunda halen 32 yıl sonra olsa bile işkence izlerini taşıyanlar için dönemin suçluları hakkında şikayette bulundum. Diğer illerdeki müracaatlarım halen devam ediyor. Bursa, burada bir ilki başlattı. Bursa Cezaevi'nde 1988 yılında yapılan kötü muamele ve insanlık dışı uygulamalarla alakalı açılan davanın görülmesine başlandı. O gün 'sosyal demokratım, ilericiyim ve aydınım' diyen öğretmen olup da TÖB-DER üyesi olan herkes bu durumları yaşamıştır. Ben bu yönlerimden dolayı 11 yıl boyunca hapiste kaldım. Başka işlediğim hiçbir suç yoktur. Bu, ülke için akıl tutulmasıdır. Kimseye kızgınlığımız, küskünlüğümüz yok. Bu davadaki amacımız, ülkemizin ve toplumumuzun geleceğine bir avuç aydınlık bırakmak. Adalet adına yaptığımız bu iş, samanlıkta iğne aramaktır. Biz bu iğneyi bulmak için her şeyi yapacağız.''