Gazeteci İrfan Aktan, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın Suriye Kürtleri ve Türkiye Kürtleri üzerindeki etkilerini yazdı.

“Kürt güçlerinin çok büyük bir hayranıyım” açıklamasına değinen Aktan, “Peki Trump’ın “hayran” olduğu Kürtler hangileri? Tüm dünyayı vahşet eylemleriyle dehşete düşüren IŞİD’e karşı korkusuzca savaşan ve bu örgütü uluslararası koalisyonun da desteğiyle hemen her cephede püskürten YPG ve YPJ üyesi Suriyeli Kürtler elbette.

“Trump’ın aynı hisleri Türkiyeli Kürtler için de besleyip beslemediği meçhul. Ancak AKP hükümetinin 2015’ten beri yoğun bir savaşla bertaraf etmeye çalıştığı Türkiye’deki Kürt hareketiyle Trump’ın hayran olduğu Suriyeli Kürtler arasında inkâr edilemez bir bağ var. Dolayısıyla, Trump’ın Suriyeli Kürtlere olan “hayranlığının” aktif politikaya yansıması, istese de istemese de Türkiye’deki Kürt hareketine ilişkin bir tutuma dönüşmek zorunda” ifadelerini kullandı.
 
İrfan Aktan’ın Al Monitor’da yayınlanan, “Kürtler Trump’tan ne bekliyor?” başlıklı yazısı:

Türkiyeli Kürtler ABD’nin müstakbel başkanı Donald Trump’ı, 21 Temmuz’da New York Times gazetesine verdiği mülakattaki “Kürtleri ve Erdoğan’ı aynı masaya oturtmak gerçekten harika olurdu” sözlerinin gereğini yapmaya davet ediyorlar! ABD için ayrı bir belirsizlik ve öngörülmezlik yaratan Trump’ın büyük olasılıkla ayrıntılarına vakıf olmadığı Türkiye-Kürt ilişkilerine dair yürüteceği politika sadece bir merak konusu değil aynı zamanda hayati beklentiler de içeriyor.
 
Şu anda Türkiyeli Kürtlerin Trump’a dair değerlendirme yapabilmeleri için ellerindeki veri New York Times’a verdiği mülakattaki ifadelerden ibaret. Trump’ın söz konusu mülakatta Kürtler ve Türkiye’ye ilişkin sözlerini hatırlayalım: “Kürt güçlerinin çok büyük bir hayranıyım. Aynı zamanda halihazırda Türkiye’yle çok daha iyi ilişkiler kurma potansiyelimiz de var. Kürtleri ve Erdoğan’ı aynı masaya oturtmak gerçekten harika olurdu.”
 
Peki Trump’ın “hayran” olduğu Kürtler hangileri? Tüm dünyayı vahşet eylemleriyle dehşete düşüren IŞİD’e karşı korkusuzca savaşan ve bu örgütü uluslararası koalisyonun da desteğiyle hemen her cephede püskürten YPG ve YPJ üyesi Suriyeli Kürtler elbette. Trump’ın aynı hisleri Türkiyeli Kürtler için de besleyip beslemediği meçhul. Ancak AKP hükümetinin 2015’ten beri yoğun bir savaşla bertaraf etmeye çalıştığı Türkiye’deki Kürt hareketiyle Trump’ın hayran olduğu Suriyeli Kürtler arasında inkâr edilemez bir bağ var. Dolayısıyla, Trump’ın Suriyeli Kürtlere olan “hayranlığının” aktif politikaya yansıması, istese de istemese de Türkiye’deki Kürt hareketine ilişkin bir tutuma dönüşmek zorunda.
 
Bunun farkında olduğu anlaşılan Trump da New York Times’tan David Sanger’ın “Peki diplomatik olarak bu konuya ilişkin planlarınız neler?” sorusuna son derece yüzeysel bir yanıt verdi: “Görüşmeler. Eğer bu görüşmeleri gerçekleştirme şansım olursa, yani seçimi kazanırsam, bir an önce pek çok görüşme gerçekleştireceğiz. (...) Bizimle hareket eden iki müttefikimiz (Kürtler ve AKP iktidarı) aynı zamanda birbirleriyle savaşıyor. Bu iki grubu bir araya getirebilmek çok iyi olurdu. Bunu yapabileceğime eminim diye düşünüyorum.”
 
Al-Monitor’a konuşan HDP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Hişyar Özsoy henüz ekibini netleştirmediği için Trump’ın nasıl bir yol çizeceğini kestiremediklerini söylüyor ve ekliyor: “Elbette dünyanın en güçlü devletinin başına geçmiş olan Trump’ın özellikle Orta Doğu’da yaşanan aktif savaşlar konusunda özgürlük ve demokrasiden yana olmasını bekliyoruz. Trump seçim öncesi insan haklarını öncelikli görmeme tutumunu sürdürürse bu, bizim açımızdan tedirginlik yaratır.”
 
Central Florida Üniversitesi’nin Kürt Siyaseti Çalışmaları Kürsüsü’nden Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür, Özsoy’un ifade ettiği beklentilerin Trump tarafından karşılanabileceği kanısında değil. Tezcür Trump’ın Suriye konusunda Türkiye ve Kürtler arasında Obama yönetimine benzer bir denge politikası izleyeceği ve Türkiye içindeki Kürt sorununa çok da odaklanmayacağı görüşünde. Al-Monitor’a konuşan Tezcür’e göre, Trump Türkiye’nin 2015 ortalarından itibaren tekrar “terör paradigmasına” dönen Kürt politikasını daha liberal ve barış odaklı bir eksene çekmek için çok fazla gayret göstermeyecek.
 
ABD’nin müstakbel başkanının radikal İslamcılarla sert bir şekilde mücadeleyi benimseyen baskıcı bölge rejimleri ve güçleriyle ortak hareket etmeye niyetli olduğuna inanan Tezcür “Dolayısıyla ABD'nin Türkiye'deki Kürt meselesine olan ilgisinde insan hakları ve demokratikleşme kriterlerinin etkisi iyice azalacaktır.” diyor.
 
“Trump’ın ‘Erdoğan’la Kürtleri barıştıracağım’ sözü konusunda aktif bir çaba yürütmesini bekliyoruz” diyen Özsoy ise ABD’nin Kürtlere de Türkiye’ye de sırt çevirecek durumda olmadığını, özellikle Suriye’de Kürtler dışında partneri bulunmadığını hatırlatıyor ve ekliyor: “Kürtleri düşman gibi görmeme, aksine bir partner olarak görme konusunda Türkiye’ye ısrarlı telkinlerde bulunmaları gerekir. Bizim somut beklentimiz bu. Kürtler, Tayyip Erdoğan’ın şahsına takılmıyor. Mesele sadece Erdoğan değil, Türkiye’de kurulmuş olan yeni iktidar bloğudur. Dünyadaki tüm güçlerin, bu iktidar bloğunun yanlışlarına karşı demokratik siyaset yürütenlerin yanında olması gerekiyor. Türkiye’deki demokratlar ve Kürtler, barış sürecinin yeniden başlaması, Türkiye’yle Kürt hareketi arasındaki diyalog kanallarının yeniden açılmasını bekliyor.”
 
Trump’ın Türkiye’de sistematikleşen insan hakları ihlallerine beklendiği üzere “duyarlılık” göstermeyeceğine ilişkin genel kanaatin AKP’yi umutlandırdığını söyleyen Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ise Kürt meselesinin dengeleri değiştirebileceği görüşünde. Al-Monitor’a konuşan Coşkun’a göre müstakbel ABD yönetimi Suriye’de PYD’ye destek verirken Türkiye’nin “hassasiyetlerini” göz ardı etmeyebilir. Peki hem PYD’ye destek verip hem de onu terörist olarak lanse eden Türkiye hükümetinin hassasiyetlerini nasıl gözetecek Trump? Şöyle özetliyor Coşkun: “Trump kısa vadede hem Musul hem de Rakka’da başarı elde etmek isteyecektir. Bu başarı çabası sahadaki iki müttefiği olan PYD ve Türkiye’nin çatışmaması için Trump’ı inisiyatif almaya zorlayabilir.”
 
Peki, Kürtlerin Trump’tan beklentisi ne? Coşkun’un bu soruya yanıtı şu: “Kimi Kürtler Trump’ın ‘iş bitiriciliğinin’ bir fırsat olabileceğini, Türkiye ve Kürtler arasındaki problemleri giderebileceğini düşünüyor. Kimileri ise Trump’ın politik tecrübesizliğinin işleri daha da kötüye sürükleyebileceğini düşünüyor. Dolayısıyla Trump’ın belirsizliği, Kürtlerin beklentilerini de belirsizleştiriyor. Ama elbette Suriye’deki Kürt kazanımlarının korunması konusunda ABD’nin daha fazla teşvik edici bir politika izlemesi Kürtlerin genel beklentisi. Aynı şekilde Irak Kürdistanı’nda eğer bir bağımsızlık söz konusu olursa, ABD’nin desteği bekleniyor.”
 
Kürt iş adamı Şahismail Bedirhanoğlu da Coşkun’un altını çizdiği beklentileri vurguluyor. Trump’ın Türkiye’de içinden çıkılmaz bir hal alan çatışmayı durdurmak için devreye girmesini beklediklerini belirten Bedirhanoğlu ekliyor: “Trump’ı ‘seçilirsem Kürtlerle Erdoğan’ı barıştıracağım’ sözünün gereğini yerine getirmeye davet ediyoruz. Trump Suriye’de de Kürtlerle Türkleri birbirine yakınlaştırıp diyalog yollarını aralayabilir. Fakat ABD’nin Türkiye’yle ilişkileri iyileşmezse Trump’ın AKP’yi Kürt sorununun çözümü konusunda baskılaması ihtimali azalır.”
 
Kürt sorununun barışçıl çözümü için çok sayıda girişim içinde yer almış olan Bedirhanoğlu ABD’nin Kürtlerle Türkiye arasında kurmaya çalıştığı denge politikasının mevcut haliyle sürdürülemeyeceği görüşünde: “ABD bir yandan Türkiye’yi bir yandan Kürtleri, Arapları hoş tutmaya çalışıyor. IŞİD’le mücadelede Kürtler de var Türkiye de var ama ikisi de kanlı bıçaklı. Bu ABD açısından da çok önemli bir açmaz. ABD bu açmazı açmak zorunda. Trump sahadaki iki aktör olan Türklerle Kürtler içinde birini yanına çekip öbürünü karşısına alamaz. O yüzden de öncelikle bu iki aktör arasındaki çatışmanın sonlanması gerekiyor.”
 
Bedirhanoğlu’na göre AKP ve Erdoğan açısından Kürt hareketine yönelik çatışmacı siyasetin sürdürülebilirliği yok. Aynı tıkanmanın Kürt hareketi için de geçerli olduğunu düşünen Bedirhanoğlu kazananı olmayan bir savaşın bitirilmesinin daha muhtemel olduğuna işaret ediyor: “İki taraf açısından da mevcut çatışma sürdürülebilir olmadığı için ABD’nin olası bir barıştırma hamlesi Kürt hareketi ve Türkiye tarafından olumlu karşılanabilir.”
 
Türkiye’nin Batı’daki imajından sıyrılmasının tek yolunun Kürtlerle gireceği diyalogdan geçtiğini düşünen Bedirhanağlu yeni bir çözüm sürecinin Türkiye açısından Batı’da ciddi bir “PR’a” dönüşebileceğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bunun farkında olduğu söylüyor. Fakat Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 23 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen toplantısının açılışında “Eğer Batı birisine diktatör diyorsa benim indimde o iyidir” diyerek böylesi bir “PR’a” pek de ihtiyaç duymadığını ifade etti.
 
Hişyar Özsoy’a göre Erdoğan’ın mevcut siyaseti onun kısa sürede Trump’la da karşı karşıya gelmesine sebep olacak: “Trump ilk birkaç ay Türkiye’yle ilişkileri toparlama yoluna gidebilir. Belki aralarında sahte bir balayı da yaşanabilir. Ama Türkiye ile ABD’nin Orta Doğu politikası yapısal olarak çelişiyor. Yani liderler bazında birkaç iyi görüşmeyle çözülebilecek bir mesele değil bu. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki müdahaleciliği, Sünnilerle flörtü, ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik dış politikasında sıkıntılar yaratıyor. Trump geldi diye bu sıkıntılar geçmeyecek. Dolayısıyla kısa süre sonra Erdoğan’dan ‘Ey Trump’ sesleri çıkmasını bekliyoruz.”
 
“Cumhuriyetçileri Kürt meselesi konusunda Demokratlardan daha çözümcü görüyoruz” diye söze başlayan Türkiye’deki Kürdistan Demokrat Partisi Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş ise baştan beri Donald Trump’ın seçilmesini arzu ettiğini söylüyor. Mesud Barzani’nin başkanlığını yaptığı Kürdistan Demokrat Partisi’nin Türkiye “versiyonu” olan KDP-Türkiye Başkanı Kardaş, Trump’a bir kutlama mektubu da gönderdiğini söylüyor ve mektubu okuyor: “Sayın Başkan, 21. yüzyılda olmamıza rağmen Kürt halkı hâlâ özgürlüğünden ve halklarından yoksun. 50 milyonu aşkın nüfusuyla, Orta Doğu’da 600 kilometre alana yayılan Kürt halkının hâlâ bir devleti yok. Bu devletsiz halk, işgalci dört ayrı devletin tutsaklığı altında yaşıyor. Bu durum gelişmiş, demokratik dünya için büyük bir utançtır. Biz Kürtler, Birleşik Devletler’in başkanı olarak bu mazlum ve mağdur halkı destekleyeceğinizi umuyoruz.”
 
Kardaş’ın mektubu Trump’ın eline geçti mi bilinmez. Ancak farklı görüş ve eğilimlerde de olsa görüştüğümüz herkes, Trump’ın benimseyeceği yolun Türkiye’nin Kürt karşıtı siyasetinin akıbetini belirleyeceğinde hemfikir.