İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edilişinin 63. yıldönümünde, 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nde devletten talepler bir kez daha tekrarlandı, kayıplar bir kez daha anıldı.

 

Yüce YÖNEY / BİA

 

Dünya İnsan Hakları Günü'nde her cumartesi olduğu gibi bir kez daha Galatasaray'da toplanan Cumartesi İnsanları, gözaltında kaybedilenlerin başına neler geldiğini öğrenmek için seslerini duyurmaya çalıştı.

 

Yapılan basın açıklamasında, İnsan Hakları Haftası'nın yıldönümüne girerken İnsan Hakları Derneği'nin 12 yöneticisinin tutuklu bulunduğu vurgulandı. İnsan Hakları mücadelesinin kayıplara, tutuklamalara, işkencelere ve katliamlara dayanıklı olduğu, ancak varolan durumu kabul etmedikleri ifade edildi.

 

Türkiye'nin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer aldığı, o günden bu yana 48 hükümetin değiştiği ve bu sürede inasanlığa karşı ağır suçlar işlendiği, işlenen suçların cezasız kaldığı anlatıldı. "İşlenen suçlar devletin en tepesindekilerin onayı ve desteğiyle gerçekleşti. Suç işleyen kolluk güçleri terfi ettirildi, övünç madalyaları verildi. İhlallere yönelik yapılan suç duyuruları ise ya işleme koyulmadı ya da savcılıkların tozlu raflarına terk edildi."

 

"17 YILDIR BURADAYIZ"

 

Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) yüzlerce kez mahkum olduğunun belirtildiği açıklamada, "63 yıldır bu topraklarda  insan hak ve özgürlükleri kamu güvenliğini tehdit eden unsurlar olarak görüldü. İmzalanan uluslararası sözleşmeler çekinceler konarak işlevsizleştirildi, hayata geçirilmedi. Önemli uluslararası sözleşmeler imzalanmadı" dendi.

 

16 yıl önce, 35 yaşında gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun "Çocuklarımızın katilleri yargılanmadı, failleri bulunmadı; insan hakları bu mu" diye sordu ve tüm partilerden insan haklarına uyulmasını istedi.

 

13 Eylül 1980'de gözaltına alınıp kaybedilen Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır ise annelerin sesinin duyulması gerektiğini söyledi. Annelerin yakınlarının, akrabalarının yaşama hakkını ellerinden alanlara karşı adalet arayışının peşinde olduğunu ve mezarlarını istediklerini anlattı, hükümetin tavrını eleştirdi: "Eğer 80'lerden bu yana aranan bir mezar bulunamamışsa ve yetkililer bir mezar gösterememişse insan hakları gününün karşılığı yoktur."

 

1995'te kaybedilen Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç ise 17 yıldır burada oturduklarını hatırlattı. 17 yıldır hiçbir yetkilinin kendilerini duymadığını belirtip, insan hakları gününde sadece "feryat etme haklarının olduğunu, işkence çekme, acı çekme, tutuklanma, mezarları ararken eli boş dönme hakları" olduğunu söyledi. Başbakanın söz vermesine rağmen hiçbir kayıbın akıbetinin açıklanmadığını dile getirdi. Karakoç, "İnsan Hakları Beyannamesi'nin altına imza attınız, bu kadar kayıp olan başka ülke var mı diye" sordu ve her konuşanın cezaevine atıldığına, binlerce insanın cezaevinde olduğuna dikkat çekti.

 

İNSAN HAKLARI GÜNÜ'NDE SOMUT TALEPLER

 

Cumartesi İnsanları yaptıkları açıklamada hükümete seslenirken taleplerini de tekrar etti:

 

* Devletin tüm kurumlarındaki arşivler kayıp yakınlarına ve kamuoyuna açılsın. Devlet arşivlerinde 'gizli belgeler' 'sır' değil, 'şeffaf' olsun.

 

* Toplu mezarlar Minnesota Protokolü'ne uygun olarak açılsın.

 

* Kayıplarla ilgili başarılı sonuçlar elde edilen Bosna modelindeki gibi Türkiye'de de kayıplara ilişkin bir veri tabanı ve DNA bankası kurulsun.

 

* Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme derhal imzalansın.

 

* Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma Statüsü derhal imzalansın.

 

* Gözaltında kayıpların akıbetini araştıracak özel yasayla yetkilendirilmiş, bağımsız bir araştırma komisyonu kurulsun. (YY)