ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türk hükümetini, son aylardaki adam kaçırma olayları karşısında harekete geçmeye çağırdı.

Örgüt, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e gönderdiği mektupta, Ankara’da 2017 yılı Mart ayından bu yana en az dört kişinin ortadan kaybolması olayıyla ilgili olarak acilen etkin bir soruşturma açılması çağrısında bulundu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türkiye sorumlusu Emma Sinclair-Webb, ”Bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar etkili bir soruşturma yapılmadı” dedi ve ekledi: ”İncelemelerimize göre bu kaçırılma olayları görgü tanıkları önünde, gündüz vakti meydana geldi. Soruşturulması gereken çok sayıda kanıt mevcut. Haziran ayındaki son adam kaçırma olayıyla ilgili güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler var. Bir erkek, 8 yaşındaki oğlunun ve civardaki dükkan sahiplerinin önünde kaçırılmış. Soruşturma yapılmaması için hiçbir bahane üretilemez”

Kayıplar hakkında hükümetten ya da Adalet Bakanlığı’ndan herhangi bir açıklama yapılmadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, işin içinde devletin de olduğuna dair şüphelerini gündeme getiriyor.

KAÇIRILAN KİŞİLER 15 TEMMUZ’UN ARDINDAN GÖREVDEN ALINDI

Kaçırılan kişilerin, darbe girişiminin sorumlusu olarak gösterilen Fethullah Gülen hareketine karşı başlatılan operasyonlarda işlerinden uzaklaştırıldıkları öğrenildi.

Bu kişilerin kaçırılma şekillerinin birbirine benzemesi, tüm vakalarda maskeli kişilerin siyah bir Volkswagen minibüs kullanmış olması dikkat çekiyor.

KAÇIRILAN ASAN, 42 GÜN SONRA POLİS NEZARETİNDE BULUNDU

Kaçırılan dört kişiden biri olan Önder Asan, kendisini kaçıranların elinde 42 gün geçirdikten sonra polis nezaretinde bulundu.

İŞKENCE İDDİALARI

Asan, bu süre zarfında işkence gördüğünü iddia ediyor. İşkence ve kötü muamele iddialarını sert bir dille eleştiren hükümet, bu yılın başında bir zanlının hakkında suçlama olmadan gözaltında tutulma süresini 30 günden yedi güne indirdi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, adam kaçırma olaylarının, yapılan bu reformu uygulamaktan kaçınma yolu olabileceği uyarısında bulunuyor.

”Bunun, insanları daha uzun süre sorgulamak için başvurulan bir yöntem olduğunu varsayıyoruz” ifadesini kullanan Sinclair-Webb, adam kaçırmanın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına göre, ortadan kaybolan insanların ailelerine işkence yapmak anlamına geldiğini söylüyor.

İzleme Örgütü, dört vakaya atıfta bulunuyor ve beşinci vakayı da soruşturduğunu duyuruyor. Örgüte göre bu sayı daha yüksek olabilir.

İnsanların sokak ortasında üzerinde hiçbir ibare olmayan araçlara konularak kaçırılması, Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından birini akıllara getiriyor. Türkiye’nin PKK’ye karşı en şiddetli mücadeleyi verdiği 1990’lı yıllarda insan hakları ihlalleri patlama yapmıştı. Yüzlerce eylemci ve sivil, güvenlik güçlerinin elinde kaybolmuştu. Çoğu ya birkaç ay sonra bedenlerinde işkence izleriyle ölü bulunmuş ya da yıllar sonra toplu mezarlara gömüldükleri anlaşılmıştı. Kaybolanların çoğu, son olarak beyaz Renault marka otomobillere bindirilirken görülmüştü. Güvenlik güçlerinin kullandığı beyaz Renault marka otomobiller, adam kaçırma vakalarıyla eş anlamlı hale gelmişti.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı dönemde hükümet, işkenceyi sona erdirmek için yürütülen çabalarda en ön saflarda yer almıştı.

Erdoğan’ın iktidardaki ilk yıllarında 1990‘lardaki adam kaçırma olaylarına karışmakla suçlanan güvenlik görevlileri hakkında soruşturmalar ve davalar açılmıştı. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü, yüzlerce dava içinde sadece iki dava sonucunda zanlıların ceza aldığını hatırlatıyor.

Son adam kaçırma vakalarıysa geçmişe kıyasla sayıca çok daha az. Ancak bu vakalar, ‘Türkiye geriye mi dönüyor’ korkularını körüklüyor.

Sinclair-Webb, ”Türkiye’de insanların devlet eliyle ortadan kaldırıldıkları çok karanlık bir geçmiş var. Türkiye’nin bu geçmişe döndüğünü görmek istemiyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin bu olaylara son vermesi çok önemli” dedi.

Türkiye’nin geçmişe döndüğüne dair kaygılar, Güneydoğu’da güvenlik güçlerinin parmağı olduğu iddia edilen insan hakları ihlallerine dair görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasıyla arttı. Hükümet ise bu iddiaları reddediyor. Tümgeneral Musa Çitil’in rütbesinin korgeneralliğe yükseltilerek Jandarma Genel Komutan Yardımcılığı’na atanması ise dikkat çekici.

Çitil, 1990’lı yıllarda 13 Kürt köylünün kaçırılıp öldürülmesi olayında parmağı olduğu iddiasıyla 2014’te yargılanmış ancak beraat etmişti.

İnsan hakları savunucuları, hak ihlallerini ortaya çıkarma çabalarının giderek zayıfladığını kaydediyor. Bunun nedeni, geçen yılki darbe girişiminden sonra yürürlüğe giren OHAL kapsamında alınan önlemlerin insan hakları savunucularını engellemesi. Uluslararası Af Örgütü Türkiye araştırmacısı

Andrew Gardner, ”Hiçbirimiz Türkiye’de güvende değiliz. Her zaman yürüttüğümüz faaliyetler suç unsuru olarak kabul edilmeye başlandığı takdirde önümüzdeki hafta ben, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden ya da Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan herhangi bir görevli de gözaltına alınabilir” diyor.

Aralarında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın iki üst düzey üyesi de olmak üzere 30 kişi, kısa süre önce terör suçlamasıyla gözaltına alındı; ifadeleri alındıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

(Kaynak: Amerika’nın Sesi)