Hasan Soylu / Demokrat Haber Analiz

Başbakan Erdoğan 3 günlük Orta Avrupa gezisini sürdürürken, her durakta kendisini izleyen gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlamayı da ihmal etmiyor. Başbakan’ın AB’ye ilişkin mesajlarının yanı sıra ülke gündemine ilişkin mesajları da medyada “manşet” olmaya devam ediyor böylece. “AB’ye sert mesaj” türü başlıklarla yansıtılan bu haberlerin “manşet” değerinin yanı sıra AB ile ilişkiler bakımından ifade ettiği anlam, üzerinde ayrıca durulması gereken bir konu.

Malum, İmralı’ya gidecek ikinci BDP heyeti konusu gündemde. Her an bu haber gündeme düşebilecek sıcaklıkta. Fakat “bugün-yarın” denilebilecek denli yakın ve sıcak olan bu gelişme, öyle görünüyor ki, Başbakan Erdoğan’ın bazı “hassasiyetleri” nedeniyle uzadıkça uzuyor.

Daha önce de söylemişti ve Avrupa yollarında da söyledi. Haber şu:

“Başbakan Erdoğan, İmralı'ya gitmek için başvuran BDP heyeti ile ilgili olarak, ‘Biz dağdaki ile kucaklaşanı bir defa İmralı’ya göndermeyiz’ dedi.”

Kast edilen gayet açık anlaşılıyor olmalı. Geçen yıl Şemdinli’ye giderken yol kesme eylemi yapan gerillalarla “kucaklaşma” görüntüleri basına yansıyan BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak ile DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk’tur söz konusu olan.

Ve Başbakan’ın sözlerinden çıkan sonuç, İmralı’ya gitmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmuş oldukları bilinen bu iki isme izin verilmeyeceği yönünde…

Bu tutum, Başbakan Erdoğan’ın uzun süredir gönlünü hoş tutmaya özel bir ihtimam gösterdiği milliyetçi çevrelerde arzuladığı sempatiyi ne ölçüde yaratır, bilemeyiz, ama kesin olan, Başbakan’ın bu sözleriyle kendisini “müşkül” duruma soktuğudur.

Şundan dolayı: Deneyimi ile Kürt siyasetinin ileri gelen simalarından biri olduğu herkesin malumu olan Ahmet Türk, 1993 yılında Beka Vadisi’nde bir yanında Kemal Burkay, bir yanında Kürtlerin “Mam Celal” olarak hitap ettikleri Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile birlikte Öcalan’ın yanı başında değil miydi?

“Öcalan’la görüştü”, “teröristle kucaklaştı” türü hamasetleri kamuoyunda iyimser ve umutlu bir beklenti yaratan İmralı Süreci’nin “ölçüsü” haline getirmek, anlaşılır gibi değildir.

Şuraya yazıyoruz: İmralı’ya gidecek ikinci heyette ve daha sonraki heyetlerde kimlerin olup olmayacağına karar verme durumunda olan, bu yöndeki tercihleri birinci derecede dikkate alınacak olan, Öcalan’dır…

Bu kadar “net” konuşmamızın son derece anlaşılır bir nedeni var ve o da şudur: İmralı Süreci’nin merkezinde duran kişi, Öcalan’dır. Öcalan üzerinden yürüyen bir sürecin onun görüşeceği kişileri belirleyecek durumda olması da, bu rolünün doğal bir sonucudur.