Kulp'ta toplu mezarda kemikleri bulunduğu ve gözaltına alındıklarına dair bir tanık olduğu halde iki ailenin yok edilmesine ilişkin soruşturma, 24 Mayıs'ta zamanaşımından düşüyor.

Kulp’ta 1990’lardan sonra yakılan onlarca köyden biri de, Çağlayan’ın Deveboynu mezrasıydı. O tarihte 12 yaşında olan Adnan Örhan’ın ailesi bu köyde yaşıyordu. Örhan Ailesi köylerini terk etmemiş, harabelerin yakınında çadır kurmuştu. İki hafta sonunda, 24 Mayıs 1994’te çadıra askerler geldi. Komandolar kadın ve çocukların direnişine rağmen Adnan’ın babası olan 1949 doğumlu Selim Örhan’ı, 1953 doğumlu amcası Hasan’ı ve 17 yaşındaki kuzeni Cezayir Örhan’ı gözaltına aldı.

Radikal'de yer alan habere göre üç köylü Zeyrek Jandarma Karakolu’na götürüldü. Buradan Adnan’ın öğrencisi olduğu Lice Yatılı Bölge Okulu’na (YİBO) nakledildi. Lice YİBO’daki gözaltı merkezinde, Örhan Ailesi’nin yanı sıra Kulp’un bir başka köyünden getirilen Bulut Ailesi’nden beş köylü ve Ramazan Ayçiçek adlı kişi vardı. Ayçiçek’in çok sonra Adnan Örhan’a anlattığına göre kuzeni Cezayir, “Burada işkence görüyoruz. Komutanlardan biri geldi, ‘Size gerilla elbisesi giydirip resminizi çekıp bırakacağız” demişti.

Bu karşılaşmadan birkaç gün sonra, Kulp’un Bağcılar Köyü’ye gelen jandarmalar, halka “Çatışma olacak, sakın dışarı çıkmayın” dedi. Ardından köyün dışında helikopter sesleri, silah tarakaları, insan çığlıkları duyuldu ve keskin bir koku yayıldı. Ertesi gün çoban çocuklar o tepenin ardında yanmış halde sekiz ceset buldu.

Örhan Ailesi’nden sağ kalanlar cesetlerin bulunduğu köye geldi. Adnan Örhan’a göre cesetler tanınmayacak haldeydi. Örhan, 2007 yılında bir gazetede Hulusi Adıgüzel adlı kayıp köylünün ailesi tarafından yapılmış başvuru üzerine Bağcılar Köyü’nde toplu mezarın açıldığı haberini okuyunca savcılığa başvurdu. “Benim ailem de olabilir, kan örneğim ve DNA’m alınsın” dedi. İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndaki inceleme sonucunda cesetlerden ikisinin Selim ve Hasan Örhan’a, üçünün Bulut Ailesi’ne ait olduğu, üç cesedin sahibinin ise bilinemediği anlaşıldı.

Yıllar sonra eksik de olsa, kemiğe ulaşılmıştı. Ailenin buruk sevinci, kemiklerin Kulp Adliyesi’nde kaybolduğu haberi ile kursağında kaldı. Israrlı başvurular üzerine kemiklerin, ailelere haber verilmeksizin, bir torba içinde Kulp Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldüğü ortaya çıktı. Adnan Örhan da, savcılığa başvurdu:

“Hangimiz hangi kemiği alacağız? Mezarımız olsun istiyoruz. Savcıya dilekçe yazdım. ‘Bize yaşatılanlardan sonra kemiklerin bize ayrı ayrı verilmesini istiyoruz. Maneviyatımızla oynanmamasını istiyoruz’ dedim. ‘Kaybedilenlerden Mehmet Selim’in oğlunun başvurusunda manevi değerleriyle oynanmamasını talep ederek, mezarın açılmamasına karar verilmiştir’ diye bir yazı gönderildi. Mezar o şekilde kapalı kaldı.”

Ailesinin, emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Jandarma Komando Taburu tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünü yakıldığını ileri süren Adnan Örhan, savcılığın “Bu delillerde dava açamam” dediğini savunuyor. 24 Mayıs’ta zamanaşımı süresinin dolacağını kaydeden Örhan, “Dosya zamanaşımına uğrayacak. Gerçekten adalet denilen bir şey yok. Yıllarca bize sistemli bir şekilde işkenceler ve acılar çektirildi. Devlet bu olaya ışık tutmadı. Biz ‘Bunlar yaptı’ diyoruz, savcılar yeterli delil olmadığı için beraat ettiriyor. Ne bekliyorlar? Kamera görüntüsü getirsek fotomontaj diyecekler. Biz, mağdur aileleri çok ciddi derecede yaralıyız” diyor.

Örhan Ailesi’nin avukatı Rehşan Bataray Saman da Kulp Katliamı’nın insanlığa karşı suç kapsamına girdiğini ve zamanaşımının uygulanmaması gerektiğini savunuyor.