İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun tehditlerini denetleyecek bir yargının söz konusu olmadığını dile getirdi.

İçişleri Bakanı Soylu’nun HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’a yönelik açıklamalarının, “toplumsal sözleşme” ilkelerinin dışında olduğunu dile getirdi.

İnsan hakları savunucuları “Uygun bir toplum mekanizması olsaydı tehditleri savuran kişiye karşı yargının hemen devreye girmesi gerekirdi. Ancak, bunu denetleyecek bir yargı söz konusu değil” dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı arayarak, “Size haddinizi bildireceğiz, size artık yaşama hakkı yok” tehdidine yönelik tepkiler gelmeye devam ediyor.

‘SAVCILIKLAR SOYLU İÇİN HAREKETE GEÇMELİ’

Mezopotamya Ajansı’ndan Elif Çetiner’in haberine göre, Soylu’nun söylemlerinin siyaseten sorumsuzluk olduğunu belirten İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Siyaseten nezaketsizlik yapan Soylu hukuken, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu’ işlemiştir. Savcılıkların hemen harekete geçerek işlem başlatması gerekir. Bugünkü iktidarın halkı birbirine düşmanlaştırmaktan, halkı şiddetten uzaklaştırmak yönünde bir iddiaları varsa Soylu’yu hemen görevden almaları gerekir. Görevden alınmayarak, güçlü bir eleştiri yapılmaması iktidarın da bu politikayı desteklendiğinin göstergesidir. Bizler bu süreçten ciddi anlamda kaygı duyuyoruz” dedi.

‘BİRİ ÖLDÜRÜLMÜŞSE SORUMLULAR BULUNUR’

“Birisi öldürülmüş olsa işin sorumluları bulunur ve cumhuriyet savcıları göreve çağrılır” diyen Yoleri, “Soylu’nun yaptığı gibi HDP’yi ya da Kürtleri suçlayıcı açıklamalar yaparsanız buradaki maksat bir kesimi töhmet altında bırakmak ve şiddeti beslemektir” dedi. Yoleri, Soylu’nun söylemlerinin ve görevine devam ediyor olmasının iktidarın tutumunun da bu yönde olacağının göstergesi olduğuna işaret etti.

Türkiye’de devletin şiddet içerikli bir karakter yapısına sahip olduğuna dikkat çeken Yoleri, şöyle devam etti:

“Devletin bir karakteri var. Devlet o karakterini koruma konusunda çok kararlı. Bu karakter demokrasi, insan hakları, hukuku öncelemeyen; yok sayan bir zihniyete sahip. İdamlar, işkenceler, göçler,  faili meçhul cinayetler var. Bugüne geldiğimizde yeni yöntemler buluyor. Bu ülke sokağa çıkma yasakları döneminde yapılan operasyonları hiç görmedi. 1990’lı yılların sokağa çıkma yasaklarıyla karşılaştıramayacak kadar çok farklı oldu. Şimdi başka bir boyuttan bakıyoruz. Çok daha genel, topyekûn bugünün koşullarında kabul edilemeyecek şeylerin yaşandığından söz ediyoruz. Bugün 90’larda değiliz. Avrupa Birliği (AB) süreçlerinde istemeyerek de olsa devlet demokratikleşme ya da insan haklarına yaklaşma gibi bir görüntü yaratmaya gayret etmişti. Sonrasında koptu. Bu sürecin kopmasıyla birlikte artık engel tanımaz bir noktaya geldi.”

Soylu’nun sözlerinden yola çıkarak şiddetin boyutunun ne aşamaya ulaşacağını kestiremediklerini belirten Yoleri, toplumun buna tepki göstermesi halinde bu durumun önüne geçebileceğini söyledi.

‘İKTİDARIN DİLİYLE ŞİDDET ARTIYOR’

Türkiye'de insan haklarını denetleyen bir mekanizmanın kalmadığına vurgu yapan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı ve Gazetemiz Yazarı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı iktidarın söylemleriyle toplumun farklı dinamiklerinde şiddetin artış gösterdiğini söyledi.

Fincancı, şöyle devam etti:

“Türkiye zaten otoriter bir yapılanma içinde olan bir ülke. Temel hakları elde etmek için bile çok ağır bedeller ödeyen ülkemizde elde edilen bu hakların bile yerleştirilememesi söz konusu. Kurumsal yapıların sürekli iktidarı elde etme isteğinden kaynaklı kötüye kullanıldığına tanıklık ediyoruz. 70’lerden tutalım 80 darbesine, oradan 90’larda Kürt illerinde doruğa çıkan faili belli katliamların gerçekleşmesi, köy boşaltmaları düşündüğümüzde ortak değerlerin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. İçişleri Bakanı olarak tanımladığımız, ülkenin iç barışından sorumlu en yetkili ağız siyaset arenasında yer almak için başka bir siyasi aktörü arayarak ölüm ile tehdit edebiliyor. Bu, demokratik ilkeleri olan, hukukun temel ilkelerine bağlı ülkelerde mümkün değil. Uygun bir toplum mekanizması olsaydı bugün bu tehditleri savuran kişiye karşı yargının hemen devreye girmesi gerekirdi. Şu an bunu yapacak ve denetleyecek bir yargı söz konusu değil”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı