Gazeteci Hediye Levent, Türkiye’nin Suriye politikasını ve İdlib’deki mevcut durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İdlib’in anahtarının Rusya tarafından Türkiye’ye verildiğini ifade eden Levent, anahtar tesliminin sebebinin Rusya-ABD çekişmesi olduğunu ifade etti.

Levent, “İdlip kapısını Türkiye’ye açan Rusya; açmasının sebebi, ABD-Rusya arasında bölgede devam eden çekişme. Kapıyı açtıran Türkiye’nin elindeki NATO üyeliği kartı ancak İdlip’in anahtarı Rusya’nın elinde. Türkiye’nin İdlip’e garantör olarak dahil olmasının geçici bir süreç için öngörüldüğü açık. İdlip, uzun süredir Türkiye’nin yanı başındaki cihadistan. İdlip’in bir cihatçı cenneti olduğunu Türkiye dahil bütün dünya kabul ediyor. Tıpkı Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve İdlip’in Suriye toprağı olduğunun kabul edildiği gibi” değerlendirmesinde bulundu.

Levent, “İdlib Türkiye’ye ne kazandıracak, cihatçı gruplarla ilgili bir planı, mücadele yol haritası var mı? Varsayalım ki, Suriye ordusu Türkiye’nin istediği gibi M4-M5 kara yollarının altına, Halep kırsalına kadar çekildi. Türkiye, yanı başındaki cihadistanla mutlu mesut yaşamayı mı planlıyor?” diye sordu.

Hediye Levent’in Evrensel’de “İdlib Türkiye’ye ne kazandıracak?“  başlığı ile yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:

İdlip, komşu ülke Suriye’deki vekalet savaşında Türkiye’ye manevra alanı açan en önemli kapı. Türkiye, İdlip’e Astana süreçleri ile garantör olarak dahil olduğundan beri Suriye sahasında askeri varlık oluşturabildi. Askeri varlığının olduğu yerlerde kendisine yakın gruplar, siyasi yapılar inşa etmeye girişti.

İdlip kapısını Türkiye’ye açan Rusya; açmasının sebebi, ABD-Rusya arasında bölgede devam eden çekişme. Kapıyı açtıran Türkiye’nin elindeki NATO üyeliği kartı ancak İdlip’in anahtarı Rusya’nın elinde. Rusya’nın kapıyı da anahtarı vermeye başından beri niyeti yoktu.

Türkiye’nin İdlip’e garantör olarak dahil olmasının geçici bir süreç için öngörüldüğü açık.

Aslında İdlip, 2015 yılında el Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi tarafından ele geçirildiğinden beri Suriye’den çok Türkiye’nin sorunu.

İdlip, uzun süredir Türkiye’nin yanı başındaki cihadistan.

İdlip’in bir cihatçı cenneti olduğunu Türkiye dahil bütün dünya kabul ediyor. Tıpkı Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve İdlip’in Suriye toprağı olduğunun kabul edildiği gibi.

Türkiye uzun süredir Şam’ı tanımadığı gibi desteklediği silahlı gruplar üzerinden Suriye ordusu ile sık sık karşı karşıya geliyor. Muhtemelen sahada Rusya gibi dengeleyici/engelleyici bir güç olmasaydı Türkiye-Suriye savaşı başlamış olurdu. Ki, açık savaş ilanı da geldi.

Türkiye, İdlip’te asla gerçekleşmeyen/gerçekleşmeyecek olan ateşkes süreçlerini izleme gerekçesiyle kentte gözlem noktaları oluşturduğunda aklı selime davet edenlerin çok önemli bir uyarısı vardı; İdlip, cihatçıların kontrolünde ve Türkiye, cihatçıların hamisi haline gelmemeli!

Bugün “Türkiye’nin İdlip’te ne işi var?” diye soranların vatan haini ilan edildiği gibi o günlerde de “cihatçı-Türkiye” özdeşleşmesine dikkat çekenler hedef tahtasındaydı.

Türkiye artık Suriye toprağı olan İdlip için, Suriye’nin resmi silahlı gücü olan Suriye ordusuna savaş ilanının eşiğinde.

Türkiye, Suriye ordusunun İdlip’e yönelik Rusya destekli operasyonlarının hızlanması ile birlikte önce Astana ve Soçi süreçlerini gerekçe olarak öne sürdü. Ancak bu gerekçe, bu süreçlerde Türkiye’nin bulunduğu vaatlerin hiçbirini gerçekleştirmediği, üstelik İdlip’i kontrol eden grupları terörist olarak kabul ettiği gerçekler nedeniyle etkili olmadı.

TSK’nin İdlip’teki gözlem noktaları Suriye ordusunun kontrolündeki bölgelerde kaldıkça Türkiye kentin farklı yerlerinde gözlem noktaları oluşturmaya başladı ki ne Astana’da ne de Soçi’de Türkiye’ye böyle bir yeşil ışık yakılmıştı.

Ardından, Adana Mutabakatı gerekçesi sürüldü masaya. Şam’ı tanımayan Ankara, Şam ile yaptığı mutabakatı Suriye’nin resmi ordusuna karşı hayata geçirme niyetindeydi muhtemelen. Ancak bu gerekçe de başta Rusya olmak üzere tarafları ikna etmedi.

Bu arada, sahada Suriye ordusunun operasyonları devam ederken TSK ve Suriye ordusu hatları artık iç içe geçti. Suriye ordusunun saldırısında 13 asker hayatını kaybetti. Suriye ordusunun kaybı ise bilinmiyor henüz.

Türkiye, İdlip konusunda savaşı neden göze aldığını ikna edecek bir gerekçe ortaya sürmüş değil henüz.

Rusya, İdlip konusunda kararlı, Şam, toprağını geri istiyor. İran, zaman zaman Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını çekmesi gerektiğini söylüyor.

Geriye kalıyor ABD. Nitekim, Türkiye-Rusya gerginliği tırmanırken bir kez daha ABD’nin kapısı çalındı, NATO’ya çağrılar yapıldı. ABD’den gurur okşayan destek açıklamaları gelse de somut destek verileceğine dair sinyal yok. Zaten ABD, Suriye sahasında Rusya’yı karşısına alarak Türkiye’ye neden destek versin? Özellikle de fiziksel varlığının bulunmadığı ve pek de ilgilenmediği Fırat’ın batısındaki İdlip için. Hele de İdlip, açıkça el Kaide kontrolündeki bir kent iken!

ABD’den Türkiye’nin gönlünü hoş tutmak, biraz da Türkiye-Rusya gerilimini diri tutmak için Suriye sahasında arada bir atağa geçmek dışında bir şey beklemek fazla iyimserlik olur. Atağa geçmek de en fazla Fırat’ın doğusunda kalan bölgede Suriye ordusu ile karşı karşıya gelmek olabilir belki. Türkiye-ABD arasında Suriye’deki Kürtlere bakış meselesi varken ve bu konuda ABD, Türkiye’yi kendi çizgisine çektiğinden emin olmadan ne karşılığında destek verecek?

NATO’dan destek gelmesi zaten olası değil.

Türkiye’nin bölge ülkelerinden destek alabilmesi oldukça zor, destek isteyebilecek kadar ilişkisi olan ülke de kalmadı.

AB ülkelerini yeni bir mülteci akını kozu üzerinden zorlamak mümkün ancak Türkiye ve Suriye ordularının karşı karşıya geldiği, süresi-sınırları kestirilemez bir savaşın çok daha büyük mülteci akınları yaratacağı aşikar. Bu nedenle, İdlip’ten mülteci akını kozu, topyekün Suriye’nin kuzeyinden gerçekleşecek bir akınla kıyaslanamaz.

Bunlar dış politika kısmına dair görünen manzara ve sorular. Bir de İdlip meselesinin bizzat Türkiye içini ilgilendiren kısımları var.

Türkiye ve Suriye orduları neden karşı karşıya gelsin?

Yazının tamamı burada.