Evrensel yazarı Yusuf Karataş, Türkiye’nin İdlib’deki durumu ve Rusya’nın aracılık ettiği Suriyeli Kürtler ile Suriye rejimi arasındaki görüşmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekatı”nın Suriye hükümeti ve Suriyeli Kürtler arasındaki görüşmelere vesile olduğunu söyleyen Karataş, Kürtlerin “Barış Pınarı Harekatı”nın ardından ABD’ye ilişkilerini gözden geçirdiklerini ifade etti.

Karataş, “Erdoğan iktidarının İdlib’de Suriye ordusuyla çatışma pahasına cihatçı çeteleri savunma çizgisinde kalması ve dahası ABD ve NATO’nun İdlib konusunda Erdoğan iktidarını destekleyen açıklamaları karşısında Rusya, Suriye yönetimi ve Kürt güçleri arasında yeni bir diyalog süreci için yeniden devreye girdi. Yeni süreçte birlikte Türkiye’deki iktidarın tutumuna bağlı olarak Afrin başta olmak üzere Türkiye ve cihatçı grupların (ÖSO) elinde bulunan diğer bölgelere Suriye ordusu ve Kürt güçlerinin (SDG) ortak operasyon düzenleme seçeneği de masada yer alıyor. Suriye ve Kürt güçleri arasındaki bu görüşmelerin Kürt sorunu konusundaki hassasiyetleri bilinen İran tarafından da desteklenmesi, görüşmelerin olumlu sonuçlanması ihtimalini arttırıyor-ki, elbette bu durumun İran’ın PJAK ve diğer Kürt örgütleri ile ilişkilerine de yansıması olacaktır” dedi.

“Suriye yönetimi ve Kürt güçleri arasındaki görüşmeler, savaşın sonuna gelen Suriye’nin demokratik temelde kurulması yönünde atılmış önemli bir adım olarak anlam kazanıyor” diyen Karataş, “ Ancak bu adımın yaratacağı sonuçlar sadece Suriye’yle sınırlı kalmayacak; Türkiye’deki iktidar gibi yayılmacı emeller ve müdahale politikaları peşinde koşan rejimlere karşı demokrasi ve barış mücadelesi için de önemli bir dayanak olacaktır” ifadelerini kullandı.

Yusuf Karataş’ın Evrensel’de, “İdlib'in gölgesinde Suriye-Kürt görüşmeleri” başlığı ile yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Bölgede dikkatler Suriye ve Türkiye’nin karşı karşıya geldiği İdlib’e çevrilmişken Suriye yönetimi ve Kürt partileri arasında yeni bir diyalog ve çözüm sürecinin adımları atılıyor.

Önce bu görüşmelerin garantörlüğünü yapan Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim Hava Üssünde yapılan ve daha sonra Şam’da devam edilen görüşlere katılıp bu görüşmeleri kamuoyuna duyuran Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Eş Başkanı İlham Ehmed, Rusya’nın, taleplerinin karşılanması konusunda Suriye yönetimine baskı uygulama sözünü verdiğini ve dolayısıyla bu görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını umduklarını söylüyor. Bu görüşmelere katılan Suriye Kürt Demokrat Birlik Partisi (Yekitî) Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Meşayih de yapılan görüşmelerden sonra siyasi müzakerelere başlanması ve bu temelde anayasa, idare, eğitim, askeri konular, petrol meselesi ve diğer konularda uzmanlardan oluşan ortak komisyonların kurulmasının kararlaştırıldığını açıkladı. Rojava’daki en güçlü siyasi yapılanma olan TEV-DEM’in (Demokratik Toplum Hareketi) Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Halil de bu görüşmelerin diyalog ve müzakereye dayalı çözüm yönünde önemli bir adım olduğu görüşünü dile getiriyor. Bu görüşmelerin Şam ayağına, 12 Ocak’ta Moskova’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile de bir araya gelen Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük’ün de katıldığını not edelim.

Suriye yönetimi ve Rojava’daki Kürt güçleri arasındaki bu görüşmelerin Suriye ve bölgedeki (Ortadoğu) siyasi gelişmeler bakımından ortaya çıkarabileceği sonuçlara geçmeden önce bugüne nasıl gelindiğine bir göz atmak yararlı olacaktır.

Gerek doğrudan ve gerekse Rusya üzerinden daha önceleri de Suriye yönetimi ve özerk Kürt yönetiminin temsilcileri arasında çeşitli temaslar gerçekleştirilmiş olsa da bu görüşmeler ABD ve Rusya’nın başını çektiği egemenlik/paylaşım mücadelesindeki dengeler, siyasi gelişmeler ve hesaplar nedeniyle hep sonuçsuz kaldı. Ancak siyasi bir çözüme dair umut ve beklentileri arttıran bu son sürecin Türkiye’deki Erdoğan iktidarının ‘Barış Pınarı’ operasyonundan sonra başladığı söylenebilir.

Geçtiğimiz ekim ayında ABD’nin Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk bölgesindeki askerini çekmesi ve operasyonun başlatılmasından sonra Rusya devreye girerek sınır bölgelerinin Suriye ordusuna devri konusunda Suriye yönetimi ve Kürt güçleri (Suriye Demokratik Güçleri-SDG) arasında anlaşma yapılmasını sağlamıştı. Bu anlaşmadan sonra Kürtlerin yeni Suriye anayasasında ve SDG’nin de Suriye ordusunda hangi ‘statü’ye sahip olacağı konusunda görüşmeler yapılmış olsa da bir yandan ABD’nin Rimelan, Haseke ve Deyrizor hattındaki petrol bölgelerinde Kürt güçleri (SDG) ile iş birliğini sürdürme kararı ve öte yandan Rusya’nın Erdoğan iktidarını ABD ve Kürtlere karşı bir baskı unsuru olarak kullanma politikasının bir devamı olarak Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında bir mutabakatın imzalanması, bu görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını engellemişti.

Ancak ‘Barış Pınarı’ operasyonu sonrasındaki görüşmelerden siyasi çözüm konusunda bir sonuç çıkmasa da sınır bölgelerinin devri konusundaki anlaşma, Suriye ve Rusya’nın siyasi çözüm önündeki en önemli engel olan İdlib’e yönelmelerinin önünü açtı. Erdoğan iktidarının İdlib konusunda 2018’de Rusya ile imzalanan Soçi Mutabakatında M4 ve M5 otoyollarının güvenliğini sağlamak amacıyla 15-20 kilometre genişliği ve 250 kilometre uzunluğunda silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulması ve radikal grupların tasfiyesi konusundaki taahhütlerini yerine getirmemesi üzerine Suriye ordusu İdlib’e Rusya’nın hava desteğinde büyük bir operasyon başlattı. Operasyon devam ederken HTŞ ve diğer radikal grupların belirtilen bölgelerden çekilmesi konusunda MİT Müsteşarı Fidan ve Suriye Güvenlik Şefi Memlük arasındaki görüşmelerden sonuç çıkmaması ve Erdoğan iktidarının Suriye ordusunun operasyonunu engellemek üzere asker ve zırhlı araç sevkiyatı yapması, gerilimin tırmanmasına ve iki taraftan da askerlerin ölümüne neden olan çatışmaların yaşanmasına yol açtı.

İşte Erdoğan iktidarının İdlib’de Suriye ordusuyla çatışma pahasına cihatçı çeteleri savunma çizgisinde kalması ve dahası ABD ve NATO’nun İdlib konusunda Erdoğan iktidarını destekleyen açıklamaları karşısında Rusya, Suriye yönetimi ve Kürt güçleri arasında yeni bir diyalog süreci için yeniden devreye girdi. Yeni süreçte birlikte Türkiye’deki iktidarın tutumuna bağlı olarak Afrin başta olmak üzere Türkiye ve cihatçı grupların (ÖSO) elinde bulunan diğer bölgelere Suriye ordusu ve Kürt güçlerinin (SDG) ortak operasyon düzenleme seçeneği de masada yer alıyor.

Suriye ve Kürt güçleri arasındaki bu görüşmelerin Kürt sorunu konusundaki hassasiyetleri bilinen İran tarafından da desteklenmesi, görüşmelerin olumlu sonuçlanması ihtimalini arttırıyor-ki, elbette bu durumun İran’ın PJAK ve diğer Kürt örgütleri ile ilişkilerine de yansıması olacaktır. Öte yandan Suriye Kürtlerinin (en önemli akımının) ideolojik önder olarak gördükleri Öcalan’ın son mesajlarının hepsinde “Çözümün Suriye’nin demokratik birliği içinde aranması gerektiği” vurgusunu yapması, ABD ile belli düzeyde sürdürdükleri iş birliğini ellerinde bir kart olarak tutmaya çalışmalarına rağmen Kürtlerin de çözümü Rusya ve Suriye yönetimi ile birlikte arama tutumunu esas aldıklarını/alacaklarını gösteriyor. Nihayetinde ‘Barış Pınarı’ operasyonu, Kürtlere acı bir şekilde çözüm stratejilerini ABD’ye güven üzerine kuramayacaklarını öğretti. Bunun da ötesinde gerek ‘Barış Operasyonu’ sürecinde Türkiye’deki iktidarı tamamen karşısına almamak için Kürtleri yüz üstü bırakması ve gerekse İdlib krizinden sonra Erdoğan yönetimi ile arasındaki trafiğin hızlanması, ABD’nin bölge stratejisi bakımından Türkiye’deki iktidarı önceleyen bir tutum içinde olduğunu/olacağını ortaya koyuyor.

Burada Suriye yönetimi ve Kürtler arasındaki görüşmelerin seyri bakımından önemli bir ihtimale daha değinmek gerekiyor. Rusya, M4 ve M5 otoyollarının kontrolünün sağlanmasından sonra-ki, bu konuda önemli bir mesafe kaydedildi- Erdoğan iktidarı ile yeniden anlaşmanın yollarını arayabilir. Çünkü Rusya, bugün İdlib’de karşı karşıya gelinmiş olsa da bölgedeki egemenlik mücadelesi bakımından Türkiye’deki iktidar ile son yıllarda yeni bir boyut kazanan ilişki ve iş birliğini olabildiğince sürdürmeyi kendi çıkarları için önemsiyor. Erdoğan iktidarının da bugünkü bütün sert söylem ve meydan okumalarına rağmen İdlib’den sonra elinde bulundurduğu diğer bölgelerden çıkmak zorunda kalmamak için böylesi bir uzlaşmayı kabul etmesi düşük bir ihtimal değildir.

Bu ihtimalin gerçekleşmesi, Suriye yönetimi ve Kürt güçleri arasındaki görüşmelerin uzaması ve bağlı olarak Kürtlerin daha sınırlı bir çözüme razı edilmesi için bir baskı aracına dönüştürülebilir. Ancak bu görüşmelerin seyri ve ortaya çıkacak sonuç ne olursa olsun, Türkiye’deki iktidarın beklentilerini karşılayacak bir çözümün ortaya çıkması mümkün görünmüyor. Dolayısıyla nasıl zamanında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine karşı ilan edilen ‘kırmızı çizgi’ler silikleştiyse, bugün Suriye yönetimi ve Kürt güçleri arasında yapılan görüşmeler, Erdoğan iktidarının Suriye Kürtlerine karşı ve bu politika ile iç içe geçmiş olarak ülke içinde Kürt sorununda uyguladığı politikayı devam ettirilemez noktaya doğru götürüyor.

Yazının tamamı burada.