Polis şefi Reşat Altay, Hüsamettin Yaman'ın gözaltına alınmasından bir buçuk ay sonra ağabeyi Feyyaz Yaman'a, "Bizim herhangi bir şeyden korkacak durumumuz yok. Vurur, köprünün altına bırakırız" demişti.



İSTANBUL (Arzu Demir / ETHA)- Polis şefi Reşat Altay, Hüsamettin Yaman'ın gözaltına alınmasından bir buçuk ay sonra ağabeyi Feyyaz Yaman'a, "Bizim herhangi bir şeyden korkacak durumumuz yok. Vurur, köprünün altına bırakırız" dedi. Eski özel harekat polisi Çarkın, "Yaman ve Gül yere çömeldiler. Tam tetiği düşüreceğimizde 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' diye slogan attılar" itirafında bulundu. Yaman ailesi, yeniden hukuki mücadele başlatırken, yanıt bekleyen soru şu: Hüsamettin Yaman öldürüldükten sonra nereye atıldı?

Ayhan Çarkın'ın "Yaman ve Gül yere çömeldiler. Tam tetiği düşüreceğimizde 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' diye slogan attılar" diye anlattığı iki kişiden biri Hüsamettin Yaman.

Hüsamettin 5 Mayıs 1992 tarihinde Soner Gül ile birlikte gözaltına alındığında üniversite öğrencisiydi. 3 kardeşi ve annesi ile birlikte yaşıyordu. Kardeşlerden biri Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde İngilizce dersi veriyordu. Yeni bir ev tutmuştu ve Hüsamettin de Cumartesi akşamı ona yardıma gitmişti. İşi bittikten sonra ailesinin evine dönecekti. Ancak Pazar günü eve gitmedi. Evdekiler, belki 'abisinde kalmıştır' diye düşündü. Ancak Pazartesi akşamı da eve gelmeyince telaşlandılar.

'HAYATINDAN ENDİŞE EDİYORUZ'

Abi Feyyaz Yaman'ın işyeri Tünel'deydi. Pazartesi günü Hüsamettin'in arkadaşlarından işyerine bir telefon geldi: "Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte Fındıkzade'de gözaltına alındı. Aile olarak girişimde bulunmanız gerekiyor. Hayatından endişe ediyoruz."

O günler, gözaltına alınan herkes için endişe edilmesi gereken, anaların, babaların, karakolların kapısından "Burada böyle birisi yok" diyerek gönderildiği günlerdi.

Hüsamettin'in ağabeyi Feyyaz Yaman'ın ETHA'ya anlattıkları da, ailenin aynı endişe ile çalınmadık kapı bırakmadığını gösteriyor. Bir yandan hukuki yollara başvuran aile, diğer yandan da Meclis, polis ve adliyelerde Hüsamettin'i bulmalarında yardımcı olacağını düşündükleri kişilerle temas etmeye çalıştılar.

'İKİ PAKET SİGARA ALDIM, BAHANE OLSUN DİYE'

Feyyaz Yaman, işkence merkezi olan Gayrettepe'deki 2. Şube'nin yollarını da aşındırdı: "2. Şube'ye gittim. Yanıma 2 paket Camel sigarası aldım, bahane olsun diye. Kapıdan bile içeriye sokmadılar. Ertesi gün, 'Kardeşim burada, haber aldım, görüşmek istiyorum' dedi. Yine 'yok' dediler, ısrar edince dış kapıyı geçmeyi başardım. Bu kez de binanın giriş kapısından giremedim."

'CEVDET SELVİ BENİ KOVDU'

Kardeşini arayan Feyyaz Yaman'ı tek kovan polis değil. CHP'nin önemli kadrolarından Cevdet Selvi de Yaman'ı kapı dışarı etmiş: "Cevdet Selvi beni kovdu. Hiç görüşmeye almadı. 'Bu solcuların kafasından bıktık. Zorda kalınca bizi meşgul ediyorlar' dedi."

Aile, konuyu uluslararası alana taşıyarak da emniyet ve hükümet üzerinde baskı kurmayı amaçladı. Konu yaygın medyada da görünmeye başladı.

'VURUR KÖPRÜNÜN ALTINA BIRAKIRIZ'

Hüsamettin'in gözaltına alınmasından bir buçuk ay kadar sonra, Feyyaz Yaman 2. Şube'ye çağrıldı. Burada dönemin TMŞ şefi Reşat Altay kendisi ile görüştü. Feyyaz Yaman görüşmeye ilişkin şu bilgileri verdi: "Reşat Altay bana, 'Kardeşin ile ilgili araştırma yapıyoruz. Ama bizim ile ilgili bir şey yok. İçeriye alınma, sorguya çekilme durumu yok' dedi. Ben söylediklerine itiraz ettim, 'Ekip otosuna alınmış' dedim. Bunun üzerine Reşat Altay, 'Bizim herhangi bir şeyden korkacak durumumuz yok. Vurur, köprünün altına bırakırız' yanıtını verdi."

'HÜCRE EVİ POLİSİN MİZANSENİYDİ'

Aile ve kamuoyu ikna olmayınca, polis bu kez "hücre evi" planını uygulamaya soktu. Reşat Altay'la görüşmesinden 15 gün sonra Feyyaz Yaman'a, polis, "Kardeşinin hücre evini bulduk" dedi. Feyyaz Yaman'a Hüsamettin'in pantolonu ve kitaplarından oluşan bir çuvalı da gösterdi. Ardından da "hücre evi" olduğunu iddia ettiği Eyüp sırtlarındaki bir gecekonduya götürdü: "Gösterdikleri yer yaşanacak bir yer değildi. İçeride ateş yakılmış gibiydi, duvarları islenmişti. Yerde kağıt parçaları, sol dergiler vardı. Bir başka çuvalda da Hüsamettin'in her zaman giydiği ceketi duruyordu. Duvarda hızla yazıldığı belli olan 'Tek yol devrim' diye bir yazı vardı. Camda bir tül asılıydı ama içerinin görünmesini engelleyen bir şey değildi. İçeride yaşandığını belgeleyen masa, sandalye ya da mutfak eşyaları yoktu. Bu ev ile ilgili tutanak polis tarafından bize karşı delil olarak kullanıldı. AİHM'de de Türkiye'nin cevabı olarak polis tarafından gönderildi. AİHM'deki dosyamızda delil yetersizliğinden düştü."

Yaman ailesi, Ayhan Çarkın'ın itiraflarını medya üzerinden öğrenince, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarıyla birlikte Beşiktaş'taki özel yetkili savcılığa suç duyurusu dilekçesini verdi, dosyanın yeniden açılmasını istedi. Çarkın'ın ifadelerini ayrıntılandırmasının ardından yer göstermesi talebiyle ikinci başvuruyu da yaptı.

'ÇARKIN'IN VİCDANLA ALAKASI YOK'

Feyyaz Yaman, ilk zamanlarda Çarkın'ın anlatımlarında samimi olmadığı görüşünde. "Rol kapmaya çalıştığını" düşünmüş. Bugün de anlatımlarında bireysel olarak vicdani yanı olmadığını belirtiyor ve ekliyor: "Yüreğinde küçük bir insanlık çekirdeği kalmış olsaydı, İstanbul'dan Ankara'ya gittikten sonra aynı şeyleri yapmazdı. Kasap yüreğinde sevgi taşımaz. Hüsamettin'e ilişkin söylediği 'içim parçalandı' gibi sözleri, timsah gözyaşları, kendi varlığı ile ilgili problemlerden üretilmiş bir şey."

Ancak bu değerlendirmesine karşın Çarkın'ın anlattıklarının bir dönemin aydınlatılması açısından önemli olduğuna dikkat çekiyor ve bu kapsamda da Çarkın ile görüşebileceğini söylüyor: "Ayhan Çarkın'la bir gerçeğin aydınlatılması için yapılabilecek şeyler konusunda konuşmak isterim. Biz bir bedel ya da hınç içinde değiliz. Bizim tek talebimiz var, Türkiye'nin bu 30 yıllık pisliğe bulanmış tarihinin içerisinden yeni bir topluma adım atılması. Başlatılan soruşturmanın da daha ciddi olarak yürütülmesi, daha ciddi keşfin yapılması yönünde de taleplerimiz var. Soruşturma, bir memurun işlediği kişisel suç kapsamında değil, devletin içindeki bir suç örgütünün işlediği cinayetlerin aydınlatılması kapsamında ele alınmalı."

'HÜSAMETTİN SORUMLULUKTAN KAÇMAZDI'

Feyyaz Yaman, kardeşi Hüsamettin Yaman'ın siyaset ile ilişkisini de anlattı: "Hüsamettin' siyaset ile ilişkisi müzik ile başlamıştı. Grup Yorum'u çok severdi. Hatta benden para alıp konserine gitti, tanıştığını, çok sevdiği, kendisinin de saz çalmak istediğini söyledi. Bizim ailede de saz çalanlar da vardı. Evde de öğrenmeye çalışırdı. Sinemayı, okumayı severdi. Bol bol roman okurdu. Son okuduğu kitap, Süskind'in Koku romanıydı. Ajite bir kimlik olmadı. Ama sorumluluk alırdı. Okulda boykot varsa boykota, işgal varsa işgale katılırdı. Evde de politika konuşurduk. Reel sosyalizm, dünya sosyalizmi, Gramschi gibi o dönem bizim kuşağın gündeminde olan konuları konuşurduk. Ancak Hüsamettin, kendi kuşağının politik ve güncel hareketliliği ile giderek daha dinamik ve daha katılımcı bir çizgi izliyordu."

Feyyaz Yaman, kardeşinin gözaltına alınmasının üzerinden bir iki ay geçtikten sonra artık Hüsamettin'i kaybettiklerini düşünmeye başlıyor ve ekliyor: "Ortam çok vahşiydi. 90'lardaki o katliamları çok net biliyorduk. Dev-Sol siyaseti içerisindeki ayrışmalar, polisin infazları ayyuka çıkmıştı. Endişe ile izlediğimiz bir süreçti."

'ANNEM ZOR GÜNLER YAŞADI'

Yaman ailesinin genç fertlerinin o günlerde gelişmelerden haberdar etmemeye çalıştığı ise bugün 78 yaşında olan anneleri. İlk günlerde bunu başarmışlar ancak sonraları pek mümkün olmamış. Feyyaz Yaman, o zor günleri şöyle anlattı: "Annem zor günler geçirdi. İnanmadı habere. İnançları olan bir insan değil ama Hüsamettin'in kaçırılmasından sonra öyle bir eğilim gösterdi. Büyük yıkımlar yaşadı. Halen daha yaşıyor. Zaman zaman öldüğünü söylüyor, 'mezar yeri belli olsaydı' diyor. Bazen de, 'Hüsamettin beni aradı, ama hiç konuşmadı. Ben konuştum o dinledi. Ona gelmesini söyledim' diye anlatıyor."