Türkiye'de 1 Mart'ta "kontrollü normalleşme” sürecini başlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, risk durumuna göre dört ayrı kategoriye ayrılan 81 il için salgının seyrine göre yeni önlemler alınabileceğini de duyurmuştu.

Ancak, sürecin ikinci haftasında Türkiye genelinde vakalar artsa da, yoğun bakım doluluk ve hastaneye yatış oranlarında çok artış olmadığı için yeni önlemler alınmadı.

İki hafta önce illeri en düşük riskten yükseğe doğru; mavi, sarı, turuncu ve kırmızı olarak gösteren Sağlık Bakanlığı da, iki hafta sonra haritayı renkli olarak kamuoyuyla paylaşmadı. Haritada risk durumu değişmedi, sadece illerdeki vaka durumu gösterildi.

"NORMALLEŞİRKEN” VAKA SAYILARI ARTTI

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı son harita 6-12 Mart haftasına ait. 100 bin kişiye düşen nüfusa göre en yüksek haftalık vaka sayısına sahip iller Samsun’dan sonra Sinop, Giresun, Balıkesir ve Kilis olarak belirlendi.

Her 100 bin kişiye düşen haftalık ortalama vaka sayılarının en düşük olduğu iller de Siirt, Şırnak, Hakkari, Şanlıurfa ve Batman olarak haritaya yansıdı.

DW Türkçe’den Hilal Köylü’nün haberine göre, Türkiye genelinde iki hafta önce 10 bin civarında olan vaka sayısı, iki hafta sonra 15 bini buldu. Sadece İstanbul’da vaka sayısı bir önceki haftaya göre yüzde 60 arttı.

İstanbul’da önceki hafta 100 bin kişiye düşen ortalama vaka sayısı 117,57 olurken, 6-12 Mart tarihinde ise bu sayı 178,25’e yükseldi. Ankara’da da bir önceki haftaya göre artış yaşandı.

Ankara’da 100 bin kişiye düşen vaka sayısı 54,83’ten 68,53’e yükseldi.

Risk haritalarının belirlenmesinde haftalık vaka sayılarıyla birlikte hastanelerin doluluk oranları gibi kriterler de dikkate alınıyor.

“OTURMUŞLAR, KARAR VERMİŞLER”

Peki; vaka sayıları artmışken hükümet neden tedbirleri sıkılaştırma kararı almadı? Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Tuğrul Erbaydar DW Türkçe’ye Türkiye’de sadece vaka sayılarının, yeni vakaların illere göre nasıl dağıldığının ortaya konduğunu ancak diğer kriterlere göre ölçütlerin tanımlanmadığını söylüyor.

Erbaydar, "Dolayısıyla bu kararlar, hangi illerde, hangi önlemlerin alınacağı ya da kırmızı, mavi, turuncu, kategorilerinin nasıl olacağıyla ilgili tanımlanmış kriterler olmadığı için, kararlar sadece kamu otoritesinin oturup karar verdiği şekilde alınmış oluyor. Biz bunun ölçütlerine sahip değiliz. Genel olarak baktığımız zaman ise ülke genelinde olgu sayıları bu kadar artmakta iken önlemlerin aynı seviyede kalması doğru bir yaklaşım değil” diyor.

Erbaydar; Türkiye’de hükümetin hastanelerdeki yatış oranı artmadığı, bu yüzden de önlemlerde sıkılaştırmaya gidilmediğinin ortaya konduğunu hatırlatırken, Covid-19 kaynaklı ölüm sayılarıyla ilgili çelişkilere dikkat çekiyor. Bu ölümlerin halen tespit edilemediğini belirten Erbaydar, “Geçtiğimiz bir yıla baktığımız zaman Türkiye’de 28-29 bin ölüm olduğunun resmi rakamlarla açıklandığı dönemde, yine aynı dönem içinde aslında fazladan ölümlerin 98 bin olduğu tespit edilmiş durumda. Yani burada ölümlerin bu kadar artmasına sebep olacak başka bir sebep yokken bu artışın çok büyük oranda Covid ölümleri olduğu yorumunu yapabiliriz” mesajı veriyor.

Burada tam olarak “ölüm sayılarımız çok az kayda geçiyor” mesajı verildiğini anlatan Erbaydar’a göre Türkiye’de ölümlerin artışına, olgu sayıları dışındaki kriterlere dair değerlendirme yapamadıklarından yakınıyor.

TÜRKİYE BÜYÜK RİSKLERLE KARŞI KARŞIYA

"Ölçütler olmadığı zaman sadece öznel kararlarla ilerlemiş oluyoruz. Zaten bu olgu sıklığına göre uluslararası örneklerle karşılaştırırsak bizim önlemlerimiz biraz fazla yumuşak, gevşek önlemler diyebilirim. Bunların artırılması gerekirken biz şu anda sabit tutmayı seçmiş durumdayız” diyen Erbaydar’a göre Türkiye önümüzdeki dönem için büyük risklerle karşı karşıya.

Büyük risklerin başında “salgının tamamen kontrolden çıkması”nın geldiğini anlatan Erbaydar, kalabalık siyasi parti kongrelerinin ve cenazelerin bu riski artırdığını söylüyor.

Erbaydar, "Kongreler, cenaze törenleri veya diğer birtakım etkinlikler topluma verilen mesajlar açısından son derece önemli. Topluma belirli güvenli davranış mesajlarını verirken otoritelerin aynı duyarlılığı göstermesi gerekir ki, toplum güvenlik önlemlerine bu güvenli davranışlara uyum sağlayabilsin. Bu tutarlılık çok çok önemli bizim için. O noktada bir sorunumuz var” tespiti yapıyor.

"SABRIMIZLA, DİRENCİMİZLE ALAY EDİLİYOR”

Pandemi sürecini başından beri en yakın izleyen doktorlardan olan Ankara Tabip Odası’nın bir önceki yönetim kurulunda da görev yapmış Dr. Gülgün Kıran, hükümete siyasi kongreler ve cenaze törenleri konusunda daha sert eleştiriler getiriyor.

"Pandemi sürecinin bilimsellikten uzak, şeffaf olmayan ekonomik ve siyasi kaygıları önceleyen politikalarla yürütüldüğünü bundan önce de hep söylemiştik ve de söylemeye devam ediyoruz” diyen Kıran, vaka sayıları artmasına karşın önlemlerin sıkılaştırılmamasının Türkiye’yi yeni bir Covid-19 dalgası ile karşılaştıracağını öngörüyor.

Kıran, kalabalık siyasi parti kongrelerinin ve cenazelere acilen son verilmesi çağrısı yaparken; aksi durumda yaşanacaklar için şu öngörüde bulunuyor:

"Tedbirlerin hiçe sayıldığı parti kongreleri ve cenaze ritüelleri adeta sabrımızla, direncimizle alay edercesine devam ettiriliyor. Okula gitmesi kısıtlanan gençler, parti kongrelerine götürülüyor. Ve görünen o ki; haritadaki renkler ve alınan önlemler de değişmeyecek. Ancak önümüzdeki Nisan ayında bizi bekleyen bu zamansız normalleşme sonuçları, 2020 kasım ayında olduğu gibi sağlık sistemimizi çökertmeden önce umarız ki artık pandemi yönetiminde bilimsel akıl devreye girer.”

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe