Kobani protestoları davasına ilişkin Taksim'de düzenlenen basın açıklamasına Adalet İçin Hukukçular, Kartal Hukukçular Derneği, Avukat Dayanışması, Katılımcı Avukatlar, Çağdaş Hukukçular Derneği, Toplumsal Hukuk, İstanbul Çağdaş Avukatlar Grubu, İzmir Çağdaş Avukatlar Grubu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Demokrasi İçin Hukukçular ve Özgürlükçü Demokrat Avukatlar katıldı.

'MİLYONLARIN İRADESİ YOK SAYILAMAZ'

Duvar’dan Ferhat Yaşar’ın haberine göre, Adalet İçin Hukukçular üyesi Özgür Urfa, siyasi iktidarın toplumsal muhalefetin tümüne karşı ciddi bir yönelim içerisinde olduğunu ifade ederek, davanın HDP’nin siyaset yapma hakkını gasp etme anlamını taşıdığını söyledi.

Dava ile HDP’ye yönelik siyasal bir cezalandırma gayreti olduğunu kaydeden Urfa, bütünlüklü ve güçlü bir karşı koyuş için tüm hukukçulara ve kamuoyuna davayı sahiplenme çağrısı yaptı.

Ardından söz alan ÇHD üyesi Meral Hanbayat, dokunulmazlıkların kaldırılması, kayyımlar ve tutuklamaları hatırlatarak, yaşananları toplumsal muhalefeti yok etme girişimi olarak değerlendirdi.

Davanın hukuki hiçbir yönünün bulunmadığını dile getiren Hanbayat, “Orada yargılanan HDP ve HDP’liler değil AKP ve işledikleri suçlar olacak. HDP’nin siyaset yapmak hakkı yasaklanamaz, milyonların iradesi yok sayılamaz” dedi.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Eş Genel Başkanı İlknur Aycan da davayı hukuk eliyle siyasetin dizaynı olarak gördüklerini ifade ederek, “Bu dava tamamen toplumsal muhalefetin ortadan kaldırılmasına yönelik bir davadır. Bu dava HDP’li siyasetçiler ve Kürt siyasetçilere karşı açılan bir davadır. Siyasette birileri yap diyor maalesef ertesi gün de yargıçlar harekete geçiyor. Biz ÖHD olarak 26 Nisan’da duruşma salonunda olacağız. Eğer bu saldırıya karşı durmazsak Türkiye’de nefes alamaz hale gelecek. Tüm kesimlerin bu davayı böyle algılamasını ve sahiplenmesini istiyoruz” diye konuştu.

'İKTİDAR HDP’DEN KORKUYOR'

Katılımcı Avukatlar üyesi Ahmet Dindar, yargının siyasallaştırılması meselesinin günümüzün en önemli meselelerinden biri olduğuna dikkat çekerek, “Burada siyasi bir dava var. Tüm meslektaşlarımızı ve kamuoyunu davayı sahiplenmeye çağırıyoruz” diye çağrıda bulundu.

Hukukçu Kemal Aytaç, Türkiye’de yargının teslim alındığını ifade ederek, “Yargı siyasal iktidarın oyuncağıdır. Siyasal iktidarın talimatıyla tutuklamalar yapılmakta ve yine talimatla tahliyeler gerçekleşmektedir. Kürt halkı adına söz söyleyen bir tek HDP var. HDP’den korkuyorlar. HDP’nin siyaseti pek çok değişikliklere yol açıyor. İstanbul belediye seçimleri örneği ortada. AKP’yi korkutan tek parti HDP’dir. Diğer partilerin durumu belli. Ama bu durumu değiştirecek bir tek HDP ve Kürtlerdir. Bir yanılgıyı giderelim ortada düşman hukuku yok. Düşman hukukunda bile bir hukuk olur ama HDP’ye uygulama düşmanlık hukuku değil, düşmanlıktır. Tüm muhalefetin HDP’ye sahip çıkması gerekiyor. HDP'nin yok edilmesi aslında bu ülkedeki tüm muhaliflerin yok edilmesi, susturulmasıdır. Biz devrimci, ilerici, demokrat hukukçular olarak tavrımızı koyacak ve HDP’nin yanında olacağız” diye konuştu.

DEDE: HEPSİ KUMPAS DAVALARI

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan sorumlu Eş Genel Başkanı Ümit Dede, partilerine yönelik baskı ve operasyonlara karşı dayanışma içerisinde olan hukukçulara teşekkür etti.

Partilerine yönelik hukuk eliyle gerçekleştirilen tüm saldırıların kumpas davaları olduğunu belirten Dede, HDP’nin kurulduğu günden beri Türkiye’nin tüm halkların, kesimlerin, inançların temsilcisi olduğunu söyledi.

İktidarın, devletin tüm kurumlarıyla HDP’ye yönelik saldırılarını devam ettirdiğini dile getiren Dede, “Bizleri savunan hukukçular da tek tek bizi değil, Türkiye halklarının barış ve demokrasi umudunu savunuyorlar. Biz bu yolda yürürken siyasi iktidarın kirli politikaların karşı birlikte mücadele etmekten gurur duyduğumuz siz değerli hukukçuları tekrar selamlıyorum” dedi.

Çağdaş Hukukçular Grubu adına Bilge Sayıcı'nın okuduğu basın açıklaması şöyle:

‘HDP HEDEF ALINMIŞ DURUMDA’

Siyasi iktidar geçmişte hiç olmadığı kadar bugün yargıyı araçsallaştırmakta, toplumsal muhalefeti susturmanın bir mekanizması haline getirmektedir. Elbette ki bu ülkede yargı hiçbir zaman bağımsız olamadı ama bugün gibi 12 Eylül yargılamalarını dahi geride bırakan bir tablo ortaya çıkmamıştı. Her türlü baskı ve zor aygıtına rağmen susturamadığı muhalifleri, devrimcileri gözaltılar tutuklamalar ve uzun yıllara varan hapis cezaları ile susturmaya, örgütlenmesini engellemeye bütün demokratik hakları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Kürt halkı, kadınlar, işçiler, emekçiler, öğrenciler, gençlik, doğa savunucuları, LGBTİ artılar kısacası bir bütün olarak iktidarın uygulamalarına hayır diyenler, yargı ile iktidarın hedefindedir. Kendi iktidarını kalıcılaştırmaya faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan iktidar, toplumsal muhalefete yönelik saldırının bir parçası olarak da Halkların Demokratik Partisini hedefe almış durumda. Bu kapsamda; 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP karşısında beklemediği bir yenilgi alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, dönemin HDP Eş Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş şahsında HDP’yi ve HDP’li siyasetçileri hedef alarak Kürt siyasi hareketine yönelik çökertme planını devletin derin güçleri ile birlikte uygulamaya geçirmişlerdir. Bu çerçevede HDP ve Kürt siyasi hareketine karşı siyasallaşmış yargı eliyle operasyonlar başlatılmıştır.

‘15 HDP'Lİ VEKİL HAKKINDA EŞ ZAMANLI OPERASYON BAŞLATILMIŞ’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 Haziran seçiminden hemen sonra, 28 Temmuz 2015 tarihinde "..bu partinin yöneticilerinin bunun bedelini ödemeleri gerekiyor. Bunları dokunulmazlık zırhından sıyırmak suretiyle, biz sırtımızı şuraya buraya dayıyoruz diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler." şeklinde beyan ettiği sözleri ile başlatılan HDP karşıtı kampanya süreci doğrultusunda AKP tarafından hazırlanan ve 20 Mayıs 2016 tarihinde TBMM'de kabul edilen değişiklikle Anayasaya geçici 20. madde eklenmiş, Anayasanın 83. Maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesindeki “milletvekili dokunulmazlığı” askıya alınmıştır. 20 Mayıs 2016 tarihi itibariyle hakkında fezleke düzenlenerek, fezlekesi TBMM'ye gönderilen milletvekillerinin, "milletvekili dokunulmazlığından" yararlanamayacakları Anayasa metnine işlenmiştir. Yapılan Anayasa değişikliğinden beş ay sonra, 4 Kasım 2016 günü, dört farklı ilde dört farklı Başsavcılıkça yürütülen soruşturmalar kapsamında 15 HDP'li milletvekili hakkında eş zamanlı operasyon başlatılmış, operasyonlar sonucunda aralarında Eş başkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ'ın da olduğu 10 milletvekili tutuklanmıştır. Hem Selahattin Demirtaş, hem de Figen Yüksekdağ, kamuoyunda Kobane olayları olarak bilinen ve 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde meydana gelen olaylar nedeniyle "Halkı Suç İşlemeye Tahrik Suçundan" tutuklanmıştır. Suçlamaya konu maddi fiil, HDP MYK'sı tarafından 6 Ekim 2014 tarihinde paylaşılan 3 adet tweettir.

‘AİHM'İN İHLAL TESPİTLERİ’

6-8 Ekim olaylarına ilişkin suçlamaları içeren fezleke, Selahattin Demirtaş hakkında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden dosyada 31 nolu, Figen Yüksekdağ hakkında Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada ise 8 nolu fezleke olarak yer almıştır. Demirtaş'ın tutuklanması ile ilgili yapılan bireysel başvuruda AİHM, 20 Kasım 2018 tarihinde ihlal tespitleri ile birlikte Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasına karar vermiş, buna karşın Cumhurbaşkanı, "Karşı hamlemiz yapar işi bitiririz" diyerek Demirtaş'ın tahliye edilmemesi için yargıya açık talimat vermiştir. AİHM kararının Büyük Daire'ye taşınması ve Büyük Dairenin 18 Eylül 2019 tarihinde duruşma yapmaya karar vermesi üzerine Demirtaş 2 Eylül 2019 tarihinde 6-8 Ekim olayları ile ilgili tutuklu olduğu "Halkı Suç İşlemeye Tahrik suçundan" tahliye edilmiş; serbest bırakılmadan, 20 Eylül 2019 tarihinde Figen Yüksekdağ ile birlikte, yine 6-8 Ekim olayları ile ilgili ikinci kez tutuklanmıştır. Kısaca Eşbaşkanlar, 2014 yılında başlatılan soruşturma nedeniyle 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklandıkları ve hala devam eden dosyalarında yargılandıkları halde, HDP MYK üyeleri ile ilgili açık tutulan soruşturma dosyasına 5 yıl sonra tekrar dahil edilerek aynı olaylardan ikinci kez tutuklanmışlardır. Bu son tutuklama, aynı olaylar (6/8 Ekim olayları) üzerine temellendirilmiş, ancak bu kez suç vasfı değiştirilerek "öldürmeye azmettirme, öldürmeye teşebbüse azmettirme, yağma, kamu malına zarar verme, Devletin birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozma" gibi suçlardan isnatlarda bulunulmuştur.

AİHM Büyük Dairesi, 22 Aralık 2020 tarihli kararı ile 20 Kasım 2018 tarihli ilk ihlal kararından daha sert bir karar vermiş; Demirtaş'ın 20 Eylül 2019 tarihli ikinci tutuklamasının, 4 Kasım 2016 tarihli ilk tutuklamanın devamı niteliğinde olduğunu, yargılamasının ve özellikle tutuklamasının gizli siyasal amaçlar taşıdığını tespit etmiş, Demirtaş'ın derhal serbest bırakılmasına yeniden karar vermiştir.

‘HDP'NİN KAPATILMASINA YÖNELİK SİYASAL SÖYLEM’

AİHM Büyük Dairesi, HDP ve HDP'li siyasetçiler ile 6-8 Ekim olayları arasındaki illiyet bağı ve sorumlulukla ilgili "HDP MYK'sı tarafından 6 Ekim 2014 tarihinde atılan tweetler ile 6-8 Ekim olayları arasında sebep sonuç ilişkisi olmadığını, tweetlerin barışçıl protesto çağrıları olduğunu" tespit etmiştir. HDP'nin 6-8 Ekim olayları ile ilgili bir sorumluluğu olamayacağına ilişkin AİHM kararındaki tespite rağmen, AİHM kararından hemen sonra Ankara CBS tarafından 3530 sayfalık bir iddianame ile çoğunluğu HDP'li siyasetçiler olan 108 kişi hakkında "öldürmeye azmettirme, öldürmeye teşebbüse azmettirme, yağma, kamu malına zarar verme, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma" suçlarından dava açılmıştır. İddianame, esas itibariyle 6-8 Ekim olaylarını odak haline getirerek HDP'li siyasetçiler ile şiddet arasında ilişki kurmaya çalışan ve bunun üzerinden HDP'nin kapatılmasına yönelik siyasal söyleme lojistik destek sunan bir belge niteliğindedir. Nitekim güncel siyasi tartışmaların bu eksende yürütüldüğü izlenmektedir.

‘HUKUKSUZLUĞA KARŞI DAVET’

Dava, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/6 esasında görülmekte olup ilk duruşması 26 Nisan 2021 tarihinde Ankara Sincan'da yapılacaktır. Bizler Hukuk kurumları olarak yukarıda izah ettiğimiz yargılama süreçlerinin tamamının siyasal bir hareketin tasfiyesini hedef alan, siyasallaşmış yargı organlarının eli ile yürütülen bir süreç olduğunun tespitini yapıyoruz. HDP karşıtı yürütülen bu yargı sürecinin yanında tüm toplumsal kesimlere yönelik eşzamanlı olarak sindirme ve yok etme süreci yine aynı yargı eliyle yürütülmektedir. Tek adam rejimine karşı duran Boğaziçi Öğrencileri, gibi tüm toplumsal kesimler aynı yargı tarafından ezilmek istenmektedir. Yargı siyasal iktidarın yol haritasının önündeki engelleri kaldırmaya yarayan bir manivela olmadığının farkına varmalıdır. Adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Hukuk kurumları olarak, Siyasal iktidarı, hukuku siyaseti dizayn etmek için kullanmaktan vazgeçmeye davet ediyoruz. Yargılamayı yürüten mahkemeye AİHM yüksek dairesinin kararı ile siyasi saikler ile yürütüldüğü açık olan bu dosyada daha fazla hukuku araçsallaştırmaktan vazgeçerek AİHM kararına göre karar vermesini beklediğimizi belirtmek istiyoruz. Aksi durum bu yargılamanın her aşamasında yer alan hukukçuların da suç işlemeleri ve işlemeye devam etmeleri anlamına gelmektedir diyoruz. Hukuk kurumları olarak tüm gücümüz ile bu siyasal yargılamada hem mahkeme salonunda hem de sokakta HDP ve HDP’li siyasetçiler ile dayanışma içinde olduğumuzu belirterek tüm meslektaşlarımızı 26 Nisan 2021 tarihinde, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda bu hukuksuzluğa karşı durmaya davet ediyoruz.