Sakarya’nın Hendek ilçesinde, 7 işçinin hayatını kaybettiği, 128 kişinin yaralandığı havai fişek fabrikası patlamasına ilişkin açılan davanın ikinci duruşması Sakarya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.

İlk duruşmada patlamada hayatını kaybedenlerin yakınlarının ve yaralananların duruşma öncesi yapmak istediği yürüyüş polis tarafından engellenmiş; aileler salonunun küçük olduğu gerekçesiyle salona alınmamış, yalnızca az sayıda kişinin salona girmesine izin verilmişti.

İkinci duruşma avukatların da ısrarıyla Ferizli Kampüsü yanında yer alan büyük duruşma salonunda gerçekleşecek. İkinci duruşma öncesi patlama esnasında fabrikada bulunan işçiler ve patlamada hayatını kaybeden Sebahattin Tepeçınar’ın oğlu Adem Tepeçınar, “İstediğimiz suçluların hak ettiği cezayı alması” dedi.

Evrensel’den Hasret Gültekin Kozan’ın haberine göre, Sadet Kaygın 7 yıla yakın Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikasında çalışıyordu.

Bütün uyarılarına rağmen baskı ile üretime devam ettirildiklerini aktaran Kaygın, “İhtiyaçlarımız vardı, taksitlerimiz, kredilerimiz vardı. Son zamanlarda maaşları düzenli de yatırmadılar. Çocuklarımız var, kirada olan aileler vardı. Mecburiyetten orada çalışıyorduk” dedi.

“İKİ KERE YANMIŞ MAKİNA BİR DAHA MI YANSIN?”

Makinalara bakımın göstermelik yapıldığını aktaran Kaygın, fabrikaya denetime gelineceğinin 1 hafta önceden öğrenildiğini ona göre davranıldığını belirterek, “Denetimin haberi geliyordu, her yer temizleniyor, düzeltiliyordu” dedi.

Yöneticileri uyardıkları zaman kapının kendilerine gösterildiğini ifade eden Kaygın, “Her şeyi görüyorduk, bütün uyarılarımıza rağmen üretim devam ediyordu. Ben volkan bölümünde çalışıyordum, iki kere makina yandı. Çok titreşimli çalışan bir makinaydı, tekrardan çalıştırmak istediler, çünkü çok üretim yapıyordu bu makina. Bu duruma kızım ve bir arkadaşla daha itiraz ettik, çalışmayacağız bu makinada dedik. Tepkileri büyük oldu, hemen kapıyı gösterdiler. Hakkımızı verin çıkalım dediğimizde de karşılığı yoktu. Bizim bölümü değiştirdiler sonrasında,  o makina çalışmaya devam etti. Biz torpil bölümünde çalışmaya devam ederken bizim müdür bildiğimiz Hasan Velioğlu geldi bize hakaretler etmeye başladı, ‘Bunları ne çalıştırıyorsunuz burada, doğru evinize’ dedi. Çalışmayacağımızı söyledik, bizi bölümden dışarı çıkardılar. Sonra Yaşar Coşkun geldi, ona çıktık anlattık. ‘Siz böyle düşünürseniz makina yanar zaten’ dedi. İki kere yanmış makina, bir daha mı yansın? O gün çalışmadık ama bizi ertesi gün orada çalıştılar, biz de çalışmak zorunda kaldık, baskı yaptılar” diye konuştu.

İddianamede de yer alan, izinsiz üretime ilişkin konuşan Kaygın, “Dışarıdan gelen pahalı diye barut üretimine başlamışlardı ama istedikleri gibi olmadı, havai fişekler patlamadı. O bina sonradan yapıldı, öyle durdu barutlar içeride. Üretim izninin olup olmadığını bilmiyoruz biz işçiler olarak tabi ama üretilen barutlar orada duruyordu. Mantarda da çalıştık, o da çok tehlikeliydi. İlaçlar dedikleri malzemeler vardı, bozuk denildi onlar için. Geyve’de bir fabrikaları vardı oradan getirildiği söylendi. Sürekli yanıyordu, patlıyordu. Kaç arkadaşımızın gözüne sıçradı, benim önlüğüm yandı” diye konuştu.

SERVİSLE GÜNDÜZ HAYVANLARI, AKŞAM BİZİ TAŞIYORLARDI”

“Benim çalıştığım sürede o kadar çok iş güvenliği uzmanı değişti ki, dinlemiyorlardı hiçbirini” diyen Kaygın, “Kimileri göz ardı etmek istemedi kendisi ayrıldı, kimisini de patronlar gönderdi. Son zamanlarda maske ve mesafe meselesine dikkat ediyorlardı” dedi. Servislerin çok eski olduğunu dile getiren Kaygın, “Gündüz hayvan taşıyorlar, iş çıkışı da bizi alıyorlardı. Servis yandı bir keresinde kapılar açılmıyordu. Biz binmek istemedik, başka arkadaşları bindirmeye çalıştılar buna da itiraz ettik. İtiraz ettiğimiz servis birkaç gün sonra durduğu yerde tekrardan yandı” ifadelerini kullandı.

İlk duruşmayı değerlendiren Kaygın, “Bizim mağdur olduğumuzu düşünüyorum. Sanki suçlu bizlermişiz gibi davranıldı. O kadar polis, bizim arkamızda olmaları gerekiyordu. O kadar insanız, biz mi suçluyuz? Kötü hissettik kendimizi. Bu kadar polise ne gerek vardı? O mahkeme neden daha önce geniş bir salonda ayarlanmadı? Biz orada çok mağdur olduk, çok üzüldük. İstediğimiz suçluların hak ettiği cezayı alması. Ölenler var, onların bir hayatları vardı. Yaralı kalanlar var” dedi.

İŞ ELBİSESİ: MUTFAK ÖNLÜĞÜ!

Adem Tepeçınar 20 yaşında. Patlamada hayatını kaybeden Sebahattin Tepeçınar’ın oğlu. 2019 yılında 3 ay boyunca o da fabrikada çalışmış. Denetimlerin yetersiz olduğunu o da ifade ediyor:

“Çalıştığımız makinalar çok eskiydi ve tehlikeliydi. Çalıştığımız alan ahır gibiydi. Bu kadar tehlikeli bir şey üretmemize rağmen profesyonel bir iş yapılmıyordu. Maske ve eldiven az geliyordu. Giydiğimiz maske bir saat içerisinde toz duman oluyordu. İş ayakkabısı lazımdı bana, ağır yükler var taşımamız gereken çünkü. Anca iki-üç hafta sonra getirdiler, ilk başta ‘Siz bulamaz mısınız’ diyerek bizim tedarik etmemizi istediler. Kadınlara 20 kiloluk yükler taşıtıyorlardı, gittiğimde ben onlara yardım etmeye çalıştım. İş elbisesi yoktu, bir bileklik, eldiven maske ve mutfak önlüğü veriyorlardı. Havalandırma delikleri küçücüktü, oradaki fanları bile doğru düzgün çalıştırmıyorlardı."

“KAZANIN FABRİKADA OLDUĞUNU SÖYLEME!”

Adem’in babası Sebahattin Tepeçınar, 9 sene burada çalışmış, bir seferinde ‘Değirmen’ dedikleri makine patlamış ve Sebahattin Tepeçınar’ın o zaman kulak zarı patlamış. “Hastaneye gittiklerinde her zaman yaptıkları gibi ‘Kazanın fabrikada olduğunu söyleme, başka bir şey söyle’ demişler” diyen Adem Tepeçınar, “İnsanlara köle gibi davranıyorlardı. Asgari ücret veriyorlardı, maaşları düzensiz veriyorlardı” dedi.

Adaletli bir mahkeme sonucu bekleyen Tepeçınar, “İnşallah hak eden, hak ettiği alır mahkeme sonucunda. Herkesin kendisini ifade edebildiği, adaletli bir mahkeme olsun istiyoruz” dedi.

BASKI, HAKARET, ANGARYA…

Suzan Yıldız ise 3 yıldır Büyük Coşkunlar Havai Fişek fabrikasında çalışıyordu. Kötü şartlarda o da çalıştığını söylen Yıldız, “Kışın ben dışarıda arabayla mal taşırdım, çizme ve yağmurluk istedim vermediler. Bir keresinde Yaşar usta geldi, önüme kalıpları fırlattı bana hakaretler etti. Bana eşim bu hakaretleri etmedi, bize demediğini bırakmadılar” dedi.

İş tanımlarının dışında başka işlerin de kendilerine yaptırıldığını söyleyen Yıldız, “Sünnet töreni düzenlerlerdi zaman zaman, kalabalık olurdu. İhtiyacı olan çocukları sünnet ederler, ailelerine yemek verirlerdi. Bir keresinde yapılan sünnet töreninin ardından ertesi gün bulaşıkların yıkanması gerekiyordu. 3 arkadaşımla beraber 1 hafta boyunca iki bin kişilik bulaşığı bize yıkattılar. Bunu yapacak kişi biz değildik ama mecbur yıkıyorduk, yapmasaydık kapıyı gösteriyorlardı bize” diye konuştu.

“MECBURSUN, ÇOCUK OKUTUYORSUN”

Üretim baskısını, “Üretim sayısını vermek zorundasın, mecbursun. Tuvalete gitmeyeceksin, yemeğini saniyelik yiyeceksin, o sayıyı yapmak zorundasın. Ben 3 ay boyunca molaya çıkmadım, sadece öğlen yemeğe giderdim arkamdan bakarlardı. Sayıyı yetiştiremeyince çocuk gibi azarlanıyorsun. Oturup ağlayan arkadaşlarımız oluyordu” diyerek aktaran Yıldız, yine de bütün bunlara rağmen kadınların kendi aralarında iyi bir dostluğun olduğunu da şu sözlerle aktardı: “Yapanlar yetiştiremeyenlere yardım ediyordu. Aramızda çok iyi bir arkadaşlık vardı, sıkı sıkıyaydık.” Vardiya sistemi olmadığı için işin kendileri için cezbedici bir yanının olduğunu belirten Yıldız, “Mecbursun, çocuk okutuyorsun. Ben işe girdim kredi çektim mesela, maaşıma güvenerek ama düzenli maaş alamıyorduk” dedi.

HENDEK DAVASI AVUKATLARINDAN ÇAĞRI

Hendek davası avukatları ise; işçilerin insan onuruna yaraşır sağlıklı koşullarda çalışma ve yaşama haklarının daha fazla üretim ve daha fazla kar elde etme hırsı ile hiçe sayılmasının ve sorumluların kuralsız üretime göz yumması sonucu 3 Temmuz 2020’de bu katliamın yaşandığını ifade etti. Yapılan açıklamada 5 sanığın tutuklu yargılandığı ifade edilerek, “Katliam ile sonuçlanan iş cinayetinde sorumluların gereken cezayı alması ve toplumsal adalet duygusunu tatmin eden bir yargılama sürecinin gerçekleşmesi toplumun tüm kesimlerinin ilgi ve katkısı ile mümkün olacaktır. Duyarlı kamuoyunu Sakarya 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 Mart günü saat 10.00’da başlayacak ve ilerleyen günlerde devam edecek olan, sanıklar ve müştekilerin dinleneceği duruşmalara katılmaya davet ediyoruz” denildi.