PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemleri devam ediyor. Cezaevlerindeki tutukluların da sürdürdüğü açlık grevi eylemlerinde DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven 165 günü geride bıraktı.

Serkan Alan’ın Gazete Duvar’da yer alan haberine göre, hekimler açlık grevi eylemlerine ilişkin, Ankara Tabip Odası’nda (ATO), “Açlık grevlerinde ölümler olmasın, insanca yaşamı savunuyoruz” başlıklı bir açıklama yaptı. Cezaevilerinde eyleme devam eden tutukluların sağlık durumlarının her geçen gün kötüye gittiğini ifade eden hekimler, yetkilileri eylemi sürdürenlerle diyalog kurmaya çağırdılar.

‘TECRÜBELERİMİZİ AKTARMAK İSTİYORUZ’

Açlık grevi yapan mahpus sayısının giderek arttığını, ülke çapında farklı cezaevlerinde 5 bini aşkın tutuklu ve hükümlünün süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi yaptığını hatırlatan ATO Başkanı Vedat Bulut, “Açlık grevcilerinin politik ve yaşamsal taleplerinden bağımsız olarak tüm mahkumları da içeren bir şekilde vatandaşlarımızın yaşam haklarını ve sağlıklarının korunmasını önemsiyoruz. Yetkilileri, Adalet Bakanlığı’nı ve cezaevi yönetimlerini Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odamızla işbirliğine davet ediyor ve bu kitlesel yaşamsal sağlık sorununun aşılmasında tecrübelerimizi aktarmak istiyoruz” dedi.

‘SİYASİ İKTİDARI AÇLIK GREVİ YAPANLARLA GÖRÜŞMEYE ÇAĞIRIYORUZ’

Cezaevlerinden edindikleri bilgileri paylaşan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Üyesi Selma Güngör, eylemde 100 günün üzerinde olanların sindirim sisteminde sorunların ortaya çıktığını, görme bozukluklarının ve ışığa, sese duyarlılığının arttığını söyledi. Güngör şöyle devam etti, “Şimdiye kadarki gelişmelerden biliyoruz ki her açlık grevi bir zaman bitecek. Bu nedenle siyasal iktidarı ve sorumluları bir an önce açlık grevi yapanlarla görüşme yaparak taleplerini görüşmeye çağırıyoruz. Eylemi yapanların çözülmesini istedikleri konu da, Türkiye hukuk mevzuatında var olan, hukukun uygulanmasıyla çözülecek bir konudur. Bu anlamda bir ayrımcılık yapmadan hukuku ve ceza infaz yasalarını herkese aynı uygulamaya davet ediyoruz.”

‘MESLEKTAŞLARIMIZ DA ZOR DURUMDALAR’

“Bu konuda ne yazık ki hepimiz tecrübe edinmek zorunda kaldık. Keşke böyle bir tecrübemiz olmasaydı” diyerek sözlerine başlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise, “Leyla Güven’in açlık grevi altı ayı buldu. Ama cezaevlerindekiler için süreç daha zor. Cezaevinde açlık grevi koşulları hem ortamın özellikleri itibariyle hem de bakım verenlerin olmaması, temizlik koşullarının olmaması, açlık grevinde kullanılan malzemelerin zaman zaman kesintiye uğraması nedeniyle daha büyük risk taşıyor. Cezaevlerindeki meslektaşlarımız da zor durumdalar. Türkiye’nin en fazla insanın katıldığı açlık grevi olarak bunu yaşıyoruz. Bu sayıya cezaevinde aile hekimi olarak görevlendirilmiş tek tek hekimlerin hizmet sunabilme olanağı yok. Düzenli olarak bulundukları yerde kontrollerinin yapılması gerekirken bunların yapılamadığını biliyoruz” dedi.

‘BİZ ÖLÜMDEN DEĞİL YAŞAMDAN SÖZ EDELİM’

2012 yılında yapılan açlık grevlerinden bu yana TTB’nin ve tabip odalarının bağımsız gözlemci olarak açlık grevini takip etmelerine izin verilmediğini belirten Fincancı sözlerini şöyle sürdürdü, “Bizler daha önceki açlık grevlerini bağımsız olarak izleyebiliyor ve önerilerde bulunabiliyorduk. Bugün Türkiye’de B1 vitaminin gündeme gelmesi ve bütün dünyada Malta Bildirgesi’nin güncellenmesi süreci tam da bu etkileşim sürecinde olmuştur. Süre uzadıkça bu sakatlıkların risk olarak arttığını görmek gerekiyor. Cezaevlerindeki açlık grevlerinde bağışıklık sistemi çökeceği için ciddi sağlık sorunlarıyla kalınabileceğini akılda bulundurmak gerekiyor. Açlık grevlerinde önemli ölüm nedeni enfeksiyon hastalıklarıdır. İnsanlarımızın böyle zarar görmesi Türkiye’nin kaldırabileceği bir durum değildir. Türkiye’de yaşayan bütün insanlar olarak buna ses çıkarmalı ve siyasi iradenin bu konuda etkili adım atmasını talep etmeliyiz. Eğer erken müdahale olmazsa bunun acısını hep beraber omuzlarımızda taşımak zorunda kalacağız. Biz bugün hala 2000 yılındaki hayata dönüş adı altındaki katliamlarının acısını sırtımızda taşıyoruz. Yeni ölümler olmasın, somut adımlar atılsın taleplere cevap verilsin diyoruz. Biz ölümden değil yaşamdan söz edelim.”

Ankara Tabip Odası’nın açlık grevine ilişkin yaptığı açıklamanın satır başları ise şu şekilde sıralandı:

BİR YOL BULUNAMADIĞI ZAMAN BAŞVURULAN BİR EYLEM: İnsan yaşamına ve sağlığına yönelik her türlü eylem gibi açlık grevleri de sağlık emekçilerinin, hekimliğin temel yaşatma felsefesine aykırıdır. Açlık grevi, isteklerini yetkili kişi ya da makamlara duyurmak ya da belirli bir meseleye dikkat çekmek amacıyla başka bir yol bulamadığı zaman başvurulan bir eylem biçimidir. Ancak sürecin muhataplarından sonra en çok içinde olan sağlık emekçileri, açlık grevcilerinin asıl amacının ölmeden toplumsal duyarlılık yaratmak olduğunu unutmamalıdır.

5 BİNİ AŞKIN HÜKÜMLÜ DÖNÜŞÜMSÜZ AÇLIK GREVİ YAPMAKTADIR: Tüm açlık grevlerinde Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü bilinciyle görevini yapmış ve insanların yaşam haklarının, sağlıklarının korunması için yetkililerle ve mahkumlarla görüşmeler yapmışlar, muayeneler gerçekleştirmişlerdir. Yaklaşık 5 ay önce cezaevlerinde başlayan açlık grevleri hızla yayılarak süresiz-dönüşümsüz kitlesel açlık grevine dönüşmüştür. Talepleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi ve uluslararası hukuka uymasıdır. Taleplerinin karşılanmaması üzerine açlık grevi yapan mahpus sayısı giderek artmaktadır. Gelinen noktada ise tüm ülke çapında farklı cezaevlerinde, 5 bini aşkın tutuklu ve hükümlü süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi yapmaktadır. Diğer yandan bu ana kadar 8 mahpus yaşamını sonlandırmış bulunmaktadır.

TALEPLERİMİZ ÇARPITILIYOR: Bu dönemin ise önceki açlık grevleri dönemlerinden farkı vardır. TTB ve ATO’nun özellikle İnsan Hakları Komisyonunun 1996-2000 yıllarındaki açlık grevlerinden getirdikleri tecrübe ve hekimlik becerisinden yararlanılmamaktadır. Çok sayıda başvurumuza rağmen meslek örgütümüzün talepleri cezaevlerinde özel muayene isteği gibi algılanmaya çalışılmakta, taleplerimiz çarpıtılmakta ve red yanıtları verilmektedir. Açlık grevini sürdüren mahpusların sağlığının geldiği kritik aşama, tıp etiği ilkeleri ve mahpus haklarına dair kurallar cezaevlerinin bir an önce kapılarını bağımsız sağlık heyetlerine açması gerektiğini göstermektedir. Çünkü cezaevlerindeki mevcut sağlık birimleri ne sağlık personeli sayısı ve tecrübesi açısından ne de cezaevi revirlerinin olanakları açısından açlık grevindeki binlerce mahpusu takip etme kapasitesine sahip bulunmamaktadır.

ADALET BAKANLIĞI’NI İŞBİRLİĞİNE DAVET EDİYORUZ: Açlık grevcilerinin politik ve yaşamsal taleplerinden bağımsız olarak tüm mahkumları da içeren bir şekilde vatandaşlarımızın yaşam haklarını ve sağlıklarının korunmasını önemsiyoruz. Yetkilileri, Adalet Bakanlığı’nı ve Cezaevi yönetimlerini Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odamızla işbirliğine davet ediyor ve bu kitlesel yaşamsal sağlık sorununun aşılmasında tecrübelerimizi aktarmak istiyoruz. Bu tarihi ve bilimsel hekimlik sorumluluğumuzdur. Aksi tutumlar ülkemizi bir çağdaş ülke olmak konumundan çıkarmakta, Türkiye’nin onurunu uluslararası arenada zedelemektedir.

YAŞAM KAZANSIN: Yarın çok geç olabilir. Önüne geçilebilir nedenlerle insanların kalıcı olarak zarar görmemesi, geçmiş dönemlerde olduğu gibi benzer süreçlerde ortaya çıkan can kayıplarının bir daha yaşanmaması için başta yetkili kişiler olmak üzere herkes bir kez daha ve acilen duyarlı ve sorumlu davranmalıdır. Türkiye bu trajediyi ve insanlarının ölümünü hak etmiyor. Yaşatmak için yaşayan bir mesleğin mensupları olarak umarız ki ölüm değil, yaşam kazansın!