HDP Sözcüsü Günay Kubilay, HDP Genel Merkezinde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Kuzey Suriye konusunda ABD ile Türkiye arasında varılan anlaşma, HDP’nin önümüzdeki döneme siyasi rotasını ve ekonomik gelişmeleri değerlendiren Kubilay şunları söyledi: 

İktidarın askeri operasyon tehditleri altında Türkiye ve ABD arasında Suriye’nin Kuzeyinde “Güvenli Bölge” kurulması amacıyla başlatılan görüşmelerin anlaşma ile sonuçlanmış olması, saldırı ve savaş seçeneğini devre dışı bıraktığı için olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Bu gelişme istendiği zaman sorunların masada ve diyalog yoluyla çözülebildiğini göstermektedir. Bu görüşme yıllardır diyalog ve müzakerelerin maliyetsiz ve bedelsiz tek doğru yöntem olduğuna yönelik ısrarlarımızın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Umuyoruz ki savaş ve saldırı seçeneğini devre dışı bırakan bu yöntem kalıcı ve sürekli olur. Ancak bu müzakereler ve sonrasında varıldığı belirtilen anlaşmada sorununun muhatapları yer almadığı için eksiktir ve başarısı şüphelidir. 

SURİYE ÖZERK YÖNETİMİ İLE GÖRÜŞÜLMEELİ

Kürt sorunu ABD ve Rusya ile konuşularak çözülemez. Bir başka güce ihtiyaç duymadan kendi sorunlarımızı diyalog ve müzakere yoluyla çözebileceğimizi yıllardır dile getiriyoruz. 

Kuzey Suriye meselesinde yapılması gereken Moskova ve Washington arasında bir sarkaç gibi gidip gelmek yerine Kürt halkının temsilcileri ve Suriye Özerk Yönetimi temsilcileri ile görüşmek ve bir yuvarlak masa etrafında bir araya gelmektir. 

Son dönemlerde ısrarla dile getirilen barış koridoru söylemi ilk başta pozitif bir çağrışım yapsa bile düşman iki kesim arasında bir ara bölgeyi tarif ettiği ve yayılmacı emeller taşıdığı için sorunludur.  Yapılması gereken ‘Barış Koridoru’ değil, büyük bir Barış Coğrafyası yaratmaktır. Adına ne denirse denilsin halklar arasına örülen duvarlar, oluşturulan koridorlar ve bölgeler düşmanlık siyasetinin yansımalarıdır ve bunlara ihtiyaç yoktur. 

Suriye halkları düşmanımız değildir. Ortadoğu coğrafyasında sınırlara, bölgelere, koridorlara ihtiyaç duyulmadan Arabı, Kürdü, Türkü, Ermenisi, Süryanisi, Çerkezi ve Rumuyla, İnanç gruplarıyla 72 millet bir arada, eşitçe ve kardeşçe yaşayabilirler. Bir kez daha AKP iktidarını, Doğu Akdeniz’den Kuzey Suriye sınırına, Güney Kürdistan’dan Ege’ye kadar yürüttüğü gerginlik ve savaş politikalarını terk ederek, barış, müzakere ve diyalog politikalarını esas almaya çağırıyoruz.

TÜRKİYE VE BÖLGE HALKININ TEK DÜŞMANI IRKÇILIK

Kuzey Suriye’ye yönelik “barış koridoru” anlaşmasında sonra Rojava’ya askeri operasyonun yapılmamasından duyduğu rahatsızlığı “ABD’nin ağzına bakamayız” şeklinde sözleriyle kamuoyunu kışkırtan bir açıklama yapan MHP Genel Başkanı Bahçeli aynı konuşmada Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli’ye hakaret ederken, Anayasa Mahkemesinin Barış Akademisyenlerine yönelik kararından rahatsız olduğunu sert bir dille ifade etmiştir. 

Burada ilkesizlik ve tutarsızlık abidesi olan Bahçeli’nin eş genel başkanımıza hakaret dolu sözlerine, kimlik ve kişiliğine saldırı niteliğindeki beyanlarına yanıt vermeyi zül sayıyoruz.

HDP’ye yönelik politik saldırı niteliğindeki sözlerine gelince… HDP, bütün suçlamaların, karalamaların, tehditlerin, şantajların aksine emeğin, barışın, demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin bu topraklardaki politik mayası ve yegane adresidir. Türkiye ve bölge halklarının tek düşmanı vardır o da ırkçılıktır, tekçiliktir. Bu ideolojik politik zihniyetin Türkiye’deki adresi MHP ve onun başındaki Bahçeli’dir. Halklar arasına düşmanlık tohumları ekenler MHP ve onların ortaklarıdır. 

Öncelikle belirtmek gerekir ki AKP-MHP iktidarı savaş baronlarının politikalarını ‘beka’ meselesi olarak toplumun önüne koymaktadır. Aslında darbeciler Türkiye’yi savaşa sürüklemeyi amaçlıyorlardı. Mevcut iktidar bloğu da darbecilerin savaş politikalarını sürdürmekte beis görmüyor. Onun için de Bahçeli bir tenis topu gibi bir oraya, bir buraya savrulup duruyor. Örneğin, İstanbul’da YSK eliyle sandık darbesi yapılır, İstanbul halkının siyasi iradesine el koyulurken, Bahçeli ‘Türkiye bir hukuk devletidir, karara saygılı olmaktan…’ söz ederken, AYM’nin barış akademisyenleri kararından rahatsızlık duyduğunu dile getirmekte bir beis, tutarsızlık görmüyor.

BAHÇELİ'NİN BARIŞA DA BARIŞ SÖYLEMİNE DE ALERJİSİ VAR

Türkiye veya Kuzey Suriye için tehlikeli olan Bahçeli’nin zihniyetidir. Bu şovenist ve ırkçı zihniyet tarihin çöp sepetine gönderildiği ölçüde ülkede de bölgede de Ortadoğu’da da sorunlar barış ve diyalog yoluyla çözülebilir, halkların eşit haklar temelinde yaşayabileceği koşullar yaratılabilir. Türkiye toplumu savaş ve barış arasında önemli bir yol ayrımında bulunuyor. Biz bu tarihsel dönemeçte savaşa karşı barışı, zorbalığa karşı hukuku ve adaleti savunmaya devam ediyoruz. 

Dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmeler savaş zihniyetine karşı barış mücadelesini yükseltmeyi önemli bir görev olarak önümüze koyuyor. Bahçeli’nin barışa da barış söylemine de alerjisi var. 

Çünkü büyük ve küçük ortak el birliğiyle ülkeyi büyük bir ekonomik ve siyasi krizin içine sürüklediler. Şimdi krizden çıkış için ne politikaları ne de çözüm önerileri var. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık almış başını gidiyor, arka arkaya zamlar geliyor, ücretler düşüyor, alım gücü azalıyor, vergiler giderek ağırlaşıyor. 

Ülkenin doğal varlıkları ve kaynakları yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor. Çaresizler ve tek tutamak noktaları gerçekleri gizlemek için halkın milliyetçi duygularını kaşımak, ırkçılığı körüklemek, savaş tamtamları çalmak. Halkı gerçek sorunlardan uzaklaştırıp iktidara biraz daha tutunmak istiyorlar. Öyle ya, şimdi kendi adı Devlet olan, partisinin adında milli olan bir partinin genel başkanı çıkıp konuştuğunda mesela üniversitelerde açık kalan 71 bin kontenjanın işaret ettiği gibi eğitimin çöküşüne dair bir şey söylesin. Borçlanma rakamlarına dair iki kelam etsin. Yandaşa peşkeş çekilen şehir hastaneleriyle sağlık sisteminin iflasını söylesin. Hazine garantili köprü ve yollar gibi projelerle ülkenin geleceğinin satılmasından, insanların geçmedikleri köprülere, yürümedikleri yollara ödedikleri paralardan söz etsin. Hadi bunları söylemedi doğalgaza ve elektriğe yapılan yüzde 15’lik zammın kendi savaş ve rant politikalarının bir sonucu olduğunu çıkıp dürüstçe söylesin. 

Ya da milli olduklarını söyleyenlerin ülkenin orman arazilerinin yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine bir şey söylesinler. Ama nafile söyleyemezler. Çünkü bunlar hakikat, onların işi ise hamaset. Biz herkesi hamasete değil, hakikate itibar etmeye çağırıyoruz.

ÖCALAN'IN SÜREÇLERE DAHİL OLMASININ YOLU AÇILMALI

Bu kritik eşikte Öcalan ile avukatlarının görüşmüş olması önemli bir gelişmedir. Görüşmenin içeriğinden ve taşıdığı anlamlardan bağımsız olarak, tecrit insanlık dışı bir uygulamadır, ailesi ve avukatlarının Sayın Öcalan ile görüşmesi temel bir haktır. Konjonktürel siyasi gelişmelere göre engellenmesi kabul edilemez. 

2 Mayıs’tan itibaren yapılan dört görüşme sonrası avukatlarca kamuoyuna açıklanan görüşler, Öcalan’ın görüş ve önerileriyle demokratik siyaset sürecine katılımının sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözümüne dair azami düzeyde katkı sunacağını göstermiştir.

2013-2015 yılları arasında yaşanan gelişmeler Öcalan’ın devrede olduğu süreçlerin Türkiye için barış ikliminin yaratıldığı dönemlerdir. İlgili çevreler sorunları müzakere, çözüm ve diyalog yoluyla çözmek istiyorlarsa öncelikle yapmaları gereken, İmralı’ya yönelik tecrit politikasına son vermek ve Öcalan’ın bu süreçlere dahil olmasını sağlamanın yolunu açmaktır.