Referandum öncesinde yayınladığı ‘Neden Hayır’ videosundan sonra cezaevine giren ve iki ay tutuklu kalan Ali Gül hukuk fakültesinden mezun oldu.

Cezavine girdiği sırada İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi öğrencisi olan Gül, cezaevinden girdiği okulunu dört yılda bitirmeyi başardı.

Dindar bir aileden ve gelenekten gelen Gül hayatını ve tutukluluk sürecini Evrensel’den Gülten Sarı’ya anlattı.

Gül, “Ben 9. sınıfta okulu bırakıp Tebliğ Cemaati’nin Pakistan’daki medreselerine gideyim ve 8-9 yıl medrese eğitiminin ardından ‘alim’ olayım diye düşünmüştüm. Abim de istiyordu ama annem karşı çıkmıştı o zaman. ‘Oğlum üniversite okusun’ demişti. Sonra üniversiteye başladım, amacım savcı olmaktı. Bitlis’te, Muş’ta kendi küçük dünyamın kralı olayım düşüncem vardı” dedi.

Gülten Sarı'nın Ali Gül ile gerçekleştirdiği röportajı şöyle:

Nasıl bir çocukluktu seninki?

İlkokula Beylikdüzü Kavaklı Mahallesi’nde başladım. Eskiden köydü orası. Köy okulu gibi yerdi. Eğitimi kötüydü;  devlet standartlarının altında bir okuldu. Başarılı bir öğrenciydim. Çok çalışkandım. Sonra zaten Anadolu lisesini kazandım.

Okulunla, çevrenle ilgili ne düşünürdün?

Ben ilkokul beşinci sınıfta babamı kaybettim. 11 yaşındaydım. O sırada Fransa’da yaşayan abim eve gelmişti ve evin ‘reisi’ olmuştu. Abim aşırı dindar bir adamdı. Abimi mezuniyet törenine çağırdım ama dini hassasiyetleri nedeniyle törenime gelemedi mesela. Cübbe giyen, takke takan biri. Tebliğ Cemaatine üye. Fransa’da Hindistan merkezli bir cemaat olan Tebliğ Cemaati ile tanışmış. Aşırı dindar ve sünnetlere düşkün bir cemaat.

‘ABİM DÖNÜNCE EVE ŞERİAT GELDİ’

Ağabeyinin aile üzerindeki etkisi ne oldu?

Babamın vefatıyla abim bir anda evin reisi konumuna geçti ve bir gecede eve şeriat geldi. Televizyon kaldırıldı. Her akşam hadis talimi denen bir usulle hadis okunmaya başlandı. Ben namazlara gitmeye başladım. KavaklıDdayız hâlâ.O yılın yaz ayında beni yatılı Kuran kursuna yazdırdılar. Süleymancıların sahibi olduğu bir Kuran kursu bu. En küçük bendim kursta. 12 yaşındaki bir çocuk için kalınabilir bir yer değildi. Sabah namaza kaldırıyorlar, etütler, dersler, okul, okul sonrası Kur’an dersi vs. Ailem beni hep oyalıyordu.

Zaten çok daralmıştım ve o olay da son damla oldu; okuldan kaçtım. Markete gitmek için dışarı çıktığımda, bir markete, bir yola, bir de Kur’an kursuna baktım. ‘Ben buradan kaçmazsam buraya mahkum kalacağım’ diye düşündüm ve kaçtım. 15 kilometre eve kadar yürüdüğümü hatırlıyorum. Evdekiler aşırı tepki vermedi. ‘Kaçtın mı?’ diye sordular. ‘Ben bir daha gitmeyeceğim oraya’ dedim. Eski ilkokuluma döndüm.

Ağabeyle ilişkiler nasıl devam etti?

Abim, kurstan ayrılmamı kabul etmesi karşılığında bana namazları camide kılma şartı getirdi. 7. sınıftayım. Sabah namazına gidiyorum, hava nasıl soğuk! Donuyorum. Geliyorum kahvaltı edip okula gidiyorum. Akşam yatsı namazına yine camiye gidiyorum. Bir buçuk yıl böyle devam etti. Dindardım da o zamanlar.

Sonra lise sınavlarına hazırlandım. Anadolu lisesini kazandım. O güne kadar bana aşılanan fikirlerden biri de Atatürk düşmanlığıydı. II Abdülhamit’e dair hikayeler dinliyordum. Bir gün bir bilgi yarışmasını kazanan arkadaşım, kendisine hediye edilen “Muhtasar Osmanlı Tarihi” kitabını bana hediye etti. Bir tane kitabım var, başka kitabım yok. Osmanlı tarihini okuyordum bol bol. Neredeyse ezberlemiştim. O nedenle bugün bir çok AKP’li vatandaşı daha rahat anlayabiliyorum. ‘Osmanlı dünyaya hükmediyordu’ gibi kibir ve gurur pompalanıyordu. Osmanlı yeniden kuruluyor hikayesinin nasıl bu kadar zemin bulabildiğini anlayabiliyorum şimdi.

Lisede de aynı eğilim devam etti mi?

Liseye başladığımda fikirsel olarak hâlâ aynı noktadaydım. Lisedeki sınıf arkadaşlarımın beni Atatürk hakkındaki tartışmalar sırasında çok sert eleştirdiklerini hatırlıyorum. Abimin etkisi devam ediyordu üzerimde ama yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı bu etki.
Tam o günlerde ben okulda komünist bazı arkadaşlarla tanıştım.

Evde nasıl yansımaları oldu?

Babamı kaybetmemle, her şeye karışan bir abiye rağmen evde bir otorite boşluğu oldu. Abimden harçlık alsam da devlet yatılı burslu sınavını kazandığım için üç ayda bir burs alıyor, babamı kaybettiğim için de yetim maaşı alıyordum. Ekonomik anlamda muhtaç olmamam ilerleyen yıllarda kendi yolumu çizmemde önemli rol oynadı. O paralarla geçiniyordum. Abimle aramda bağımlılık ilişkisi oluşmuyordu o nedenle.

Müdür yardımcısı abimi aramış ve ‘Kardeşiniz okulda anarşi çıkarıyor’ demiş. Abim de çok sinirlenmişti. Bense sol külliyata daha fazla merak sardırdım. Devletin yatırdığı burs ile TÜYAP kitap fuarına gittim ve üç aylık 300 TL burs param ile alabildiğim kadar sol neşriyat aldım. Bir gün eve geldiğimde bir de gördüm ki abim tüm kitaplarımı toplamış ve yakmış! O zaman aramızda sertleşme başladı. Abim Kürtçe adı olan bir müzik grubunun biletlerini bulmuş çantamda. Halkevleri adına satmam gereken biletlerdi onlar. Ancak abim o biletlere de el koydu ve vermedi.
Abimle aramızdaki tansiyon iyice artmıştı. Küpe takmıştım o dönem, o da aramızda sertleşmeye neden olmuştu.

Üniversiteyi nasıl kazandın?

Lisede siyasi hareketlere merak sardığım için derslerim genelde zayıftı. Derste ders dinlemiyor arka sıralarda kitap okuyordum. Ancak lise son sınıfta çok iyi hazırlandım üniversite sınavına ve ilk 5 bine girmeyi başardım. Yine de politik eylemlere katılıyordum. Derslerden kaçıp Gezi Parkı eylemlerine katılıyordum. Gidip Taksim’de Gezi Parkı’nda yatıyorum vs. Bir yandan da ders çalışmayı ihmal etmiyordum.
Amacım Galatasaray Üniversitesinde bir bölüm kazanmaktı ancak İstanbul Hukuk Fakültesini kazandım. Hiç istemiyordum hukuk fakültesinde okumak. Bir ara hiç okula gitmeyip emlakçılık mı yapsam diye düşündüm.

Ailen nasıl karşıladı üniversiteyi kazanmanı?

Aşırı sevindi annem ve abimler. Ben 9. sınıfta okulu bırakıp Tebliğ Cemaatinin Pakistan’daki medreselerine gideyim ve 8-9 yıl medrese eğitiminin ardından ‘alim’ olayım diye düşünmüştüm. Abim de istiyordu ama annem karşı çıkmıştı o zaman. ‘Oğlum üniversite okusun’ demişti. Sonra üniversiteye başladım, amacım savcı olmaktı. Bitlis’te, Muş’ta kendi küçük dünyamın kralı olayım düşüncem vardı. Felsefe okuyup, küçük bir ilçede savcılık yapacaktım. İstanbul’daki rekabet ortamı beni korkutuyordu. ama avukatlık stajına başlayınca bu düşüncem değişti.

Hatta derslerime büyük katkısı oldu bu stajın ve notlarım yükseldi. Gündüz işe gidip akşam ders çalışıyordum. Sonra ailem karşı çıksa da kız kardeşim dershaneye gidiyordu ve benim ödemem gerekiyordu o parayı. Kız olduğu için okumasını pek istemiyorlardı. Ama kardeşim de üniversiteyi kazanmayı başardı. Geçim sıkıntısı tavan yapmıştı o dönem. Çalışıp hem kendimi geçindirmeye hem de kardeşimin giderlerini karşılamaya çalışıyordum. İkinci bir hukuk bürosunda çalışmaya başladım. Altı ay böyle geçti.

ÇALIŞMAYA BAŞLADIĞIMIN 15. GÜNÜ TUTUKLANDIM

Tutuklanma sürecini anlatır mısın?

Türkiye’de iyi bir üne sahip bir hukuk bürosunda çalışmaya kabul edildiğimin 15. günü tutuklandım ve işten atıldım. Onlara gücenmiş değilim; bu riski almamaları normaldi.

16 Nisan başkanlık referandumuna yönelik ‘Hayır Nedir’ videosu çektiğimin birinci haftası tutuklandım. Ancak gerekçe olarak benim kullandığımı iddia ettikleri bir Twitter hesabından ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ve ‘Dini değerleri alenen aşağılama’yı gösterdiler ancak küfür edilen hesap bana ait değildi. Bunu izah etmeme rağmen iki ay kadar cezaevinde tutuldum. Ünlü Silivri 9. koğuşa konuldum. Çıkınca savcıya da anlattım, o da bana ‘Ya öyle mi, o kadar çok dosya geliyor ki biz de arada hata yapıyoruz işte!’ yanıtını verdi.

Video fikri nasıl ortaya çıktı?

Bizim Güçlü Meclis Platformu diye bir platformumuz vardı. CHP’den arkadaşlar da vardı. Biz sahadaki en genç örgütlerden biriydik. Videoyu çekme fikri benim aklıma geldi. ‘Evet nedir?’ ‘Hayır nedir?’ diye iki video çekelim istedim. Senaryosunu yazdım viedonun ve bir arkadaşımdan çekmesini istedim. Tüm süreçlerde görev aldım. ‘Evet nedir?’ videomuzu tutuklandığım için yayımlayamadık. 

Silivri’de yaşadıklarını anlatır mısın?

Silivri’de bıraktım gençliğimin bir baharını. 21 yaşındaydım ve en küçük bendim koğuşta. İlginç insanlarla tanıştım orada. Ağlayanlar, gece kalkıp duş alan yani çok zorlanan insanlar vardı. Küçücük bir yerdesin, plastik sandalye oturabileceğin tek şey. Akşama kadar o küçücük alandan bir yere çıkamıyorsun. Çok acayip bir duygu bu. Sadece psikoloğa çıkıyorsun. Ben de gittim psikoloğa. Uyuyamıyordum. Kendi kendime “Beni ne kadar tutacak bu adamlar, ben hiçbir şey yapmadım. Belki hiç çıkarmazlar” diyordum. Orada Atilla Taş ile tanıştım. Beni tanıyormuş, videoyu izlemiş. ‘Aliş’ diye seslendi bana. Hidayet Karaca’yı gördüm. ‘Ünlüler koğuşu’ gibi bir yerdi 9 No’lu koğuş. HDP milletvekilleri, FETÖ’den yargılananlar, DHKP-C tutukluları vs, çok garip bir yerdi.

Cezaevinin giriş kapısına bakıp ‘Bir gün buradan çıkabilir miyim?’ düşüncesi insanı çok yaralıyor. O kapıdan hiç çıkmayacakmışsın gibi hissediyorsun. Müebbetle yargılananlarla doluydu etrafım, kimisi almıştı bile cezasını. Benim durumun çok daha iyiydi onlara göre.
Cezaevi benim davranışlarımı çok değiştirdi. Hareketli, eğlenceli bir tiptim. Bazen neşemi cezaevinde bıraktım gibi geliyor bana. Eskiden daha komik bir adamken bugün daha farklıyım.

Okulu nasıl bitirdin?

Ben finaller döneminde cezaevine konulmuştum. Cezaevi yönetimi ile birçok gerilimin ardından bir sınava girmeyi başardım. Beni okulun arka kapısından, ellerim kelepçeli vaziyette içeri soktular. Sanki adam öldürmüşüm gibi bir muamele. Sanki Hannibal Lecter’ım. Jandarma elinde silahla tepemde dikiliyordu ben sınavdayken. O dersin sınavını her şeye rağmen vermeyi başardım. Ve 69 puan aldım ceza muhakemeleri usulü dersinden; hem de o koşullara rağmen. Okuldaki en yüksek notlardan biriydi. Ancak iki sınava giremedim. Bütünlemeye kaldım. Cezaevinden çıkınca da o sınavları verdim ve okulu uzatmadan dört yılda bitirmeyi başardım.

Annem çarşaflı ve ben annemle hep gurur duydum. O nedenle mezuniyet törenime gelmesini istedim. O gururu ifade etmek için de üniversite önünde annemle fotoğrafımı çekip sosyal medya hesabımdan paylaştım. Zaten cezaevinde ağladığım tek anım da anneme dairdir. Sınav günü aynı zamanda annemle görüş günümdü. Ben yetişemem diye anneme gelme demiştim. Ancak yetiştim görüş saatine ve cezaevi aracı içindeyken annemi geri dönerken gördüm; güneşin altında yalnız başına. O an boğazım düğümlendi. Annemi göremeyeceğimi düşündüm ve görevliden anneme ulaşıp geri dönmesini sağlamasını istedim. Annemi karşımda görünce de ağlamaya başladım. Cezaevinde ağladığım tek gün odur.