Gazete Duvar yazarı Hakkı Özdal, eski HDP milletvekilleri ve belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu 82 kişi hakkında verilen gözaltı kararı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin,  HDP operasyonundan bir gün önce yaptığı açıklamayı değerlendirdi.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Kaslowski’nin açıklaması  ve HDP'ye yönelik operasyonun, " Türkiye siyasetinin alternatif arayışlara açık geldiği koşullarda iktidar bu ikisini birleştiren bir strateji yaratıyor" değerlendirmesinde bulunan Özdal, "18 yıllık iktidarın her açıdan kriz koşullarıyla karşı karşıya olduğu ve bir ‘restorasyon’ ihtiyacının sermaye sözcüleri tarafından da dile getirildiği koşullar birdenbire ortaya çıkmadı. İktidar koalisyonu da bu atmosferi soluyor ve kendisine bir ‘tünel’ arıyor. HDP’ye yönelik operasyon, devletin geleneksel milliyetçiliğinin ve bunun tüm egemen siyaset üzerindeki gücünün seferber edildiği bir tünel kazısı: Daha derine, daha karanlığa doğru…" dedi.

Gazete Duvar yazarı Hakkı Özdal'ın " Sermaye, egemen siyaset ve HDP’ye ‘darbe’" başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:

Sistem içi muhalefeti de “bizim bir şey yapmamıza gerek yok bunlar zaten gidici” deme yanılgısına düşüren bu atmosfer, 18 yıllık iktidarın her açıdan kriz koşullarıyla karşı karşıya olduğu ve bir ‘restorasyon’ ihtiyacının sermaye sözcüleri tarafından da dile getirildiği koşullar birdenbire ortaya çıkmadı. İktidar koalisyonu da, sıkıştığı çıkmazda bu atmosferi soluyor ve kendisine bir ‘tünel’ arıyor.

Dolayısıyla TÜSİAD Başkanı'nın konuşmasıyla HDP operasyonu arasında aracısız bir ilişki yok gibi görünse de; Türkiye siyasetinin alternatif arayışlara açık geldiği koşullarda iktidar bu ikisini birleştiren bir strateji yaratıyor.

İslamcı-milliyetçi koalisyon, devlet olanaklarını kullanmanın da avantajıyla, kendisine yönelik şüphelerin –hiç değilse bir süreliğine– ikinci planda kalacağı koşulları arıyor.

 ‘Muhalefetin zayıf karnı’ olarak gördükleri HDP’ye yönelik saldırganlıkları, devletin Kürt siyasetine yönelik geleneksel tutumunun yanında, bu tutumu da araçsallaştıran bir ‘hayatta kalma’ hırçınlığına dönüşüyor.

HDP’nin ve HDP şahsında temsil edilen, başta Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümü olmak üzere pek çok toplumsal talebin cebren devre dışı bırakıldığı koşullarda, daha önce dayattığı ‘toplumsal destek’ aritmetiğinin yeniden gerçekleşebileceğini ümit ediyor. Bu açıdan dozu giderek artacak baskın, gözaltı, tutuklama furyalarıyla karşılaşacağımızı tahmin edebiliriz.

HDP'yi terörize ederek siyasal denklemin dışına çıkarma çabası, tam da tersten, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için gerekli zemini ortaya koyan bir perspektiften karşılanmadıkça, HDP'nin bu konuda önemli bir aktör olduğu gerçeği kabullenilmedikçe, amacını gerçekleştirme potansiyeline sahip olacak.

Ya da kendisinden sonraya yine bir çözümsüzlük ve çatışma alanı bırakacak. HDP’ye yönelik darbe, devletin geleneksel milliyetçiliğinin ve bunun tüm egemen siyaset üzerindeki gücünün seferber edildiği bir tünel kazısı: Daha derine, daha karanlığa doğru…

Buna karşı tutunmak için, ‘muhalefet’in mütereddit mırıldanmalarından, sermayenin bugünkü tabloda kendi sorumluluğunu üstlenmeyen ve eski piyasacı ‘demokrasi’ terennümlerinden daha güçlü bir çapaya ihtiyacımız var.

Türkiye’nin içinde bulunduğu kaostan, tüm emekçilerin, Kürt halkının, kadınların, göçmenlerin denklemde olmadığı gerçek bir çıkış yolu yok. Bize çıkış diye gösterilenlerle ancak ‘yeni’ bir yanlış yola girebiliriz.

Yazının tamamı burada.