Milliyet’ten Gökçer TahincioğluTahrik olanların ülkesi’ adlı yazısında Sivas Katliamı’nı ele aldı. Tahincioğlu, “3 solcudan dev örgüt çıkartan devlet, Sivas’tan çıkartamadı bir örgütlü hareket” değerlendirmesinde bulundu.

İşte o yazı:

TAHRİK OLANLARIN ÜLKESİ

Mağduriyet, 33’ü otelde yakılarak katledilen, toplam 37 kişinin öldüğü olaylarda yürüyenlerden biri olduğu için ağır ceza almaksa, bakın cezaevlerine, kimsenin burnunun kanamadığı olaylarda pankart taşıdığı için müebbet alanlar hâlâ duvarlar arkasında.

***

Erdal Ayrancı, barikatın başında bekliyordu.

Sivas’ta 2 Temmuz’dan günler önce dağıtılmaya başlanan bildirinin o günü işaret ettiğini bilmiyordu.

Bir kentte, belediyenin açtığı çukurun kapatılmasına gücü yetemeyen yerel gazetelerin haberleri kimilerine göre nasıl olduysa Sivas genelinde yankı bulup saf halkı tahrik etmiş, tahrik olmuş herkesin birisini öldürmeye hakkı olduğuna inanan yasalardan güç alan kalabalık Kültür Merkezi’ne saldırdıktan hemen sonra Madımak’a yönelmişti.

Belediyenin ne hikmetse kaldırım çalışması yapmak üzere otelin yanına istiflediği taşların atılmaya başladığı anda, gencecik yaşında 12 Eylül zindanlarında şiddetin her türünü yaşamış Erdal Ayrancı, plan yapıyordu.

Barikat dedikleri, üst kattan indirilen masa, yanına konulan pirinç sigara küllükleri.

Kimsenin aklına, “yanmak” gelmiyordu.

Merdiven başlarına aralıklarla gençler yerleşiyordu.

En önde Erdal Ayrancı duruyordu.

Plan basitti, biri yıkılırsa diğeri, merdivenlerden çıkılmasını engelleyecekti.

O sırada, otelden gizlice çıkanlar valiliğe gidiyorlardı.

Üzerlerine, Güneydoğu’daki en küçük kalabalığın üzerine sürülen panzerlerden birkaçı sürülse dağılacak kalabalığa karşı ne yapılacağı planlanıyordu.

Odada vali, tugay komutanı, emniyet müdürü, belediye başkanı.

Vali, rahattı.

“Tamamen güvenliğimizi aldık, Tokat’tan Kayseri’den güçler geliyor.”

Oteldekiler, dışarıda olmadıkları için başta şanslı hissediyordu.

Dışarıda bu kalabalığa yakalanmak ölüm demekti.

Santranç oynanıyor, mızıkalar çalınıyor, karikatürler çiziliyor, sohbetler ediliyordu.

Dışarıdan “yardıma gelelim mi?” diye arayanlara, “sakın gelmeyin” diye tembih ediliyordu.

Dışarıdakiler için endişe vardı, içeridekiler, bir otelde ve korunaklıydı.

***

Taşlar atılmaya başladığında, telefonlar da çalıyordu ardı ardına.

Kimisi arayan gazetelere demeç veriyor, kimisi hükümetten bir bakanla konuşuyor, kimi tanıdığı etkili bir isme ulaşıyordu.

Herkesin ulaşabildiği, el uzatsan içeridekileri çekebileceğin bir karanlıktı Madımak.

Dumanlar otelin içini kapladığında, kaçabilenlerin büyük bölümü dört katlı otelin, üst katlarındaki merdiven boşluğundan karşı binaya geçerek kurtulabildi.

Herkesin nerede duracağını bile planlayan Erdal Ayrancı, dumanın içinde yaşamını kaybetti.

Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen, Behçet Aysan, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Asım Bezirci...

Daha 12 yaşında Koray, 16 yaşında ablası Menekşe Kaya ve diğerleri.

3 solcudan dev örgüt çıkartan devlet, Sivas’tan çıkartamadı bir örgütlü hareket.

Yaşananların bütün sebebi tahrikti.

Kadın cinayetlerinin, tecavüzün, eşcinsel saldırılarının, Ramazan’a mahsus hoşgörüyle oruç tutmayan öğrencilere atılan dayakların sebebi olduğu gibi.

1993’te başlayan yargılamalar hâlâ tam olarak bitmedi.

Madımak, kebapçı yapıldı, uzun yıllar sonra bir zahmet kapatıldı.

İçine konulan anıta, katliamda yananlarla birlikte yakmak isterken kurşunla öldürülen iki kişinin de adı yazıldı.

Cezaevindeki sözde mağdurlardan birinin yazdığı kompozisyona, “insan hakları” ödülü verilip, ortaya çıkınca geri alındı.

Yıllarca kırmızı bültenle arananlar, Sivas’ta yaşamını tamamladı.

Kimi devlete başvurup düğün yaptı, kimi ehliyet sınavını kazandı.

Buralarda sadece belli insanlar tahrik olabilirdi ve olan bitenlerin suçlusu olamazdı tahrik mağdurları.

***

Mağduriyet, Allah’a inanmadığını açıkça söyleyen bir yazarın daha Sivas’taki konuşmasını yapmasından günler önce nedense “tahrik” olmaksa, dayağa, küfürlere, işkencelere, inançlarına edilen onlarca hakarete rağmen tahrik olmayanlar hâlâ buralarda.

Devlet, katliamı yapanları bulamayıp yerlerine bulduklarını cezalandırdıysa, kocaman bir çarpı daha atılsın ayıplarının yanına.

Ama mağduriyet, benzin dökenlere bir kez olsun “yapma” dememekse, mağduriyet bugün, “ajanlardır” denilenlerin arkasından yürümekse, mağduriyet yaşamı boyunca eline bir kez olsun silah almamış insanlara taş yağdırmaksa, mağduriyet, “kutsal” vatan toprağının tam ortasındaki bir otelde yakılanların yanışını izlemekse, mağduriyet sadece örgüt üyelerinin yararlanacağı yasa çıktığında, “biz örgüttük” diye savunma yapıp, yasadan yararlanamayacağını anladığında “sadece geçiyordum” demekse, mağduriyet benzine batırılmış bir bez, otelin yanına istiflenmiş taşsa, mağduriyet “yakın” diyen bildiriyse, duruşmalarda ölenlere rahmet dileyip, karar çıktıktan sonra, “Sizi de öldüreceğiz” diye bağırmaksa, mağdurdur bunca yıldır bölük pörçük yargılamalarla katliam davasından hapis yatanlar, açın yarı açık kapıları, yeniden yargılayıp, “tahrik oldu” diye madalya takın gerçekten de.