LONDRA - Financial Times'ta Delphine Strauss tarafından kaleme alınan 'İlham verici mi sinsi mi?' başlıklı Fethullah Gülen analizinde, okulları gittikçe daha fazla ülkeye yayılan Gülen'in savunduğu hoşgörülü İslam'ın genel olarak olumlu karşılandığı, ancak Türkiye'de hareketin etkileriyle ilgili endişelerin var olduğu tespitine yer veriliyor.
Analizin tam metnini yayınlıyoruz:

"Avlunun bir köşesinde yeşil boyalı parmaklıklar, bir evliyanın kabrini çevreliyor. Diğer yanda  beyaz lekesiz gömlekleri ve düzgünce ütülenmiş pantolonları içinde 12 yaşında iki erkek çocuk  kibarca ziyaretçilerin sorularını yanıtlıyor. Türkiye'nin Kürt güneydoğusunda bulunan, çok  sayıda çocuğun sokaklarda çalıştığı ya da güvenlik güçlerine taş attıkları için cezaevine  konulduğu Diyarbakır'da, bu ikisi lise giriş sınavlarına hazırlanmak için gelmiş. Büyüyünce ne  olmak istedikleri sorulduğunda, biri 'doktor' diyor, diğeri ise sırıtarak 'polis' diyor.
Bilhassa bilim alanında, İslami ilkelere dayanan ahlaki bir eğitimle akademik kesinliklerin harmanlandığı muazzam bir okul ve öğrenci yurtları ağının oluşumuna öncülük etmiş bir vaiz olan Fethullah Gülen'in destekçileri tarafından idare edilen bir evde ders alıyorlar.
Diyarbakır'daki bu şekildeki 20 etüd evinin müdürü, "Sadece İngilizceyi ya da matematiği  anlatmak değil, iyi ya da kötü bir insan olmanın ne anlama geldiğini anlatmak. Bu sistemde öğretmenler okula daha erken gelirler, öğrencilerle arkadaş olurlar ve bu ilişkiye önem verirler... Okullarımızın hiçbirinde din öğretmiyoruz. Onlara neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatıyoruz. İyiyi ve kötüyü pratikte gösteriyoruz ve onlar karar veriyor" diyor.
"TÜRKİYE'NİN OPUS DEI'Sİ"
Ancak Türkiye'deki görüş, Gülen'i sosyal değişim ve hoşgörü için bir itici güç olarak  görenlerle, onun sinsice ülkenin laik kurumlarının altını oyduğundan şüphelenenler olarak keskin bir şekilde ikiye bölünmüş durumda. Müritleri, "İslami cizvitler' olarak tanımlanıyor ve hareket Türkiye'nin Opus Dei'si olarak görülüyor.
Gülen'in ilham verdiği hareketin, dindar, iş dünyasına aklı yatan bir orta sınıftan ortaya çıkan  liderlerin, daha eski, şiddetle laik, seçkinleri artan şekilde gölgede bıraktığı daha geniş bir evrimin parçası olarak, Türk toplumunun şekillenmesinde artık önemli bir güç olduğuna pek şüphe yok.
Taraftarları tarafından hocaefendi olarak bilinen Gülen, yeşillikler içinde Pennsylvania, Saylorsburg'da inzivada yaşıyor, bazı sağlık sorunları nedeniyle bakım görüyor ve büyük ölçüde yayımlanan yazıları ve konuşmaları aracılığıyla iletişim kuruyor. Milyonlarca müridi olduğundan Türkiye'deki dindar kesimler üzeinde en etkili isim olduğunu söylemek mümkün.
Arkadaşlarının deyimiyle bu Hizmet'in küresel bir erişimi söz konusu: işadamları Kazakistan'dan Kamboçya'ya, ABD'ye ve Irak'a kadar uzanan ve hızla Afrika boyunca yayılan çok sayıda ülkede  okullar kuran bu davaya sempati duyuyor.
TÜRKİYE'NİN İMAJINI ETKİLEYEBİLİRLER
Hizmet'in neyden oluştuğu ve ne yaptığı, Türkiye'nin sınırları ötesinde önem taşıyor. Artan  refah ve diplomatik güç, Ankara'yı Ortadoğu'da iddialı bir oyuncu haline getirdi. Bölgedeki  İslami hareketler, eski rejimlere meydan okurken Türkiye'nin deneyimini örnek alıyor. Gülen yanlıları, yeni pazarlarda Türk iş dünyasının keşif kolu görevini yürütüyorlar, Ankara dünya ilişkilerinin merkezinde olma arayışını sürdürdürken, onların faaliyetleri Türkiye'nin imajını tayin edebilir.
Okulların açıklanan amacı, 'altın bir nesil', dindar, erdemli ve başkalarına hizmet ahlakı açısından örnek olurken, küresel ekonomide başarıya ulaşacak donanıma sahip yeni bir elit yaratmak. Öğrenciler mezun olduklarında, çoğu öğretim, iş dünyası, medya ve siyasette pozisyonlar alarak harekete bağlılıklarını sürdürüyor.
Liseye gitmek için köyünü terk ettikten sonra şehir yaşamına uyum sağlamaya çalışırken harekete katılmış olan Gülen yanlısı Zaman gazetesinin yazarı Kerim Balcı, "Hizmet boşlukları dolduruyor. Bir Hizmet kurumunda çalışıyorum. Ekonomik olarak da, Hizmet tarafından okutuldum. Ama beni  hareketin içinde olmamı sağlayan asıl şey eylemdi. Orada bir anlamım vardı, bana görevler veriliyordu" diyor.
Cemaat hayatındaki bu bağlılık ve içinde erime hali tipik bir durum arz ediyor. Neredeyse tüm destekçiler de maddi olarak bağış yapıyorlar, gelirin yüzde 20'sini bağışlamak olağandışı bir durum değil.
Hareketin dışındakiler açısından, böyle bir gayret, hem hayranlık uyandırabilir hem de huzursuzluk yaratabilir. Laikler, vaktiyle devlet zulmüne uğramış, ama şimdi özgürce ılımlı İslamcı AK Parti'nin iktidarı içinde yer alan Gülen misyonerlerinin, muhafazakar değerler lehine baskıyı artırarak Türk toplumunu dönüştürmesinden korkuyor. Fakat ideolojinin ötesinde, daha büyük korku, Gülen yandaşlarının devlet kurumlarına sızarak, elde ettikleri gücü gizli amaçları için kullanmaları ihtimali.
İMAMIN ORDUSUYLA KORKUNUN BOYUTU DEĞİŞTİ
Bu uzun süredir varlığını sürdüren korkular, polisin geçen ay İstanbul'da bir yayın evine bir taslak kitabın tüm kopyalarına el koymak üzere baskın düzenlemesiyle yeni bir boyuta ulaştı. İmam'ın Ordusu başlıklı kitabın Gülen hareketinin polis içindeki hakimiyetini detaylı olarak anlattığı söyleniyordu. Yazarı gazeteci Ahmet Şık, Ergenekon ile bağlantılı olduğu suçlamasıyla birkaç hafta önce tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Ancak çok sayıda gözlemciye göre, onun tutuklanması, Ergenekon soruşturmasının (çok sayıda hükümeti eleştiren ismin bilinen suçlularla mahkemeye çıkarıldığı) siyasi amaçlar için kullanılmak üzere başlatıldığı yönündeki şüpheleri güçlendirdi.
Ergenekon'a yardım etmekle suçlananlar arasında, Gülen cemaatinin yerel kollarını araştıran savcı İlhan Cihaner ve hareket ile ilgili bir kitap yazan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı da bulunuyor. Hizmet üyelerinin genç insanları etkileme ve ticari hayata hakim olma yollarını eleştiren bir araştırmanın yazarlarından biri olan bir başka gazeteci Nedim Şener de şubat ayında tutuklandı.
Şık, polis aracına bindirilirken "Dokunan yanar" diyordu. İmam'ın Ordusu, az miktarda yeni bilgi içeriyor ve açık bir şekilde taslak olmasına rağmen, sonunda internete sızdığında, 24 saat içinde 100 binden fazla indirildi.
Yumuşak, düşünceli ifadesi ve düzgün beyaz bıyığıyla, Gülen, açıkça korku yayacak bir figür değil. 1941'de Erzurum'da doğan Gülen, ilkokuldan sonra büyük ölçüde kendi kendini eğitmiş, ama sağduyuyu, mantığı, hoşgörüyü ve siyasetten uzak kalınmasını savunan bir düşünür olan Said Nursi'den ilham alarak  büyük bir hevesle okumuş.
Gülen, kariyerine, aşırı muhafazakarlık ile Türkiye'nin tarihini ve dini kurumlarını reddeden aşırı laiklik arasında az seçim şarnsının görünür olduğu bir dönemde, Türkiye'de bir imam olarak başladı. Bunun yerine, İslam'ın hoşgörüye vurgu yapan, şiddeti kınayan ve modernliği kucaklayan bir yorumunu yaydı. Yoksulluğun azaltılması, eğitimin yaygınlaştırılması ve farklı dinler arasında diyaloğun ilerletilmesi için eyleme geçilmesini savundu.
Londra King’s College’dan Bill Park bunu “inancın, kimliğin, maddi ilerlemenin, demokratikleşmenin ve diyaloğun atak ve umut verici bir bileşimi” olarak niteliyor.
 
Bu mesajlar Gülen’i Batı’da daha radikal ideologlara karşı memnuniyet verici bir panzehir haline getiriyor.
Gülen İslamcılara yönelik bir operasyon sırasında yargılanma tehdidi ortaya çıkınca Türkiye’den ayrıldı ve 1999’dan beri ABD’de yaşıyor.
EĞİTİM İÇİN BAŞÖRTÜSÜNDEN VAZGEÇİN
Partileri seçimlere katılan İslamcı Milli Görüş hareketinin tersine, Gülen siyasi hevesleri olmadığında ısrar ediyor ve otoriteye saygı telkininde bulunuyor – laik sistemde eğitim almak için zorunlu olduğu takdirde, destekçilerine İslami başörtüsü takmak gibi dini yükümlülüklerinden vazgeçmelerini öneriyor.
Gülenci köşeyazarı Balcı, siyasete giren sempatizanlara hareketle bağlarını kesmeleri söyleniyor. Dini meseleler hakkında yorumlar yazan Mustafa Akyol geçen yıl yayınladığı bir yazısında, “Nursi-Gülen geleneği bir ‘İslam devleti’ düşünmüyor. Daha ziyade kendi dini faaliyetlerine hoşgörü gösterecek liberal-demokratik bir devlet peşindeler” ifadelerini kullanıyordu.

Gülen’in kendisi de aleyhindeki suçlamalara reddetmek için nadiren röportaj veriyor – bu iddiaların bazıları, verimli bir komplo kültürünün delişmen çeperlerinden geliyor. Gülen’in sözcüsü yok, İngilizce internet sitesinde yaklaşık 80 maddelik bir “iddialar ve cevaplar” listesi yayınlamakla yetiniyor.
O listede para işleriyle veya okullar yönetmekle hiçbir bağlantısı, kitapları ve giysileri dışında malı mülkü ve herhangi bir devlet kurumunu etkileme niyeti olmadığında ısrar ediyor. “Hareket” kelimesinin Hizmet’i yanlış tanımladığını, zira siyasi hedefleri ima ettiğini söylerken, “yandaş” veya “üye” gibi terimleri bile reddediyor.

Ancak Gülen yanlısı medya siyasi gündemi belirlemek yönünde bariz bir gayret sergiliyor. Zaman ordunun demokrasiye müdahalesinin sona ermesi yönünde kampanya yürütüyor ve bu bağlamda Ergenekon davasını savunuyor. Haziran seçimleri öncesinde AKP lideri başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a destek veriyor. Bizzat Gülen de geçen yıl ilk kez doğrudan siyasete müdahale etti ve darbe döneminden kalma anayasada hükümet destekli değişiklikler yapılmasına dair referandumda evet oyu verilmesi çağrısında bulundu.

Yandaşlarını bile şaşkına çeviren açıklamasında, “Keşke ölüleri mezarlarından kaldırma ve onlardan evet oyu vermelerini isteme şansım olsaydı” ifadelerini kullandı. Bu, Haziran seçimlerinde de safını beyan edeceği spekülasyonlarına yol açtı.
"ERDOĞAN-GÜL ÇATIŞMASI OLURSA GÜLENCİLER DEVREYE GİRER"
İstanbul’da çalışan ve Ergenekon soruşturmasına yönelttiği eleştirilerle Gülencileri kızdıran analist Gareth Jenkins, cemaatin desteğinin “bu seçimlerde çok önemli bir faktör olabileceğini” söylüyor. Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında bir çatışma baş gösterdiği takdirde de Gülencilerin desteğinin tayin edici olabileceğine inanıyor.
"GENELDE GÜL'ÜN TARAFINI TUTUYOR"

Gülen yanlıların büyük çoğunluğu AKP’yi halihazırda Türkiye’nin önündeki en iyi seçenek olarak görüyor. Fakat hiçbir siyasetçi rakip bir güç merkezinin ortaya çıkmasından hoşlanmaz – ve Gülen medyası bir anlaşmazlık noktası gördüğünde, genellikle Erdoğan’ın değil, Gül’ün tarafını tutuyor.

Parti siyaseti bir yana, muhalifler insanların kişisel ilişkiler üzerinden yükseldiği bir toplumda Hizmet’in etkisini inkar etmenin ikiyüzlülük olduğunu söylüyor. İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nden Binnaz Toprak’ın başını çektiği araştırma çerçevesinde taşra kentlerindeki işadamlarıyla ayrıntılı röportajlar yapıldı. 2009 tarihli çalışmaya göre, işadamları cemaate katılmanın inkişaf etmenin tek yolu olduğunu, dışarıda kalmanın ise müşteri kaybetmek ve belediyelerdeki iş kapılarının kapanması anlamına geldiğini düşünüyordu. Birçoğu samimi şekilde inandıklarından değil, bu gizli baskılardan dolayı Zaman gazetesi alıyor veya yerel Hizmet çevrelerinin haftalık toplantılarına katılıyordu.
"GÜLEN HAKKINDA NE ZAMAN KONUŞSANIZ BAŞINIZA BİR ŞEYLER GELİYOR"
Diyarbakır’da birçok insan Hizmet’i, tarafsız olduğuna dair tüm iddialarına rağmen, Kürt milliyetçisi gruplara rakip bir güç olarak görüyor. “Gülen hakkında konuşmanın hayırlı bir şey olmadığı, ona dair ne zaman konuşsanız başınıza bir şeyler geldiği” gerekçesiyle ismini vermek istemeyen yerel bir siyasetçi, “İnsanlar üzerinde baskı kuruyorlar, insanları şekillendirmek istiyorlar” diyor.

Hizmet üyeleri ise laiklerin kendi önyargılarına uygun düşen her komploya inanmaya dünden hazır olduğunu söylüyor. Hizmet’in gayrıresmi halkla ilişkiler kolu olarak faaliyet gösteren Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nda çalışan ve kibarca Gülen’in kendisinden beyanat almanın hiçbir yolu olmadığını söyleyen Fatih Ceran, “Bazı insanlar hareket aleyhine ne söylenirse inanıyor. Bu anlaşılabilir bir durum, zira hareket Türkiye’de olan bitenleri değiştiriyor. Buradaki bazı insanlar daha da kutuplaşmış bir Türkiye istiyor ve hareket bu isteğin tam karşısında yer alıyor.”

Bununla birlikte Hizmet’in destekçilerinin kimler olduğunu ve neyden oluştuğunu tespit etmenin zorluğu korkuları daha da artırıyor. Gülen yanlısı örgütler ziyaretçileri buyur etmekten ve faaliyetlerini anlatmaktan memnuniyet duyuyor – yardım amaçlı çalıştıklarını ve İslamiyet’i yaymak gibi bir niyetleri olmadığını söylüyorlar. Fakat birçok insan sempatisini gizliyor.
WikiLeaks’in yayınladığı 2006 tarihli bir dışişleri yazışmasına göre, Amerikalı konsolosluk yetkilileri Gülen’i ziyaret edecek olan kişilerin vize başvurusunda bu amaçlarını belirtmeyi istememesi karşısında huzursuz oldu.
HAREKETİN SINIRLARI MUĞLAK

Hareketin sınırları muğlak: saflarına kattıkları arasında kararlı ve gevşek unsurlar var, üye listeleri veya mali açıklamaları ise yok. Bir kentten işadamları Kırgızistan’da okullar açabiliyor – veya bir kişi tek bir öğrenciyi destekleyebiliyor. Hareketin mali kaynaklarını araştıran Houston Üniversitesi’nden Helen Ebaugh, “Sayılar üzerinde tahmin yürütmek mümkün değil, çünkü hiyerarşik bir yapı yok: merkezi bir örgütlenme söz konusu değil,” diye konuşuyor.

Hareketin yandaşlarına göre bu tarif edilemezlik güç anlamına geliyor. Peki Hizmet genişleyip daha etkili hale geldikçe, bu yapı eksikliği hareketi inandığı için değil çıkarları için katılan insanların suiistimaline açık bırakabilir mi? Gülen Şık’ın kitabını yok etmek istediği iddiasını yalanlayan nadir bir açıklama yayınladı. Fakat teorilerden biri, yayıncılara düzenlenen baskının polis içindeki Gülencilerin işi olduğu, hiçbir makamdan emir almayıp kendi başlarına hareket ettikleri yönünde.

Ceran, “Bazı insanların hareketi kendi çıkarları için kullanması teorik olarak mümkün,” diyor. Bazıları ise Hizmet’e sadece kariyerlerini ilerletmek için yaklaşanların ya bağış, ibadet ve kamu hizmeti kültürüyle cayacağını ya da inanarak katılacağını savunuyor.

Gerçek her ne olursa olsun, Türk toplumundaki ayrılıklara köprü olmak için yola çıkan bir güç şimdi nüfusun geniş bir kesimi arasında korku yaratıyor. İstanbullu meslek sahibi bir kadın olan Şengül şunları söylüyor: “Gizli bir gücü ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz ve bir başkasını yaratıyorsunuz. Demokratikleşme girişimleri falan var, fakat neticede insanlar bir kitabı okumaktan korkuyorlar.” "
(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)