HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı dava bugün görüldü.

Avukatların, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren “hükümete hakaret” dosyasının bu dava ile birleştirilmesi talebi üzerine mahkeme heyeti, dosyanın istenmesine karar vererek, duruşmayı 10 Mart 2020 tarihine erteledi.

Sıhhiye’de bulunan Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Yüksekdağ, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Cezaevi’nden SEGBİS ile katıldı.

Artı Gerçek’ten Derya Okatan’ın haberine göre, Yüksekdağ’a SEGBİS odasında avukatı Ruken Gülağacı eşlik etti.

Yüksekdağ, konuşmalarının dökümünde çözümlerden kaynaklanan ciddi sorunlar olduğunu belirterek, konuşmaların içeriğini kabul ettiğini ancak işin usulüne uygun yapılması gerektiğini söyledi.

‘İKTİDAR VARLIĞINI YARGI İLE SAĞLIYOR’

Partilerine yönelik siyasi operasyonlar ve kayyım atamalarına dikkat çeken Yüksekdağ, “Geride bıraktığımız yıllar boyunca bu operasyonların farklı biçimleriyle karşı karşıya kaldık, ancak siyasi iradeye el koymayı özel bir teknik olarak ortaya koydular. Kendi varlığının ifadesini yargı ile sağlıyorlar. Kayyım atamalarıyla temsiliyete müdahale ediliyor. Seçme ve seçilme hakkı ihlal ediliyor” dedi.

Böyle bir tabloda bu yargılamaların da sağlıklı yürütülemeyeceğini ifade eden Yüksekdağ, bu şekilde olağan yaşamın sağlıklı sürdürülmesinin de mümkün olmadığını dile getirdi.

Yüksekdağ, “Gayet hastalıklı bir ortamda devam ediyor bu yargılamalar. Siyasi iktidar hukuku ve yargıyı kendisine alet ederek toplumsal yapıya kendi hastalığını bulaştırmıştır. Bu hastalığın bulaşması sonucu çok ciddi toplumsal, sosyal travmalar yaşanıyor. Adalet ve eşitlik ilkeleri bakımından çok ciddi sorunlar yaşanıyor” dedi.

‘TOPLUMSAL PATLAMALAR YAŞANACAK’

Demokrasi için mücadele eden siyasetçiler, gazeteciler yıllarca hapiste tutulurken, kadın katillerine toleranslı davranıldığını ifade eden Yüksekdağ, bu adaletsizliğin toplumsal yapıyı tahrip ettiğini kaydetti.

Ceren Özdemir’in katledilmesine değinerek, kadın katillerinin iyi hal indirimi, denetimli serbestlik gibi uygulamalarla bırakılarak yeni cinayetlerin önünün açıldığını dile getiren Yüksekdağ, “Bu durum sürdürülemez demiyorum ama bu durum böyle götürülse bile bunun sonucu olarak çok büyük toplumsal patlamalar yaşanacaktır. Bu derin çelişki ve adaletsizlik bugün aktif siyasette olsun ya da olmasın 82 milyonun zihninde birikimlerin oluşmasına yol açıyor” diye konuştu.

‘KAYYIMLAR KADIN TEMSİLİYETİNE DARBE’

Kayyım atamalarının aynı zamanda eşit kadın temsiliyetine darbe olduğu değerlendirmesinde bulunan Yüksekdağ, iktidarın kayyım atamalarıyla hem halktan hem kadınlardan intikam aldığını söyledi.

Yüksekdağ, şöyle devam etti:

“Nerede olursak olalım içerde dışarıda celladın üstüne yürümek, zulmün üstüne yürümek konusunda en ufak bir tereddüt göstermeyeceğiz. Bu zulmün demokratik bir biçimde hesabını sorma konusunda en ufak tereddüt göstermeyeceğiz. Halkımıza güveniyoruz, halkımız da kendine güvensin. Kötülüklerin içerisinde iyilikler de yeşerir. Bizlerin, halkların mücadelesi bataklığın üstünde açılmış bir nilüfer çiçeğidir. O çiçek kirliliğe meydan okumayı ifade eder.”

‘MİLYONLAR ADI KONULMAMIŞ HAPİSHANEDE YAŞIYOR’

Hapishanelerin korkutuculuğunun artık ortadan kalktığını ifade eden Yüksekdağ, kendilerinin adı belli dört duvar arasında olduğunu, ancak dışarıdaki milyonlarca insanın adı konulmamış bir hapishanede tutsak hayatı yaşadığını söyledi. 

Yüksekdağ, bunun çok ciddi bir sorun olduğunu belirterek, bu sorunu yargı tek başına çözemese de vereceği kararlarıyla çok önemli bir role sahip olduğunu söyledi.

Figen Yüksekdağ, daha sonra 2016 yılında Diyarbakır’da açlık grevlerine dair konuşmasının suçlama konusu yapıldığı fezlekeye dair konuştu.

2016 yılında İmralı’da Abdullah Öcalan’a tecrit uygulandığını ve bu nedenle açlık grevleri yapıldığını hatırlatan Yüksekdağ, açlık grevleri sonucu ailesinin Öcalan’ı ziyaret edebildiğini, ancak çözüm sürecini yeniden başlatma çağrılarının karşılıksız kaldığını söyledi.

Yüksekdağ, sorun çözülmedikçe derinleştiğini ve 2019’da yeniden gündeme geldiğini belirterek, “Tarih dinamik bir kavramdır, tekerrür etmez ama siyasi iktidarların kafası köşeli, hareketsiz, statükocu ise durmadan kendisini tekrar eder” diye konuştu.

‘BİR ÜLKENİN BARIŞ UMUDUYLA OYUN OYNANMAZ’

2019 yılında ise dünyada örneği olmayan bir şekilde 7 bin tutuklunun aynı anda açlık grevine başladığını hatırlatan Yüksekdağ, “Bu bir ülkenin gurur duyacağı bir şey değil” dedi.

5 ay geçtikten sonra avukatlarının 4 kez, ailesinin bir kez Abdullah Öcalan ile görüştüğünü söyleyen Yüksekağ, şöyle devam etti:

“Siyasi iktidar bugün hala İmralı’daki tecrit meselesini kendi siyasi anlayışının bir aparatı olarak görmeye ve kullanmaya devam ediyor. Çok acı dersler yaşandı ama hala hukuk uygulanmıyor. Siyasi iktidar ‘canım istediğim zaman görüştürürüm’ diyor. İktidar çok kritik bir biçimde siyasi oyun gerçekleştiriyor. Bizler bu kadar hayati bir konu üzerinden oyun oynanmayacağını ifade ettik. Konuşma içeriğinde de bu vardı, bugün de aynı şeyi söylüyorum. Bir ülkenin barış umuduyla oyun oynanmaz. Bugün de aynı çaba içerisindeyim.”

‘İKTİDAR YENİ BİR OYUN KURMA AŞAMASINDA’

“3 aydır İmralı ile görüşme yapılamıyor. Siyasi iktidar yeni bir siyasi oyun kurma aşamasında. İmralı’yı bir aparat olarak kullanma arayışını da açık etti. Yerel seçim döneminde çıktılar İmralı’dan yapılan açıklamayı destekleme çağrısı yaptılar. Bu ne mantıkla ne etik yaklaşımla açıklanabilir.”

‘EN KIDEMLİ SAHTEKARLIĞA TAŞ ÇIKARIR’

“Pragmatizm diye bir kavram var siyasette ama bu daha saygın bir kavram. Bu oyunlar, bu tezgahlar en kıdemli sahtekarlık sistemlerine bile taş çıkartan tezgahlardır. Çok kirli olduğu kadar tehlikelidir. Türkiye’nin kaderinin bu tehlikeli sulardan uzaklaştırılması gerekiyor. Bizler halkımızı uyarmak, risklere karşı korumak zorundayız. Bu zamana kadar gösterilen tepkinin yarın öbür gün başka biçimler almayacağını kimse iddia edemez. Barışı umudunu boşa çıkarma siyasetini kendi iktidarınızın aracı haline getirmeyin.”

“İmralı’ya sistematik tecrit uygularsanız sizi tecrit eder” dediklerini ve bugün Türkiye’nin dünyadan koptuğunu söyleyen Yüksekdağ, iktidarın buna “değerli yalnızlık” dediğini hatırlattı.

MADDE 301 YORUMU: SİSTEM BU KADAR MI KENDİNE GÜVENSİZ

Yüksekdağ, “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılama” hükmünü düzenleyen TCK 301. Maddeyi de eleştirdi.

Yüksekdağ, şunları söyledi:

“O kadar çok şeyi aşağıladığım iddia ediliyor ki, hepsi de toplumsal yaşamın merkezi olan unsurlar. Bir konuşmamda hepsine birden hücum ediyorum. Bu kadar mı kendine güvensiz bir sistem var. Bu madde ülkenin başına bela olmuş, benim 50 küsur davam var 1 tane fazla olmuş onu dert etmem ama Türkiye, 301. Maddeyi dünyaya, Avrupa’ya açıklamaya çalışırken rezil oluyor. Bana açılmış milyon tane dava var. bu başlıklarda neden ısrar ediyorsunuz. Ama mesele benlik değil, düğmeye basıp dava açıyorsunuz. Gözümüzün önünde nöbetçi sulh ceza hâkimi aranıyor. Biz bunları gördük. Bu madde doğrudan devlet sisteminin açığını ele vermektedir. Bu maddenin hukuk sistemimizden çıkarılması gerekir. Konuşmanın içeriği TBMM’de yaptığım konuşmadır. Türkiye’nin çok temel bir sorununa yapılan bir vurgu vardır, bu sorunun barış ve demokrasi çerçevesinde çözülmesi için yapılmış bir çağrı vardır.”

“Eğer çatışma ikliminden çıkmayı başarabilirse bu ülke, gerçek anlamda barışın önünü açacak demokratikleşmenin zeminini yaratması mümkün. Türkiye barışa kavuşacaksa, savaş ikliminden kurtulacaksa bizler burada oturmaya hazırız. Ama bizden çok daha önemli bir aktör var” dedi, Abdullah Öcalan’ın, “bana 1 hafta süre verin çatışma süreci 1 haftada son bulsun” dediğini hatırlattı.

ŞİMDİ DE LİBYA’DAKİ SAVAŞIN MERKEZİNE OTURMAYA ÇALIŞIYOR

Türkiye’nin Suriye’nin ardından Libya’daki savaşın merkezine oturmaya çalıştığını söyleyen Yüksekdağ, “Geride bıraktığımız 1 yıllık süreç içerisinde herkes gördü ki bu beka tehdidini ülkenin başına açan siyasi iktidardır. Kendi bekası için bu yalanı dolaşıma sokan bir siyasi iktidar var” dedi.

Türkiye’nin gerçek sorununun demokratik gelişme sorunu olduğunu kaydeden Yüksekdağ, “Bu ülke demokratik olarak az gelişmiş bir bünyeye sahip olduğu için savaşa, krize, dış müdahalelere karşı zayıf. Türkiye’yi emperyalist müdahalelere karşı zayıf hale getiren sizsiniz. Bugün çok ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğumuzu iddia ediyorsanız yine sizin hatanız. Her ne kadar yenilmez ülke vizyonu oluşturmaya çalışırsan çalış seni bir noktada yine kuşatırlar” diye konuştu.

‘KADİM KARDEŞLİĞİ DÜŞMANLIĞA DÖNÜŞTÜRDÜ’

Türkiye’nin Kuzey Suriye operasyonlarını hatırlatan Yüksekdağ, “Türkiye BM’de kimyasal silah kullanmaktan dosyası olan bir ülke haline geldi” dedi. Yüksekdağ, operasyonların Kürt halkıya kadim kardeşliği düşmanlığa dönüştürmek pahasına girişilen bir hareket olduğunu ifade ederek, “Bununla mı gurur duyacağız” diye sordu.

Yüksekdağ, ekledi: “İçişleri Bakanlığına göre terör tehdidi hiç bitmez. Çünkü terör bitse kendileri biter.”

İktidarın şu an Rusya’nın vesayeti altında olduğunu ve emperyalist güçlerin elinde lastik topa döndüğünü kaydeden Yüksekdağ, “Sizin gücünüz mazluma yetiyor” dedi.

Yüksekdağ, şöyle devam etti:

“Türkiye’de barış ikliminin gelişmesi, çatışmanın son bulabilmesi, faşist siyaset ortamının ortadan kaldırılması için demokrasi mücadelesinin geniş zeminlerde oluşturulması gerekiyor. HDP olarak elimizden geleni yapacağız. Bu ülkenin halkları neyi hak ediyorsa o doğrultuda hareket edeceğiz. Bizler bugün yaşama hakkına sahip çıkmazsak kaderimiz bu siyasi iktidar elinde rehineye dönüşür. Kaderimizi siyasi iktidara rehin vermeyelim.”

Avukatları, karar verilmesi için Figen Yüksekdağ hakkında Eylül ayında yeniden tutuklama kararı verilen dosyanın beklenmesini talep etti.

Selahattin Demirtaş hakkında tahliye kararı verilmesinin ardından mevcut iddialarla yeniden bir soruşturma dosyası açılmıştı.

Mahkeme Heyeti başkanı, soruşturmada gizlilik kararı bulunduğunu hatırlattı, ancak yine de istenmesine karar verdi.

Avukatların, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren “hükümete hakaret” dosyasının bu dava ile birleştirilmesi talebi üzerine de mahkeme heyeti, dosyanın istenmesine karar vererek, duruşmayı 10 Mart 2020 tarihine erteledi.  

Kaynak: Artı Gerçek