Gazeteci Fehim Taştekin, 'Kobani'de kaç sivil kaldı' diye sordu ve Kobani'ye Irak'tan silah yardımı yapılıp yapılmadığını yazdı.

Kobani Kantonu yöneticileriyle konuşan Taştekin, Kobani'yi terk etmeyen sivilleri sordu.

Fehim Taştekin'in Radikal'de yayımlanan 'Kobani, bir ev, bir can, bir namus!' başlıklı yazısı şöyle:

Devletin hatırı var; evini savunanla işgal edeni eşitleyen muktedire kulak verin, boşu boşuna vicdan yapmayın! Hele 'Suriye devrimi' uğruna ölenlerin ahını tutmadıysanız Kürt'ün yasını da tutmayın! Fenalık yapmayın!

Muktedir ve manipülatör...

PYD ve YPG’yi PKK’ye eşitle; PKK’yi de IŞİD’a...

Basit bir toplumsal mühendislik hamlesiyle toplumu Kobani’ye bigane kıl, trajediyi ötekileştir…

Dostuz, komşuyuz, bakma bizi ayıran tren raylarına Sykes-Picot’dur bizi bölen deyip elini uzatanı da düşman belle; Rojava’nın kendi kendini yönetme serüvenini başarısız kılmak için, Türkiye’de barış sürecinde Kürtlerin elini zayıflatmak için…

Sonra öfkeyi yatıştırmak için Kobani’ye koridor açıldığı imajı yarat…

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Beşir Atalay diyor ki; "Şu anda Kobani’de PYD militanları dışında kimse kalmamıştır. Hepsi Türkiye'ye gelmiştir."

Yani infiale gerek yok; orada ölecek sivil kalmadı!

Biz Kobani’de kendi topraklarını, evlerini, canlarını ve namuslarını korumak için kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla direnen insanlar var sanıyorduk! Değilmiş!

AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı (Profesör) Yasin Aktay kalkmış BBC’ye demeç vermiş, Atalay’ınkinden daha vâzıh: “Kobani'de ne oluyor ki? Tüm siviller hali hazırda Türkiye'de. Türkiye tüm sivilleri kurtardı. Şu anda Kobani'de iki terörist örgüt arasında savaş var. Türkiye'de ya da başka yerdeki bazı PKK'lıların feryat ettiği gibi Kobani'de bir trajedi yok. Asıl trajedi Suriye'de… Kobani’de 1000’den az insan öldürüldü. Ama Suriye’de 300 bin insan öldürüldü. Hangisi daha önemli?"

Devletin hatırı var; evini savunanla işgal edeni eşitleyen muktedire kulak verin, boşu boşuna vicdan yapmayın! Hele ‘Suriye devrimi’ uğruna ölenlerin ahını tutmadıysanız Kürt’ün yasını da tutmayın! Fenalık yapmayın!

Yok, bu hesap bana uymaz diyorsanız, böyle buyurun! Ve ilk iş; sorun:

‘Sahi Kobani’de kim kiminle savaşıyor, kim kimi savunuyor?’ Biri evinin bekçisi, diğeri de zaten ‘icraatın içinden’ videolarıyla yanıtını veriyor. Satır aralarına kan akıtmaya gerek yok.

Hayat devam ediyor…


Bildiğim şeyler ama ben de açtım telefonu, Kobani Kantonu Dış İlişkiler Bakan Yardımcısı İdris Nassan’a sordum: Kobani’de ne kadar sivil kaldı?
“Bana rakam sorma çünkü yanıltıcı olur” diye söze başladı, dürüstçe. Dedi ki; “Kenti terk etmeyen çok sivil var. Binlerce kişi de Türkiye sınırı ile Kobani arasındaki ara bölgede bekliyor. Çocukları YPG’de savaşa katılan bazı aileler evlerini terk etmedi. Kentten ayrılamayacak durumda olanlar var. Ayrıca sınır bölgesinde kalıp hayvanlarını beslemek için belli aralıklarla evlerine dönen insanlar var. Kentin yüzde 25’i IŞİD’ın kontrolünde ama bir yandan da hayat devam ediyor. Yönetim birimleri önemli ölçüde faaliyetlerini sürdürüyor. Sadece Asayiş’in binası IŞİD’ın eline geçti, diğer tüm kamu binaları aktif.”

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura "Çoğunluğu yaşlı olan 500-700 kişi hala Kobani'de. 10 bin ila 13 bin kişi Türkiye ile Suriye arasındaki sınır bölgesinde" demişti.

YPG’nin müttefikleri

Peki, YPG yalnız mı? YPG ile birlikte savaşan başka grup yok mu? YPG’nin ortak savunma için Özgür Suriye Ordusu ve İslami Cephe’nin bazı bileşenleriyle kurduğu Fırat Volkanı dağıldı mı? YPG’ye omuz veren kalmadı mı?

Nassan, YPG ile aynı safta yer alan grupları sıraladı: Suvar el Rakka (Rakka Devrimcileri), Süwar Umna’a el Rakka, Cephet-ül Akrad (Kürt Cephesi), Şems el Şimal (Kuzey Güneşi), Ahrar el Suriye ve Sukur el Sefira.
Nassan bunların sayıları hakkında da bir şey söylemedi.

Nassan, PYD’nin hep parmakla gösterilmesini ve afişe edilmesini de eleştirdi: “PYD her şey değil. PYD, bölgenin en güçlü partisi ama Kobani yönetimine katılan partilerden sadece biri. Başka partilerin de varlığını dikkate almanız gerekiyor. Mesela ben Suriye Kürt Demokrat Partisi’ndenim.”

‘Kendimden örnek vereyim…’

Bu kez Kobanili gazeteci Barzan İso’yu aradım. Aynı soruları ona da sordum. Bazen bir gazeteci, bazen Kobani Kantonu Savunma Bakan Yardımcısı Öcalan İso’nun kardeşi, bazen sıradan bir Kobanili olarak yanıt verdi:

“Sivil kalmadı iddiasını geçelim çünkü burada bir soykırım yaşanıyor. Kobani’nin 396 köyünde sadece evlerini terk edemeyen yaşlılar ve sakatlar kaldı. Onların başına ne geldiğini bilmiyoruz. Bu başlı başına bir soykırım değil mi?”

Barzan İso haklı, yaşananlar BM’nin soykırım tanımına uyuyor.

Ve devam etti: “Kobani’de yaklaşık 2-3 bin sivil kaldı. İnsanlar IŞİD’ın grad füzeleriyle düzenlediği ilk saldırıların ardından Suruç’a geldiğinde çok kötü koşullarla karşılaştı. Ben Suruç’ta 40 kişinin bir dükkânda kaldığını kendi gözlerimle gördüm. Bunlara en yakın tuvalet 500 metre ötedeydi. Parkta, caddelerde, camilerde yakıp kalkanlar oldu. ‘Böyle yaşayacağıma gidip öleyim’ diyenler Kobani’ye geri döndü. Mesela ahırda yatmak zorunda kalan bir doktor vardı, o da döndü. Kendi ailemden örnek vereyim: Annem ve babamı zorla çıkarttım ama kardeşimi ikna edemedim. Kardeşim yanında bir kız çocuğunun mayına basıp parçalanması üzerine geri döndü. Ağabeyimin durumunu biliyorsun, o cephede. İki amcam orada. Sekiz çocuk babası dayım ailesini gönderdi ama kendisi hala orada. Bunların hepsi sivil. YPG saflarında çocukları olan aileler de onları bırakıp gidemiyor. Sivil yöneticilerin büyük kısmı da Kobani’de.”

Barzan İso’ya birkaç bin kişiyle savaşan YPG’ye omuz verenleri sordum. Tahmini bilgilere göre konuştu: “Cephet-ul Akrad 200, Suwar el Rakka yaklaşık 100, diğerleri daha az sayıda savaşçı ile Kobani’de IŞİD’in karşısında yer alıyor.”

Rakka’nın düşüşünün ardından Kobani’ye kaymış olan Suwar el Rakka’nın komutanı Ebu Seyf, NOW’a demecinde başlangıçta YPG ile birlikte savaşa katılan 1250 savaşçıları olduğunu ama parasızlık ve silahsızlıktan dolayı örgüt üyelerinin Türkiye’ye geçtiğini ve geride 300 savaşçının kaldığını anlatmıştı. Seyf daha önce YPG’ye karşı savaştıklarını ama ortak düşman IŞİD’a karşı saf değiştirdiklerini, Kobani’ye kalkan olurken aslında Suriye toprağını savunduklarını da belirtirken Türkiye’nin yardımları önlemesiyle ilgili şunu söylemişti: “Günün sonunda gelen silahlar PYD’nin işine yarayacak diye Türkler bunu istemiyor. Biz Rakka’dayken Türkiye’den yardım görüyorduk. Kürtler de Suriyeli, kendi toprakları, kendi kadınları ve kendi çocukları için savaşıyorlar. Burada suç işliyor değiliz.”

Silah koridor mu, safi propaganda

Peki PYD’nin Türkiye’den istediği koridor açıldı mı, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin silahları geldi mi?
Barzani Vakfı’na ait 7 TIR’dan oluşan konvoydaki 4 aracın insani yardım malzemeleriyle dolu olduğunu, aranmadan Mürşitpınar’dan geçirilen 3 araçta ise silahların olabileceğine dair Türk medyasında çıkan iddiayı hatırlattım. Nassan silah değil insani yardımın geldiğini söyledi:
“Evet 10 gün önce Türkiye üzerinden yardım konvoyu geldi. Bu yardımların dağıtılmasından sorumlu olan kişilerden biriydim. Yardım tamamen insani malzemelerden oluşuyordu, kesinlikle silah yoktu. Barzani’nin silah gönderdiği iddiası tamamen propaganda. Evet biz uluslararası topluma silah yardımı yapılması çağrısında bulunuyoruz ama tek bir silah gelmiş değil.”

Vaziyet bu…

Sözü burada BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’ya bırakalım, belki sinikler alemi bir kez daha düşünür: “Srebrenitsa’yı hatırlayın. Asla unutamıyoruz. Ve belki bunun için kendimizi asla affetmeyeceğiz.”