Gazeteci Fehim Taştekin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından “Hükümet, Gülencileri temizlerken Kürtlerle tekrar barış masasına dönülebilir mi?” sorusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Taştekin, “Hükümet Rusya ile barışırken “Rus jetini Gülenci pilot düşürdü” dediği gibi Kürtler arasında derin travmalara yol açan yıkım ve infazların faturasını da cemaatçi komutanlara kesme uyanıklığıyla Kürt mahallesine dönmeyi arzuluyor.
 
“Ancak bu, hükümetin barış masasını kurmak istediği anlamına gelmiyor. Hükümet ‘Kürtler için açılım da yaparım, PKK’yle de savaşırım’ döngüsü içinde. Daha önemlisi hükümet kısır döngüyü görse de iç ve dış faktörler 2013’teki ümitvar noktaya dönmeyi zorlaştırıyor ifadelerini kullandı.
 
Fehim Taştekin’in Al Monitor’de yayınlanan, “İnce ayar Kürt hesabı” başlıklı yazısı şöyle:
 
Türkiye’de gerek PKK gerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) son birkaç yıldır barış sürecinin önündeki tehlike olarak emniyet ve ordu içerisindeki Gülen Cemaati üyelerine işaret ediyordu. 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından “Hükümet, Gülencileri temizlerken Kürtlerle tekrar barış masasına dönülebilir mi?” sorusu önem kazandı.
 
Kırılma olacağına dair bazı sinyaller verildi:
 
Darbecilikten içeri alınan kilit isimlerin PKK’ye karşı operasyonları yürüten generaller olduğu tespiti ısrarla tekrarlanıyor.
 
Dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin ifadelerinin alınması ertelendi. Bu dosyalar özellikle HDP’yi hedef alıyordu.
 
Enerji Bakanı Berat Albayrak 2011’de 34 köylünün katledildiği Roboski dosyasının yeniden inceleneceğini açıkladı. Darbe soruşturması kapsamında eski Uludere (Roboski) Komutanı Hüseyin Erten gözaltına alındı.
 
Gayri resmi kanallardan 2013’ün koşullarına dönülürse müzakerelere dönülebileceği mesajı verildi. İmralı’da mahpus PKK lideri Abdullah Öcalan, 2013’teki Newroz mesajında örgüte sınır dışına çekilme çağrısı yapmış ve devletle müzakereler başlamıştı.
 
Bu sinyaller, barışın yolunu açma çabası olduğu kadar kritik dönemi atlatma taktiği de olabilir.
 
OYUN BOZUCU FAKTÖRLER
 
Hükümet Rusya ile barışırken “Rus jetini Gülenci pilot düşürdü” dediği gibi Kürtler arasında derin travmalara yol açan yıkım ve infazların faturasını da cemaatçi komutanlara kesme uyanıklığıyla Kürt mahallesine dönmeyi arzuluyor. Ancak bu, hükümetin barış masasını kurmak istediği anlamına gelmiyor.
 
Hükümet ‘Kürtler için açılım da yaparım, PKK’yle de savaşırım’ döngüsü içinde. Daha önemlisi hükümet kısır döngüyü görse de iç ve dış faktörler 2013’teki ümit var noktaya dönmeyi zorlaştırıyor.
 
Nedir bu faktörler?
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, darbecilere karşı milli birlik görüntüsü için meclisteki dört partiden üçünü saraya davet ederken HDP’yi dışladı. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş bunu ‘çiğlik ve akılsızlık’ olarak niteledi: “Bu, darbe girişiminin sonuçlarını yeterince idrak edemediklerinin göstergesidir. Demokrasinin anahtarı HDP’dir. Darbeyi tetikleyen de, Kürt sorununu orduya havale etmiş anlayıştır. Şimdi bir kez daha HDP yokmuş gibi davranarak bir ‘Türk milli cephesi etrafında sorunları çözeceğiz’ derlerse kendileri bilir, ama bu yaklaşım çok yanlış ve eksik”.
 
İkinci davette Demirtaş’ın da çağrılacağına dair kulisler olsa da Erdoğan’ın milliyetçi ambiyansa ihtiyacı sürüyor. Erdoğan ile parti içi muhalefetin Gülencilerin yönlendirmesiyle kendisine darbe yapacağını savunan MHP lideri Devlet Bahçeli arasında eylem ve söylem birlikteliği pekişiyor. PKK ile yeni bir barış girişimi bu birlikteliği bozabilir. Erdoğan’ın yakın ve uzun vadeli hesapları için bu milli birlik görüntüsü değerli.
 
Erdoğan, Gülenci temizliğini tamamlayıp kendinden iyece emin olduktan sonra normal gündemine dönecektir. O gündem de başkanlık sistemi. Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerde oluşan kenetlenme Erdoğan’a, anayasayı değiştirme şansını veriyor. HDP pozisyonundan vazgeçip başkanlık sistemine destek verirse durum değişebilir ama bu saatten sonra böyle bir şey siyaseten intihar olur.
 
PKK artık Türkiye’nin iç dinamikleriyle sınırlı bir mesele değil. Hükümet için Rojava’daki özerk yapının yıkılması öncelikli hedef. Darbe girişimi sonrası demeçlerin hiçbiri Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Koruma Birlikleri’ne (YPG) yönelik düşmanca siyasetin yumuşadığına işaret etmiyor. Hükümet “PKK ve YPG, DAİŞ’ten (IŞİD) daha tehlikeli” söylemiyle kendini o kadar çok bağladı ki farklı bir tutum AKP’nin oturduğu zemini yıkabilir.
 
“Darbenin arkasında ABD var” suçlamasıyla Washington’la gerilim tırmandırıldı. Obama yönetiminin Fethullah Gülen’in iadesi konusunda beklenen siyasi iradeyi göstermemesi ilişkilerde yeni bozucu etken. Bu gerilimli süreçte ABD’nin YPG ile ortaklığı sürüyor. ABD’ye duyulan öfke, Amerikan-Kürt ortaklığına yönelik güvensizliği daha da pekiştirdi.
 
Ankara-Washington gerilimine paralel olarak Türkiye, Atlantik ekseninden Avrasyacı eksene yani Rusya’ya kayıyor. Rusya ile yeni bir başlangıcın koşulu Suriye siyasetinin değişmesi. Bunu Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov çarpıcı bir şekilde dile getirdi: “(İş birliğinin gelişmesi) Suriye sorununun çözümünde ne kadar iş birliği yapacağımıza bağlı… Türkiye topraklarının teröristlerin finansmanında ve silahlı adamların sevkinde kullanıldığını gösteren çok sayıda delil sunduk. Şimdi ilişkileri yeniden başlattık ve bu gerçeğin gözardı edilmesi zor olacak ve Türk ortaklarımız bunlara yanıt vermek durumunda, sadece yanıt değil adım atmak durumunda”.
 
Gülen Cemaati’nin ‘Şii fobik’ karakteri dikkate alındığında yeni siyasal ortam benzer bir yakınlaşmayı İran ile de mümkün kılabilir.
 
Moskova, Tahran ve Ankara ortaklığı işlevsellik kazandığında bunun Suriye’ye yansıması Kürtlerin aleyhine olabilir. Ankara, Suriye siyasetinin değişmesine karşılık şunu isteyebilir: “Rojava, Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde merkezin kontrolü altına sokulsun.”
 
Böyle bir senaryonun devreye girmesi Kürtlerle barış perspektiflerini yok edebilir.
 
HDP ÇOK UMUTLU DEĞİL
 
HDP cephesi de 15 Temmuz sonrası olası değişiklikleri merakla bekliyor. Hükümetin zor dönemde çatışmacı siyaseti sürdürmeyeceğine dair bir beklenti oluşsa da kimse 2013’e dönüleceğini ummuyor. Ancak hükümetin Sur, Cizre ve Nusaybin’deki yıkım siyasetinden istediği sonucu elde edemediği, bu yüzden Kürt seçmenini kazanmaya yönelik arayışlara girebileceği, bunu yaparken de operasyonları şehirlerden kırsala taşıyabileceği yönünde öngörüler var.
 
Al-Monitor’a konuşan HDP Milletvekili Nazmi Gür darbeye karşı Kürtleri dışlamanın sorunları çözmeyeceğini belirterek “HDP’nin dışlanması ayrımcılıktır. HDP darbeye karşı çıkışını CHP’den de önce yaptı; meclis araştırması önerdi; olağanüstü hal yerine meclisin çalıştırılmasını istedi. Buna rağmen ulusal birlik görüntüsü altında HDP’yi dışlamak darbeye karşı mücadelede ciddi gedik açar” dedi.
 
Gür, yeni bir diyalog ihtimaline dair şunları söyledi: “Hükümet 24 Temmuz 2015’ten bu yana savaştan yana; darbe girişiminden sonra da tutumunu değiştirmedi. Defalarca çatışmanın darbe mekanizmasını devreye sokacağını söyledik. Tek parti siyaseti, Türkiye’yi tehlikeye attı. Darbecilerle mücadele ancak demokrasi ve insan haklarını güçlendirmekle olur. Şimdi iktidar bütün suçları cemaate yıkarak sorumluluktan kurtulamaz… Dokunulmazlığı kaldırılanlarla ilgili de bir sessizlik var. Savcılar darbecilerle meşgul. Dosyalara bakan bazı savcılar atıldı. Ortalık durulunca yeniden önümüze getirilir.”
 
HDP Milletvekili Altan Tan ise Al-Monitor’a hükümete yakın isimlerin HDP’den 2013’teki koşullara dönülmesi halinde yeni bir sürecin başlayabileceğine dair Kandil’e mesaj iletilmesini istediğini söyledi. Tan’a göre çatışmasızlık sadece hükümet değil PKK’nin de alacağı karara bağlı: “Hükümet zahiren kaldığımız yerden devam edelim diyemez. Bazı şeyleri zamana bırakacaktır. PKK, Kandil ve Rojava’da otururken bunu yapan, Ankara’da oturamaz. Milliyetçi dalgadan dolayı oturamaz. Hükümet Rusya, İran ve Baas (Suriye) ile anlaşarak rejimin tekrar Rojava’ya hakim olması seçeneğine oynuyor. Aradığı ittifak bu. Burada PKK’nin ne yapacağı da önemli. PKK, ‘Devlet müzakerelere başlasın, ben de mevzileri terk etmeden konuşayım’ diyor. Ama hükümetten gelen sinyal ‘PKK silahları bırakıp sınır dışına çıkmadıkça konseptin değişmeyeceği’ yönünde. PKK bunu kabul edecek mi? PKK artık tek başına değil. İçinde farklı eğilimler var. Rusya’ya yakın duranlar var, PYD üzerinden ABD ile iş tutanlar var. Üzerinde etkili olan kanatların politikaları PKK’nin tavrını belirleyecek.”
 
Tan, Erdoğan’ın HDP’ye el uzatması ihtimalini de dışladı: “HDP ile yeni bir diyalog süreci beklemiyorum. PKK ile savaş devam ederken siyaseten diyaloga girmezler.”
 
Tan savcılıktaki fezlekelerle ilgili de “Hükümet bu kadar hır gür içinde dosyalar için acele etmeyecek. Ama çatışmalar yeniden tırmanırsa dosyalar öne alınır” dedi. Tan, askeri operasyonlara hız verilmesi ihtimali için de şunu söyledi: “Kendi mahallelerinde temizliğe devam ederken Kürt dosyasını biraz öteleyeceklerdir.”
 
Ayrıca olağanüstü halle birlikte daha fazla tecrit edilen Öcalan’la temas kurulmaması Kürtlerin kuşkularını artırıyor.
 
Özetle, hükümet mesaisinin büyük bir bölümünü Gülenci avına ayırmış durumda. Güvenlik güçlerindeki tasfiyeler de zafiyete yol açtı. Hükümet emniyet, ordu ve istihbarattan emin değil. Kendini güvende hissetmiyor ve halkın meydanlardan çekilmesini istemiyor. Bu durum atlatılıncaya kadar Kürtlerle gerilimin düşük seviyede tutulması işine geliyor. Ama barış umudunu da vermiyor.