Gazeteci Fehim Taştekin, Rusya’nın Suriyeli Kürtleri Cenevre’ye davet etmesi ve Türkiye’nin bu konudaki tutumunu değerlendirdi.

Vietnam’daki Asya ekonomik zirvesi sırasında, ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye bildirgesini onaylayarak, Suriye’deki tüm tarafların Cenevre’de bulunması konusunda anlaşma sağlamıştı.

Türkiye’nin dış politikada kaybettiğini savunan Taştekin, “ABD’nin YPG’nin ana omurgasını oluşturan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) askeri yardımlarını hiçbir şekilde önleyemeyen Türkiye, Rusların ana aktör olduğu ikinci fasılda da kaybediyor. Gerekirse Kürtlere karşı Şam’la diyaloğa geçebileceğinin sinyalini veren Ankara’nın, Kürtlerin Rusya kanalıyla çözüm sürecinin parçası haline gelmesini önlemesi giderek zorlaşıyor” dedi.

Taştekin’in Al Monitör’de yayınlanan, “Kürtler bu kez Rus katarında” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’nin Suriye’de epey zamandan beri korktuğu ve önlemeye çalıştığı iki şey vardı. Birincisi ABD’nin, Rojava’nın savunma gücü Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile kurduğu ortaklık. İkincisi Suriye’nin kuzeyinde önce kanton sonra federasyon modeline evrilen fiili özerk yapıyı kalıcı hale getirecek şekilde Kürtlerin çözüm sürecine katılmaları ve Suriye yönetimi tarafından muhatap alınmaları.

ABD’nin YPG’nin ana omurgasını oluşturan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) askeri yardımlarını hiçbir şekilde önleyemeyen Türkiye, Rusların ana aktör olduğu ikinci fasılda da kaybediyor. Gerekirse Kürtlere karşı Şam’la diyaloğa geçebileceğinin sinyalini veren Ankara’nın, Kürtlerin Rusya kanalıyla çözüm sürecinin parçası haline gelmesini önlemesi giderek zorlaşıyor.

Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinde ABD Başkanı Donald Trump’ın YPG’ye silah yardımının kesileceği sözünü verdiğine dair iddiasına karşın manzara pek de Ankara’nın çizdiği gibi değil. Pentagon yardımların İslam Devleti (İD) ile mücadele sürdüğü müddetçe devam edeceğini yineledi. Dahası Kürtler, Suriye’de siyasi çözüm sağlanıncaya kadar İD’den kurtarılan bölgelerdeki Amerikan askeri varlığının devam edeceğine dair kendilerine garanti verildiğini ısrarla vurguluyor. Bu da kuzeydeki fiili özerk yapıyı anayasal çerçeveye sokacak olası bir süreçte ABD’nin “garantör” ülke olarak devrede kalabileceğine işaret ediyor. Ankara’nın alarm vereceği bir seçenek bu.

Asıl kritik gelişmeler tam da Kürtlerin üçüncü yol stratejisine uygun bir şekilde güçler dengesini gözeterek ABD’ye paralel Rusya ile kurdukları ilişkilerde yaşanıyor.

Moskova’nın Ankara ve Tahran’la birlikte şekillendirdiği Astana sürecinin hatırına Afrin’e karşı bir Türk askeri müdahalesine izin verip vermeyeceği tartışılırken Kürtlerle Ruslar arasında Deyrizor’da yeni bir ortaklık şekillendi. Ruslar Afrin’de Türkiye’ye fren yaptıran iş birliğini fazla afişe etmekten kaçınırken Deyrizor’da durumu açıkça deklare eden bir yol izlendi. Elbette bu, Fırat hattında ABD’yi dengeleyen ve oyunun kurallarını Şam lehine değiştirmeyi amaçlayan bir hamle.

Deyrizor’da, Fırat’ın altında Suriye ordusuna destek veren Rus ordusu, nehrin üstünde de Kürtlerle ortaklık kararı aldı. 3 Aralık’ta Deyrizor’a bağlı Salihiyye’de 23 temsilcinin katıldığı bir toplantı düzenlendi. Ardından Rusya’nın Hmeymim üssündeki askeri komutanı General Yevgeny Poplavsky, Rus ve YPG bayraklarının asıldığı bir salonda YPG sözcüsü Nuri Mahmud ile ortak açıklama yaptı. Poplavsky, YPG’nin de aralarında bulunduğu farklı askeri güçlerle İD’e karşı Deyrizor’da ortak operasyon yürüttüklerini söyledi. Rus komutan alandaki diğer güçlerle birlikte YPG’ye destek kapsamında Rus savaş uçaklarının İD’e karşı 672 operasyon düzenleyip bin 450 noktayı vurduğu bilgisini paylaştı. Nuri Mahmud da Kürtlerin Fırat’ın doğusunda Rus güçlerine güvenlik desteği vereceklerini belirtti.

YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun katıldığı bir diğer toplantıda ise Salihiyye kasabasında ortak askeri komutanlığın kurulması kararlaştırıldı. Poplavsky bu komutanlığın YPG’ye destek açısından son derece önemli olduğunu söylerken Sipan Hemo, Fırat’ın doğusunun İD’den temizlenmesi konusunda Rusya ve ABD’nin desteğine teşekkür edip ekledi: “Terörü tamamen yok etmek için İD’e karşı savaşta ortaklarımızla ortak operasyon odaları kurmaya hazır olduğumuzu deklare ediyoruz.”

Çatışmasızlık bölgeleri oluşturma konusunda Rusya ve İran’la Astana sürecinde iş birliği içine giren Türkiye, Deyrizor’daki toplantıya dair sessizliğini korurken Rus Savunma Bakanlığı, YPG ile bölgede İD’den sonraki dönemde alınacak önlemleri ele aldıklarını kaydetti. Rusya geçen mart ayında ateşkesi gözetleme misyonu adı altında Afrin’in Kafr Janneh köyüne asker konuşlandırmış, Rakka operasyonu sürerken de temmuzda Rusefa yakınlarında çöllük bir alanda Suriye ordusu ve YPG’nin de temsilci bulundurduğu ortak operasyon odası kurmuştu. Salihiyye ile birlikte Rusların Kürtlerle ortaklığı daha anlamlı bir boyut kazanmış oldu.

Rakka’da sivil yönetim çalışmalarını yürüten bir Demokratik Birlik Partisi (PYD) yetkilisi, Al-Monitor’a “Deyrizor’da iş birliği Rusların inisiyatifi üzerine gelişti. Ruslar Fırat’ın doğusunda da Kürtlerle iş birliğini öne çıkarmaya başladı.” dedi.

Kürt yetkili, İD’le mücadelede sona yaklaşılırken Kürtlerle ilgili tercihlerin şekilleneceği kritik bir dönemece girdiklerini belirterek oluşan yeni dengelere dair şu değerlendirmeyi yaptı: “Ruslarla ilişkileri iyi tutmaya çalışıyoruz. Bu bizim için ABD ile ortaklığın önemini azaltmıyor. Amerikalı yetkililerin bize dediği ‘Suriye’de siyasi çözüm sağlanıncaya kadar buradan çıkmayacağız’. Yani ABD’nin DAİŞ’ten (İslam Devleti) kurtarılan bölgelere desteği sürecek. Ama beri tarafta başka bir süreç var: Rusya da bizi kendine çekmeye çalışıyor. Türkiye’nin itirazlarına rağmen şubatta Soçi’de düzenlenecek Suriye Diyalog Kongresi’ne katılacağız. Daha doğrusu Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun temsilcileri katılacak. Farklı kesimlerin yer aldığı kalabalık bir heyetle gideceğiz. Belki 40 kişi falan.”

ABD’den siyasi bir açılım beklediklerini belirten yetkili şöyle devam etti: “ABD ile iş birliği yeni bir boyut kazanabilir. Şimdilik ortaklık askeri düzeyde. Biz başından beri siyasi bir tanıma da istiyoruz. Bu konuda önümüzdeki günlerde ileri bir gelişme olacağını düşünüyoruz. Yani Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu ile ilgili de ABD bir açılıma gidebilir. Nasıl olacağını bilmiyoruz ama bir fikir olarak tartışılıyor. Rakka’daki sivil yönetimi çok sayıda ülke destekledi. Bu desteğin daha farklı bir boyuta varması mümkün. Tabii ki ABD, hem NATO’daki ortaklık hem askeri üsler nedeniyle Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almaya devam edecek. Türkiye bir tehdit ve denge unsuru olarak varlığını koruyacak. Bu faktörü dikkate alıyoruz. Fakat hem Rusya hem ABD ile birlikte çalışıyor olmamız da bizim açımızdan bir dengenin oluşmasını sağlıyor.”

Amerikan yönetiminin Suriye’de ne yapacağına dair belirsizlikler nedeniyle Rusların planı daha fazla yol alıyor. Kürtler de ellerindeki yumurtaları Rusların sepetine biraz daha fazla koyma eğiliminde. Son zamanlarda gerek Rusya gerekse doğrudan Suriye ile iş birliği ve diyaloğa açık kapı bırakan açıklamalarda artış dikkatlerden kaçmıyor. Söz gelimi, PYD’nin Moskova Temsilcisi Abdüsselam Muhammed Ali, Rus gazetesi İzvestiya’ya tüm tarafları tatmin eden siyasi bir çözüm bulunduğu takdirde SDG’nin Suriye ordusunun bünyesine katılabileceğini söyledi, ki bu süreçte olası bir çözüm platformunda YPG ya da SDG’nin ne olacağına dair sorular genelde geçiştiriliyor.

Muhammed Ali, Nezavisimaya ise Gazeta’ya demecinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşme zamanının geldiğini belirterek "Kürtler bağımsızlık çağrısı yapmıyor. Birleşik bir Suriye'nin parçası olacak federe bir demokratik cumhuriyet oluşturmaya çalışıyor." dedi.

Özetle Kürtlerin son zamanlarda Şam'la diyalog kapısını daha fazla aralayan yaklaşımı ortaklıkta Rus seçeneğinin daha öne çıktığı anlamına geliyor. Hâlbuki Ankara Kürtlerin İD sonrası siyasal ve yeniden yapılanma süreçlerinde Kürtlerin ortak olduğu hiçbir senaryoya razı değil.

(Kaynak: Al Monitör)