Gazeteci Fehim Taştekin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de düzenlemeyi planladığı bağımsızlık referandumunu, tartışmalı bölgeleri, İran’ın bölgedeki etkisini ve Türkmenlerin durumunu değerlendirdi.

Bölge halkının tartışmalı bölgeler nedeniyle kaygılı olduğunu ifade eden Taştekin, 16 tartışmalı bölgeden 12’nin Haşd-i Şabi’nin elinde olduğunu bu durumun İran etkisini arttırdığını söyledi.

Türkmenlerin referandum konusunda bölündüğünü ifade eden Taştekin, “Türkiye’den bakınca Türkmenler tek çizgide sıralanmış gözükse de sahadaki durum farklı. Bir kere Erbil’in Türkmen’i ile Kerkük’ün Türkmen’i Kürdistan konusunda aynı reflekslere sahip değil. Irak’ın toprak bütünlüğü söyleminde ısrar eden Türkmenlere karşılık Türkmenlerin Kürtlerle birlikte daha kolay yaşadıklarını söyleyenler de var. Irak Türkmen Cephesi (ITC) referanduma karşı çıkarken ITC'den ayrılanların kurduğu Türkmen Kalkınma Partisi, Kürdistan’ın yabancı ülkelerle doğrudan iş yapacak kadar fiilen bir devlete dönüştüğünü belirtip referanduma destek veriyor” dedi.

Taştekin’in Al Monitör’de yayınlanan, “Türkmenlerin bölünme sendromu” başlıklı yazısı şu şekilde:

Irak Kürdistan Bölgesi 25 Eylül’deki bağımsızlık referandumuna hazırlanırken Kürtler gibi petrol kenti Kerkük üzerinde hak iddia eden Türkmenler arasında tartışma büyüyor.

Resmi politikasını “Kerkük Türkmen kentidir” söylemine endekslemiş olan Türkiye’den bakınca Türkmenler tek çizgide sıralanmış gözükse de sahadaki durum farklı. Bir kere Erbil’in Türkmen’i ile Kerkük’ün Türkmen’i Kürdistan konusunda aynı reflekslere sahip değil. Irak’ın toprak bütünlüğü söyleminde ısrar eden Türkmenlere karşılık Türkmenlerin Kürtlerle birlikte daha kolay yaşadıklarını söyleyenler de var. Irak Türkmen Cephesi (ITC) referanduma karşı çıkarken ITC'den ayrılanların kurduğu Türkmen Kalkınma Partisi, Kürdistan’ın yabancı ülkelerle doğrudan iş yapacak kadar fiilen bir devlete dönüştüğünü belirtip referanduma destek veriyor.

İran ve Türkiye’nin izlediği politikalar da tercihleri etkiliyor. Türkiye epey zamandır Türkmenlere Kürtlerle iyi geçinmelerini salık veriyor. Bu da farklı eğilimlere girilmesini kolaylaştıran bir etken. İslam Devleti’nin (İD) saldırıları sonrasında yüzünü iyice güneye dönen Şii Türkmenlerin refleksleri ise daha çok Bağdat’a ayarlı.

Verilen tepkilere bakınca Türkmenler arasında kabaca iki eğilim dikkat çekiyor: Erbil'de yaşayanlar Kürdistan projesini fazla sorun olarak görmüyor. Bu çizgide yer alanlar, Irak’ın diğer bölgelerinde Türkmenler silinirken Kürdistan'da dilleri ve kültürleriyle birlikte yaşadıklarını vurguluyor. Kerkük merkezli Türkmenler ise Türkmen bölgelerinin bölüneceği endişesini dillendiriyor. Kürdistan bağımsız olursa muhtemel Kerkük, merkezi Kürdistan'a dâhil olurken; Kerkük’e bağlı Taze Hurmatu, Dakuk ve Beşir; Ninova’ya (Musul) bağlı Tel Afer; Selahaddin’e bağlı Tuz Hurmatu ve Emirli; Diyala’ya bağlı Karatepe ve Celevle Irak'ta kalabilir. Bu tür bir bölünme milliyetçi çevrelerde idealize edilen “Türkmeneli” hayalinin sonu demektir.

Kamuoyu Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin siyasi parti temsilcileriyle yaptığı toplantıda referandum kararı alındığını ilk olarak ITC Milletvekili Aydın Maruf’tan duymuştu. Bu da “referanduma Türkmen desteği” olarak yorumlanmıştı. 111 koltuklu Kürdistan Parlamentosu’nda beş Türkmen vekilden biri olan Maruf’a, “Türkmenler bağımsız Kürdistan’ı kabul edecek mi?” sorusunu yönelttim.

Maruf hem coğrafi hem mezhepsel hem de sırtını dayadıkları güçler açısından bölünen Türkmenlerin bulunduğu zor duruma dair şunları söyledi: “Kürtleri bu yola Bağdat’ın mezhepçi siyaseti itti. Referandum kararının alındığı toplantıda da söyledim: Irak Kürdistan Bölgesi hem siyasi hem demokrasi açısından iyi bir noktaya geldi. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Referandum haktır, bunu Kürtler de yapabilir, Araplar da yapabilir, Türkmenler de. Referandumla ilgili Erbil, Dohuk ve Süleymaniye’de bir sıkıntımız yok. Ama Kerkük ve Musul'da sorunlar var. Tartışmalı bölgelerde referandumu ne Türkmenler kabul ediyor ne de Araplar. Türkmenlerin yüzde 70'i tartışmalı bölgelerde yaşıyor. Herhangi bir değişim olacaksa mutlaka önceden başta Türkmenler olmak üzere etnik gruplarla istişare edilmesi gerekir. Yoksa bu insanlar size destek veremez. Referandumu ne teyit ettim ne de karşı çıktım. Anayasaya göre Kerkük, Tuz Hurmatu, Taze Hurmatu ve Tel Afer Irak toprağıdır, buraların statüsü anayasal çerçevede çözülmelidir. Bu yüzden Irak Türkmen Cephesi tartışmalı bölgelerde referandumu kabul etmiyor. Hiçbir zaman Kürtlerin haklarına karşı çıkmadık, çıkamayız da. Birlikte yaşıyoruz. Diyelim referandum başarısız oldu ya da savaş çıktı, ben de hedef değil miyim? 1991'de Baas buraya girdiğinde hepimizin başına bomba düşmedi mi? Kaderimiz birdir. Devlet olursa o devletin, savaş olursa o savaşın içinde olacağız. Ben Erbil için konuşuyorum. Kerkük ve Musul’dakilerin durumu farklıdır. Irak bölünürse sadece tek Kürdistan mı ayrılmış olacak? Bunun yanında belki Sünni Araplar da ayrılacak. Bu durumda Musul ve Tel Afer’deki Türkmenler ne olacak?”

Bazı Türkmenler Kürtlerin Kerkük’ü Kürtleştirme siyaseti güttüğünü ve Türkmenlerin güvenini kazanamadığını vurgulasa da Kürt partiler Kürdistan’ın Türkmenler için de sigorta olduğu tezini işliyor. Bu durumu Standart Dergisi’nin sahibi Mesut Abdülhalik şöyle dile getirdi: “Kerkük’teki Türkmenler Kürdistan’da daha fazla rahat edecekler. Tüm Irak’ın il ve ilçelerinde Türkmen varlığı vardı. Sadece Kürdistan’da kaldılar. Demek ki Araplarla değil Kürtlerle daha iyi anlaşıyorlar. Burada kimse onları rahatsız etmiyor. Kerkük Bağdat’a bağlı kalsın diye ısrar ediyorlar, öyle olursa diğer bölgelerdeki gibi Kerkük’te de bitecekler.”

KDP kanadı da Türkmenlerin etnik temizliğe maruz bırakıldığı ve yönetimden dışlandıkları eleştirilerini reddediyor. KDP Kerkük Temsilcisi Dr. Muhammed Hurşid, Al-Monitor’a verdiği röportajında şu vurguları yaptı: “Bir Kerküklü olarak iki-üç dil bilmem gerekiyor. O yüzden bize ‘dört dilli’ derler. Kerkük Kalesi’nde Kürtler ve Türkmenlerin evlerini de görürsün, Hristiyan ve Yahudilerin evlerini de. 1930’dan sonra Nuri Sait Paşa ile birlikte su projesi başladı. Kerkük’ün güneyinde Havice’ye Bedevi Araplar yerleştirildi. 1963’te Haviceli Araplar Kürtlere saldırdı. 300 köyü yaktı. (Haras Kavmi Savaşı.) Havice, Kerkük için her zaman tehdit oldu. Türkmen köylerine de saldırdılar. Türkmenlerin arazileri Havice’deki Arapların elinde. Saddam döneminde, 1974’ten sonra Arapları yerleştirme projesi hızlandırıldı. 1988’de Kerkük’teki bütün Kürt köylerini yakıp yıktılar. Yıkılan ya da Arapların yerleştirildiği köylerin sayısı 758. Kerkük’ten sürülenler Dohuk ve Erbil’e yerleşti.”

2003’ten beri Kerkük’te yaşadığını anımsatan Hurşid şöyle devam etti: “Kürtlerden Türkmenlere yönelik planlı bir göç ettirme politikası yok. Suikast ya da patlama yok demiyorum. Fakat herhangi bir Kürt grubunun Türkmenleri yok sayan bir politikasından söz edilemez. Kentte 2003 öncesi bir tane Türkmen okulu yoktu. Türkmenler Kürt hükümeti sayesinde birkaç okul açtı. Hatta Latince alfabe ile okuyup yazıyorlar. Irak hükümeti bunu kabul etmiyor ama biz ediyoruz. Erbil’de ise 2003’ten önce de Türkmen okulu vardı. Irak’ta 2003 sonrası geçiş dönemine başkanlık edenlerden birinin Türkmen olmasını sağlayan bizdik. 2003’te Kerkük Üniversitesi Rektörü Kürt’tü. Türkmenlerle anlaşmıştık, herhangi bir koltuk kimdeyse onda kalsın diye. Ama rektörlük koltuğuna bir Türkmen atandı. Atamayı Bağdat yapıyor, Kürdistan değil. Milli Eğitim Müdürü Türkmen’di, bir Arap atandı. Biz Türkmenlerde kalmasını istedik. Ama Türkmenler bu tür atamaları Kürt’ün suçu olarak görüyor.”

Hurşid Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereği devletin yurtlarına dönmek isteyenlere yer göstermesi gerektiğini de vurguladı: “Irak hükümeti köylerimizin tekrar canlandırılması için destekte bulunmadı. O yüzden insanlar köylerine değil şehirlere yerleşti. Türkmenler neden Kürtler şehir merkezine yerleşti diye şikâyet ediyor. Beşir halkı da kendi bölgelerine değil şehir merkezine yerleşti. Kürtler başkasının evlerine değil hükümetin tahsis ettiği topraklara yerleşti. Mam Celal (Talabani) Beşir’de 1000 ev yapıp Türkmenlere hediye etti. (...) Bize göre Kerkük hepimizindir, tüm ırk ve dinlerin şehridir. Kürt liderlerin isteği üzerine (Kürdistan içinde Kerkük’e ayrı bir statü getiren) yeni bir proje hazırladım. 30 Temmuz’da bir toplantı yaptık. Türkmenlerden Hasan Turan, Ali Mehdi ve Hacı Kasım Hamza katıldı. Maalesef Hasan Turan toplantı bitmeden önce dışarı çıkıp bir telefon görüşmesi yaptı, geri döndüğünde pişmandı. Önerimiz şuydu: Seçimlerde en fazla vekil çıkaran liste valilik, ikincisi meclis başkanlığı, üçüncüsü vali yardımcılığı, dördüncüsü meclis başkan yardımcılığını alsın. Nüfus oranlarına baktığımızda valinin Kürt, meclis başkanının Arap, vali yardımcısının Türkmen, meclis başkan yardımcısının Hristiyan olması mümkün. Fakat Türkmenler üçüncü gelen liste için hem vali yardımcılığını hem de meclis başkan yardımcılığını talep ediyor. Biz de Hristiyanlar dışlanacağı için bunu kabul etmiyoruz.”

Bu tartışmaların ötesinde Türkmenlerin bakışını değiştiren yeni bir faktör daha var: Türkmenler bugüne kadar Türkiye’yi garantör olarak gördüklerini, bu yüzden silahlı oluşuma gitmediklerini söylüyordu. 2014’te İD’e karşı kurulan Haşd El Şaabi’ye en az 12 bin Türkmen katıldı. Şimdi Haşd El Şaabi’nin Türkmenler için savaşacağı beklentisi oluştu. Kürtler arasında da Haşd El Şaabi ile Peşmerge arasında savaş çıkacağı korkusu yayıldı.

Mesut Abdülhalik’e göre Tuz Hurmatu’da 2015’teki gibi bir kavga tekrarlanırsa Haşd El Şaabi müdahale edebilir: “Musul’da 16 tartışmalı yerden 12’si Haşd’ın eline geçti. Dördü Peşmerge’nin elinde. Çatışma tehlikesi daha çok Tuz Hurmatu ve Kerkük’ün güneyinde var.”

Eski KDP Milletvekili Aso Kerim de Haşd’in İran bağlantısından hareketle çatışma riskine parmak bastı: “Haşd büyüyor ve tartışmalı bölgeleri geri almak için harekete geçebilir. İran burada etkili.”

Yazının tamamı burada.