Gazeteci yazar Fehim Işık, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık hakkı verilmesini değerlendirdi.

Işık, “Suriyeliler zor durumda savaştan kaçıp Türkiye’ye geldi. Bunun sorumlusu, hiç kuşku yok Suriyelilerin göç etmesine neden olan koşulları yaratanlardır. Suriye’yi silah ve çete deposuna çevirip her gün onlarca insanın ölümünden sorumlu olanlar, hâlâ onları gayriinsani emellerine alet etmek için çabalıyorlar” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “Suriyelilere vatandaşlık meselesi” başlıklı yazısı şöyle:

Mültecilik, hukuken bildiğim bir konu değil. Ülkeden ülkeye değişiklik gösteren yönlerinin olduğundan haberdarım. Tabii, Türkiye gibi keyfiyeti esas alan yaklaşımlara sahip ülkelerin olduğunu da biliyorum. Örneğin Türkiye, mülteciliği düzenleyen uluslararası sözleşmeleri, çocuk haklarını düzenleyen sözleşmelerde yaptığı gibi şerh koyarak kabul etmiştir. Türkiye’nin şerh koyarak yaptığı da şu: Doğu’dan gelen göçmenlere mülteci statüsünü tanımak konusunda zorunlu değil. Sadece Batı’dan gelenler uluslararası sözleşmelerden doğan hakkı kullanıp Türkiye’de mülteci olma hakkına sahiptir.

Mültecilik hukuku bildiğim bir konu olmasa bile şunu insani olarak bilirim. Zor koşullarda yaşayanlar kendi ülkelerinden kaçar, göç eder, gider kendilerince güvenli buldukları ya da ulaşabildikleri başka ülkelerde yaşarlar. Savaş yaşanan coğrafyalardan kaçmak, göç etmek, başka ülkelere gidip mülteci olmak hiç kuşku yok temel insan hakkı.

Durum bu; o zaman net söylemekte yarar var: Kimse Suriye’de yaşayan birine niye savaştan kaçtın, niye ülkemize geldin deme hakkına ve haddine sahip değil.

***

Geçtiğimiz gün Erdoğan’ın Kilis’te, “Ülkemizdeki Suriyelilere vatandaşlık hakkı vereceğiz” demesi bu yönüyle yeni bir tartışmayı tetikledi. Bu, çoktandır konuşulan bir konuydu. Türkiye’de hükümetin Suriyeli mültecileri kendi politik emelleri için kullanmak istediği, hatta Kürdistan’ın demografisini bozmak için Suriyeli mültecilerin Kürtlerden boşaltılacak yerlere yerleştirileceği bile yazılıp çizildi. Tüm bu iddialar, tartışmalar üzerine Erdoğan da “onları vatandaş yapacağız” deyince, konu yeniden gündeme geldi.

Biliyoruz, Erdoğan’ın huyu. O gündemi değiştirmekte ve herkesi kendi oluşturduğu gündemin peşine takmakta alabildiğine usta. Ancak bu konu alabildiğine hassas. Öyle Erdoğan’ın oluşturduğu gündemdir, bizi ilgilendirmez deyip elimizin tersiyle iteceğimiz bir şey değil.

***

Erdoğan’ın söyleminden sonra mültecilik meselesi ile ilgili sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyaları görmüşsünüzdür. “Ülkemizde Suriyeli istemiyoruz” diyenler arasında sadece şuradan veya buradan trol insanlar yoktu. Adıyla, sanıyla, kimliğiyle yazan çokça insan ne yazık ki konuyu daha çok Suriyelilere düşmanlık temelinde tartıştı. Sanki konuyu gündemleştiren Erdoğan’ın, Türkiye’yi yönetenlerin hiç suçu yokmuş, sadece ülkelerinden kaçıp gelen milyonlarca insan suçluymuş gibi yazıp çiziyorlardı. Bu durumu utanmadan Kürtlerin özgürlük mücadelesi ile kıyaslayarak tartışanlar da, Suriyeli mültecilerin bir müddet sonra ana dilinde eğitim isteyeceği, ülkede farklı bir kimlik olarak bulunmalarının bölünmeye hizmet edeceği gibi safsataları uçsuz bucaksız bilgileriyle pazarlamaya çalışanlar da vardı. En ilginci ise, azımsanmayacak bir kesimin Suriyelileri de kendi paranoyalarının esiri yapıp “Eğer Türk ve Müslüman olur, eski kimliklerini terk ederlerse, Suriyelileri Kürtlerin yaşadığı yerlere yerleştirip vatandaş yapabiliriz” demeleriydi.

Trol ve troliçelerin ırkçı, faşizan, ortalığı karıştıran ve provoke eden yaklaşımlarını ciddiye almıyorum. Ancak anayasa profesörü olan Burhan Kuzu gibi birinin bile bu meseleye öznel çıkar üzerinden baktığı, mülteciliği tehdit unsuru olarak kullandığı bir ülkede bu yazılanları ciddiye almak gerekir. Çünkü ülkeyi yönetenlerin aklını bu sıradan, insanlıkla ilgisi olmayan, paranoyalarını her şeyin üstünde tutan, önemli bir kısmı milliyetçi-ırkçı olan bakış açısı yönetiyor.

Erdoğan’ın hesapları ayrı. O öncelikle paralı Suriyelileri vatandaş yapıp onlar üzerinden bir rant elde etmek istiyor. Sonra eğer gücü yeterse kendisine oy devşirebileceği Suriyelileri de vatandaş yapar ki bu o kadar kolay değil. Açık ki Türkiye, en başta bu durumun ortaya çıkaracağı mali külfeti kaldıramaz. Şu an Suriyeliler, ucuz iş gücü, hatta köle olarak kullanılıyor. Hukuken hiçbir karşılığı olmayan “misafir” konumları buna fırsat veriyor. Açık demek gerekirse köle gibi kullanılan Suriyeli mültecilerin zorunlu katkısı olmasa, Türkiye’de şimdi onlarca sektör, özellikle az çalışanlı ara sanayi işletmelerinin, inşaat sektörünün önemli bir bölümü çökmüştü. Bu yönüyle bile baktığımızda görürüz ki Suriyelilerin vatandaş olması Türkiye’yi yönetenlerin hesabına gelmez.

Suriyeliler zor durumda savaştan kaçıp Türkiye’ye geldi. Bunun sorumlusu, hiç kuşku yok Suriyelilerin göç etmesine neden olan koşulları yaratanlardır. Suriye’yi silah ve çete deposuna çevirip her gün onlarca insanın ölümünden sorumlu olanlar, hâlâ onları gayriinsani emellerine alet etmek için çabalıyorlar. Hal bu iken aslolan Suriyelilere düşman gibi yaklaşmak değil, Suriye’yi ölüm tarlalarına çeviren ırkçı akla, yaşananlardan rant devşirmeye çalışan çıkarcı akla, kendi paranoyalarını Suriyeli mülteciler üzerinden tarif etmeye kalkan korkak akla, velhasıl kelam her biri insan ölümünün şakşakçısı olan bu hadsiz ve haysiyetsiz akıllara karşı mücadele etmektir.