Gazeteci yazar Fehim Işık, Türkiye’deki bombalı saldırıları, Kürt sorununu, Rus Büyükelçi Andrey Karlov suikastini ve Halep’teki muhaliflerin tahliyesini değerlendirdi.

Işık, 7 Haziran’ın ardından yaşanan gerilim ve şiddetin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin izlediği politikaya bağlı olduğunu savundu.

“Erdoğan, istediği yönetim biçimini yaşama geçirebilmek için gerginlik politikasına ihtiyaç duydu, bunu yaptıkça da işler çığırından çıktı ve nihayet bugünkü noktaya geldi” diyen Işık, “Kürt karşıtlığını ve buna bağlı olarak şiddet ve gerginlik politikasını temel argüman olarak belirleyen Erdoğan’ın açmazıdır. Bir kez daha tekrar etmekte yarar var; Erdoğan başkan olsa bile bu açmazı aşabilecek olanağa sahip değil. Unutulmaması gereken bir diğer nokta da şu; açmazların açtığı ve giderek büyüyen girdap, bir tek hedefe konulanları değil önüne gelen her şeyi içine çeker” ifadelerini kullandı.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “Girdap, her şeyi içine çeker” başlıklı yazısı şöyle:
     
Türkiye son 2 haftada çoğu asker ve polis 60’a yakın insanın bombalı saldırı sonucunda ölümüne tanık oldu. Bu arada Halep’in doğusunda sıkışan cihatçı örgütlerin mensupları ile siviller, Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle İdlib’e taşındı. Sıkıntılı bir taşıma oldu. Tahliye işlemleri bir kaç kez durdu. Arada Suriye’yi kan gölüne çeviren cihatçılar da kurtarılsa sonuçta her gün onlarca insanın bombaların altında can verdiği Halep’teki sivillerin önemli bir bölümü tahliye edildi. Bu gelişmeleri Rus uçağının düşürülmesi kadar önemli bir suikast izledi. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, hafta başında bir sanat galerisinde konuşurken öldürüldü. Karlov’u tekbir getirerek öldüren kişinin emniyet teşkilatında çalışan bir polis olduğu açığa çıktı. Suikastçı kurşunları sıkarken, “Halep’i unutmayın! Suriye’yi unutmayın!” diye bağırdı.
 
Son sözü başta söylemenin yararı var. Şiddetin bunca artmasının, ölümlerin giderek olağanlaşmasının, her gün birçok kent ve kasabada cenaze törenleri düzenlenmesinin, hatta bir büyükelçinin Ankara’da öldürülmesinin bile en önemli nedeni hiç kuşku yok hükümetin izlediği siyasettir. Çok açıktır ki hükümetin siyasetini tayin eden de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Erdoğan, istediği yönetim biçimini yaşama geçirebilmek için gerginlik politikasına ihtiyaç duydu, bunu yaptıkça da işler çığırından çıktı ve nihayet bugünkü noktaya geldi. Önümüzdeki dönemin bundan farklı olacağını düşünmemek gerek.
 
'Suriyelileşen bir Türkiye, düşürülen bir uçak ve yerde yatan bir Büyükelçi'

Cumhurbaşkanının, gerginlik ve şiddet politikasının ilk adımını 7 Haziran seçimleri öncesinde, Dolmabahçe’de HDP, AKP ve devlet yetkililerinin birlikte yaptıkları açıklamanın hemen sonrasında attığını hatırlayalım. Dolmabahçe’yi tanımayan ve bu girişimin mimarlarından biri olmasına rağmen atılan adımı devletin temeline dinamit koymak olarak yorumlayan Erdoğan’ın, ortamı gererek gerçekleştirmek istediği ilk hedef seçimlerde HDP’yi baraj altında bırakmaktı. Bunu başaramadı, aksine AKP tek başına iktidar bile olamadı. HDP’nin başarısıyla zeminin kendi altlarından kaydığını gören CHP ve MHP’nin de desteğiyle 1 Kasım seçimlerine gidildi.

Bu seçimde AKP tek başına iktidar oldu ancak HDP yine engellenemedi, barajı aşarak parlamentoya girdi. Tüm bunlar yaşanırken bir adım ötede Kürtler kendilerini yönetebilecekleri yeni bir statüsel gelişime imza atıyorlardı. Rojava Özerk Yönetimi adım adım Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonuna dönüşüyordu. Tüm gerginlik politikalarına, bodrumlarda yüzlerce insanın katledilmesine rağmen Kürdistan’ın kuzeyinde de, batısında da işler Erdoğan’ın istediği gibi yürümeyince bu kez başta HDP olmak üzere muhalif sivil siyasetin tamamen bitirilmesi için adımlar atıldı.

Bu adımların atılmasını kolaylaştıran ise Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak tanımladığı 15 Temmuz darbesi ve sonrasında ilan edilen OHAL oldu. OHAL’le birlikte önemli bölümünü HDP’lilerin oluşturduğu, aralarında eş başkanlar, milletvekilleri, belediye eş başkanları ve gazetecilerin de bulunduğu binlerce muhalif tutuklandı. Gözaltı ve tutuklamalar hızından bir şey kaybetmeden sürüyor.
 
İranlı koruma gözünü Türk korumadan ayırmadı

Uzun uzun yazmaya gerek yok. Her şeye rağmen Erdoğan istediğini elde edemedi, bugünden sonra başkan olsa bile istediğini elde edebileceği şüpheli. O, gerginlik politikasıyla tüm dünyayı karşısına almış, Suriye’de binlerce insanın katlinden sorumlu cihatçılara destek vermiş, hatta bir adım ileri gidip kendisini devasa bir savaşın içine çekebilecek işgal operasyonuna yönelmiş bir Ortadoğu lideridir artık.
 
“Başkan olsa bile istediğini elde edebileceği şüpheli” dedik. Bu sözcüğün anlamı şu: Kürt sorunu artık tek taraflı okunabilecek, baskı ve zor yöntemleriyle ortadan kaldırılabilecek bir sorun değil. Kürt tarafının muhataplıktaki en etkili kesimini oluşturan yapı da klasik örgüt kimliğini çoktan aşmış durumdadır. Özetle, ne Kürtler 20. yüzyılın başındaki Kürtlerdir, ne de o günkü gibi zayıf ve etkisiz bir harekettirler. Artık geniş bir coğrafyada, dünyanın neredeyse 150-160 ülkesinde faaliyet yürütebilen, birçok kesimin gayriresmi de olsa dikkate almak zorunda kaldığı yeni bir Kürt konumlanışı vardır.
 
Bu tablo, Kürt karşıtlığını ve buna bağlı olarak şiddet ve gerginlik politikasını temel argüman olarak belirleyen Erdoğan’ın açmazıdır. Bir kez daha tekrar etmekte yarar var; Erdoğan başkan olsa bile bu açmazı aşabilecek olanağa sahip değil. Unutulmaması gereken bir diğer nokta da şu; açmazların açtığı ve giderek büyüyen girdap, bir tek hedefe konulanları değil önüne gelen her şeyi içine çeker.