Gazeteci yazar Fehim Işık, AKP iktidarı, 7 Haziran’ın ardından başlayan savaş politikası ve Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi.

Işık, “Kabul etmek gerekir ki ülkede Kürtler başta olmak üzere farklı inanç gruplarının, ulusal ve etnik aidiyetlerin kendilerini ifade etmelerinden, yönetmelerinden korkan sağından soluna milliyetçi ve ırkçı çevreler zımni iş birliğini sağlamış durumdalar. Bu zımni iş birliğinin en üstünde şimdilik Erdoğan ve AKP var. Bunlar arasında bir iktidar savaşı yaşanacağı açık. Bu savaş ‘ittifak’ unsurlarının ‘tehlike’ olarak gördüğü temel olgunun bertaraf edildiğine inanıldığı zaman başlayacak” dedi.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “İktidar savaşı ne zaman?” başlıklı yazısı şu şekilde:

 
Yandaş kalemler AB’nin ‘uyuyan hücreleri’ Türkiye’de harekete geçirdiği algısını işlemeye başladılar. Daha önceleri DAİŞ’in Türkiye’ye karşı uyuyan hücrelerini harekete geçirdiğini yazıyor, DAİŞ ortaklığının üstü karşı algıyla örtülmek isteniyordu. Şimdi aynı şey farklı bir açıdan AB’ye karşı yürütülüyor.

Böylece şimdiye kadar AB ile yürütülen ortaklığın da üstü örtülerek DAİŞ’in yanı sıra AB’de Türkiye’de yaşanan zorbalığın nedeni gibi gösterilmek isteniyor. Bu politika ile bir yandan da içine girilen askeri açmazın yanı sıra olası ekonomik krize karşı da önlem alınmak isteniyor. Bunlara göre emperyalizmin ürünü olan DAİŞ, hatta PKK askeri olarak, AB ise ekonomik olarak Türkiye’yi bölmek, batırmak hevesindeler.
 
Bu algıyı işleyenlerin temel argümanları, ‘Türkiye’ye karşı ortaklaşan kesimlerin Türk düşmanlığı...’ Kabul etmek gerekir ki ‘düşmanlık’ algısı, milliyetçi-ırkçı hamaset için de iyi bir ilaç.
 
Bununla durulmayacak; ‘antiemperyalizm’ temel politik argüman olarak benimsenip Suriye’de içine girilen batağın sorumluluğu ABD’ye yüklenecek. Devamında ise asıl kurtarıcının ‘Doğu’ olduğu algısıyla topluma umut pompalanıp bir yandan da baskıcı iktidarın pekiştirilmesi, kalıcılaştırılması oyununa devam edilecek.
 
Temel hesap bu.
 
Peki, işin aslı ne?
 
AKP iktidarda kalmak zorundaydı. 14 yıllık iktidarının sonlarına doğru, özellikle de 2011 Suriye krizinden sonra tüm suçları bir bir açığa çıkmaya başladı. Bir yandan Zarrab üzerinden geliştirilen kara para aklama operasyonları, diğer yandan Suriye’deki silahlı gruplara gönderilen kaçak silahların ticareti, ayrıca yurt içinde yandaşlar üzerinden geliştirilen suni zenginleştirme operasyonlarının yol açtığı yolsuzluklar artık gizlenemeyecek boyuttaydı. HDP’nin 7 Haziran başarısı bu gizlenemeyecek boyutun açığa çıkması konusunda iktidar erki için en korkutucu noktaydı. İktidar, hiç de inanmadığı halde Türkçülüğe sarılarak kurduğu yeni ittifaklarla HDP’nin önünü kesti, Kürt hareketini provoke ederek silaha yeniden mecbur kıldı, 1 Kasım ve 15 Temmuz darbeleriyle ise varolan kısmi demokrasiyi de askıya alarak iktidarını kalıcılaştırmanın adımlarını attı. Şimdilerde yaşananların özeti bu...
 
Belki CHP’ye de kısaca değinmek gerekir.
 
Ne yazık ki CHP yanlış politikaları ile AKP-MHP-Ergenekon ittifakının can simidi oldu. CHP, AKP’nin ittifak unsurlarını, bu ittifakları işlediği suçları örtmek ve iktidarını kalıcılaştırmak için yaptığını biliyordu. CHP bunları temel risk olarak görmedi. Onun açısından da temel risk HDP’nin önlenemez yükselişiydi. Ülke solu giderek HDP’nin etrafında kümeleniyor, demokratik kesimler HDP’ye daha fazla inanıyor, en önemlisi de ülkenin Kürtler başta olmak üzere yok sayılan tüm kesimleri kendilerini öncelikle siyasal, giderek de yönetsel olarak ifade etmenin koşullarını HDP’de buluyorlardı.

HDP’deki Selahattin Demirtaş etkisi bunu pekiştiren önemli bir kazanımdı. CHP bu ‘tehlikeyi’ bertaraf etmek için AKP ve MHP’den geri kalmadı, o da milliyetçi hamasete sarıldı. HDP’yi görmezden geldi. Hatta yükselen faşizm tehlikesine karşı yürütülecek ortak savaşta CHP’nin milliyetçi duruşunun zarar görmemesi için kapalı kapılar ardında HDP ve Kürt sorununun görünmez olmasını bile önerebildi.
 
Kabul etmek gerekir ki ülkede Kürtler başta olmak üzere farklı inanç gruplarının, ulusal ve etnik aidiyetlerin kendilerini ifade etmelerinden, yönetmelerinden korkan sağından soluna milliyetçi ve ırkçı çevreler zımni iş birliğini sağlamış durumdalar. Bu zımni iş birliğinin en üstünde şimdilik Erdoğan ve AKP var. Bunlar arasında bir iktidar savaşı yaşanacağı açık. Bu savaş ‘ittifak’ unsurlarının ‘tehlike’ olarak gördüğü temel olgunun bertaraf edildiğine inanıldığı zaman başlayacak. O zaman da giderek kısalıyor...