Gazeteci yazar Fehim Işık, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi uluslar arası kuruluşların Türkiye’ye yaklaşımını ve hazırladıkları raporları değerlendirdi.

Avrupa Konseyi’nin hazırladığı Türkiye raporunu değerlendiren Işık, komisyonun raporunda hak ihlallerinin görmezden gelinmeyecek kadar açık oladuğunu ifade etti.

HDP vekillerinin gazetecilerin tutuklu olduğunu ifade eden Işık, “Sorun Türkiye’nin yeniden izlenme sürecine alınması gerektiğini belirten olumlu raporlar hazırlamak değilmiş demek. İçinde bulunduğumuz hafta başı yaşanan ve birçok uzmanın şaibeli olarak tanımladığı yaklaşımlar gösterdi ki AK, Türkiye’deki gelişmeler karşısında aymazca davranabiliyor” dedi.

“Geçtiğimiz haftalarda Azerbaycan’ın Asamble’de 2.5 milyon avro dağıttığı açığa çıkmıştı” iddilarını gündeme getiren Işık, “Bu tür gelişmeleri görünce, AK’nin, özellikle komisyonun kendi kararının aleyhine tutum takınması da şaibeli duruma geliyor, elbet. Ancak nedeni ne olursa olsun, bu yaşananlar, bir kez daha Türkiye’nin lehine bir tablo ile karşı karşıya kalınmasını engellemedi” değerlendirmesinde bulundu.

Fehim Işık’ın Evrensel’de yayınlanan, “Avrupa Konseyi’nin şaibeli kararı” başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye’deki gidişatı tersine çevirmenin, kalıcı demokrasinin inşasında etkin roller üstlenmenin bir yolu da dış dinamikleri harekete geçirmekten geçiyor. Bu yapılabilseydi, başta BM olmak üzere AB ve benzeri uluslararası kurumlar, bu kurumlara destek veren devletler demokrasi karşıtlığında sınır tanımayan AKP iktidarına karşı inandırıcı yaptırımlara yönelebilme cesareti gösterebilseydi, Türkiye’deki durum bugün daha farklı olabilirdi. Ne yazık ki bunlar arzulanan düzeyde olamadı.

“Medeniyetin beşiği” olarak görülen AB bile, Türkiye’deki olumsuz gidişata, ciddi insan hakları ihlallerine karşı koyacak cesur adımlar atamadı. Birçok ülke kendi iç dengelerine göre hareket etti.

Bu durumun birçok nedeni var elbet. Türkiye ile yüksek hacimli ticari iş birlikleri; Türkiye’yi tamamen kaybetmemek için olsa gerek ciddi insan hakları ihlallerini görmezden gelme; Türkiye’yi sistem içinde tutarak kontrol etmenin kolaylığına inanma; Türkiye’den Batı’ya akması muhtemel göçmen akınını durdurma; AB ülkelerinde sağın oy oranını giderek yükseltmesi; bu ülkelerin birçoğunda yakında seçimlerin yapılacak olması ve daha sayabileceğimiz birçok neden ne yazık ki bazı ülkelerin yönetimini sınırlıyor. Türkiye’ye karşı istenilen adımların atılmamasında bunların payı var.

Açıktır ki yaşananların farkında olan Türkiye bu durumdan istifade ediyor. Daha da ötesi Türkiye’yi yönetenler anılan ülkeleri kendi suçlarına ortak edebilecek kadar ileri gidebiliyorlar. Görünen o Türkiye, Rusya ile ilerlettiği ilişkilerini de bu ülkelere karşı bir tehdit olarak öne sürüyor. Eğer böyle olmasa, BM ve AB başta olmak üzere, bir çok uluslararası kurum kendi değerlerini ayaklar altına alma pahasına Türkiye’ye bunca göz yumabilecek kadar ileri gidemezdi.

Türkiye’ye karşı gösterilen ‘müsamahanın’ son örneğini bu hafta başında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde (AKPM) gördük. Avrupa Konseyi (AK) geçtiğimiz aylarda Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar karşısında ciddi endişeler duyduğunu belirterek Denetim (Monitoring) ve Politik İşler Komisyonunu süreci incelemek üzere görevlendirmişti.

AK’nin en önemli komisyonu olarak görülen bu komisyon hemen harekete geçmiş, Türkiye’nin yeniden izlenme sürecine alınabileceğini belirterek konuyu incelemesi için raportörler görevlendirmişti. Raportörler Türkiye’de de çalışmıştı.

AK Sol Grubunun zorlamasıyla oluşan İnceleme Bürosu, çalışmalarını tamamladı ve Türkiye’nin yeniden izlenmesi gerektiğini belirten raporlar hazırladı ki bunun aksine rapor hazırlanması mümkün değildi. Gözaltının yeniden 30 güne çıkarıldığı, işkencenin hortladığı, 12 Eylül günlerini aratmayacak baskıların yeniden başladığı, gazetelerin, televizyonların, dergilerin, yayınevlerinin kapatıldığı, 150’ye yakın gazetecinin tutuklandığı, on binlerce

İnsanın işten atıldığı, aralarında HDP eş başkanlarının da olduğu binlerce siyasetçi, sendikacı, insan hakları aktivisti ve yerel yöneticinin tutuklandığı, belediyelere kayyımların atandığı, seçmen iradesinin ayaklar altına alındığı, insan yaşamının hiçe sayıldığı, insanların bodrumlarda katledildiği Türkiye’de yaşananlarla ilgili aksi kararlar almak mümkün değildi.

Sorun Türkiye’nin yeniden izlenme sürecine alınması gerektiğini belirten olumlu raporlar hazırlamak değilmiş demek. İçinde bulunduğumuz hafta başı yaşanan ve birçok uzmanın şaibeli olarak tanımladığı yaklaşımlar gösterdi ki AK, Türkiye’deki gelişmeler karşısında aymazca davranabiliyor.

Denetim (Monitoring) ve Politik İşler Komisyonunu da, bu komisyonun görevlendirdiği raportörler de Türkiye’nin izlenmesi gerektiği yönünde karar almış ve konunun Asamble’de, yani AK’nin genel kurulunda görüşülmesini istemişti. Bu arada Sol Grup, aciliyeti de gerekçe ederek, konunun öncelikli görüşülen gündem arasına alınması gerektiğini belirtmişti. Yılda 4 kez toplanan Asamble, konuyu öncelikle olarak gündeme almadığında, bu durum süreci uzatacak ve elbet Türkiye’nin lehine bir tablo ortaya çıkacaktı.

Nihayet öyle oldu. Konu daha Asamble’ye gelmeden komisyon kendi raporunun ruhuna aykırı bir adım attı ve 13 evet oyuna karşılık 14 hayır oyu ile konunun Asamble’de görüşülmesi aleyhine tutum aldı. Üstelik komisyon başkanı bile kendi raporlarını görmezden gelerek hayır oyu verdi.

Sol Grup konuyu Asamble’de gündeme getirerek komisyon kararının reddedilmesini ve Türkiye’nin öncelikli gündeme alınmasını yeniden istedi. Bu da 94 kabul, 68 ret oyuna rağmen nitelikli çoğunluk, yani 3’te 2 oy oranı yakalanmadığı için kabul edilmedi ve Türkiye AK gündemine öncelikli olarak alınmadı.

Geçtiğimiz haftalarda Azerbaycan’ın Asamble’de 2.5 milyon avro dağıttığı açığa çıkmıştı. Farklı projeleri yaşama geçirme  kılıfıyla dağıtılan bu paraların bir kısmının Asamble üyelerine özel çıkar sağlamak için verildiği iddia ediliyor. Konu Asamble gündemine de gelmiş, konuyla ilgili Avrupa basını da yazıp çizmişti.

Bu tür gelişmeleri görünce, AK’nin, özellikle komisyonun kendi kararının aleyhine tutum takınması da şaibeli duruma geliyor, elbet. Ancak nedeni ne olursa olsun, bu yaşananlar, bir kez daha Türkiye’nin lehine bir tablo ile karşı karşıya kalınmasını engellemedi.