ABD Başkanı Trump’ın Kongre seçimleri sonrasındaki tavırları ve BM Göç Sözleşmesi’nin Almanya’da yarattığı tartışma, Alman basınında öne çıkan yorum konuları arasında yer alıyor.

Frankfurter Allgemeine Zeitung ABD Başkanı Donald Trump'ın Kongre seçimleri sonrasında düzenlediği basın toplantısında CNN muhabirine karşı tavrını konu alıyor:

"Donald Trump'ın kendi açısından hiç de kötü sonuçlanmayan Kongre seçimlerinin ardından basın konferansında söyledikleri, Başkan'ın karakter açısından bu görevi hak etmediğini ve demokrasi için tehlike oluşturduğunu düşünenlerin eline yeterince malzeme verdi. Bir muhabire saldırıp hakaret etmesi Başkan'a yakışan bir davranış değildi. CNN muhabirini ‘halk düşmanı' ilan etmesiyle saygısızlıkta zirve yaptı. Trump kendisini övmeyen gazetecilere bu yakıştırmayı yapmayı seviyor. Bu kavram Almanya'daki çoğulculuk karşıtı büyüklük cinnetini halk sananlar tarafından da kullanılıyor. Trump eleştiriyi ‘majesteye hakaret' addediyor. Oysa en azından Batı'da krallık dönemi kapanalı çok oldu. Beyaz Saray akreditasyonu iptal edilen muhabir de mikrofonu iade edip etmeyeceğine ancak kendisi karar verebilirmiş gibi davranmakla Başkan'ın kötü oyununa katılmış oldu.”

Süddeutsche Zeitung Trump'ın Adalet Bakanı Jeff Sessions'ı istifaya zorlamasını hukuk devleti prensiplerini hiçe saymak olarak değerlendiriyor

"Görevi bırakmaya zorlanan ABD Adalet Bakanı Sessions istifa mektubunda en önemli icraatının yasanın egemenliğini her şeyin üzerinde tutmak olduğunu ifade etti. Yoksa Başkan bu prensibi de ortadan kaldırmak mı istiyor? Trump'ın, Sessions'ın yerine getireceği kişiyle, hakkındaki Rusya bağlantılarıyla ilgili incelemeyi etkilemeye çalıştığı anlaşılıyor. En doğrusu, Sessions'ın yerine atanacak adalet bakanının, aynı selefinin yaptığı gibi, tarafsız olamayacağı gerekçesiyle Trump hakkındaki incelemeden çekilmesi olur. Ama durum onu göstermiyor. Trump hukuk devleti ilkelerini hiçe sayıp ‘kanundan önce ben varım' demeye kalkışabilir. Donald Trump daha Kongre seçiminin sonuçları kesinlik kazanmadan, kalan görev süresinde izleyeceği politikanın sisteme el atmak olacağını gösterdi.

Die Welt gazetesi Federal Meclis Genel Kurulunda tartışılan Birleşmiş Milletler Göç Sözleşmesi'ne şu satırlarla değiniyor:

"Göç sözleşmesi siyasi bir mutabakat metni olup, hukuki bağlayıcılığı bulunmayacak. Ancak tartışmalarda ve mahkemelerde mümkün olduğunca liberal göç politikası uygulanmasını talep edenler tarafından örnek verilebilecek. Almanya prensipte doğru olan çok taraflılık fikrinden hareketle sözleşmeyi onaylama kararını değiştirmeyecekse, o zaman göç sözleşmesinin Avrupa ve Almanya'ya ek yükümlülükler getirmeyeceğini taahhüt etmelidir.”

Rheinpfalz gazetesi göç sözleşmesinin amacı hakkında kamuoyunun yeterince aydınlatılmamış olmasını eleştiriyor:

"Berlin hükümetinin enformasyon politikası için söylenebilecek tek şey, kötü olduğudur. Bunun son örneği, Aralık ayında onaylanması planlanan Birleşmiş Milletler Göç Sözleşmesi'dir. Hükümetten şimdiye kadar sözleşmeyle ilgili çok az bilgi geldi. Bu ihmal enformasyon boşluğu doğurup, sözleşme hakkında fikir geliştirmeyi zorlaştırdı. Bu durum en çok sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisini sevindirdi. Parti haftalardır bu boşluğu çarpıtılmış enformasyonla doldurmaya çalışıyor. Hükümet bu hususta budalaca bir enformasyon politikası izlemiş ve tutumuyla AfD'ye gümüş tepsi içinde ganimet sunmuş olmaktadır.”

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe