Radikal yazarı Fehim Taştekin, YPG'ye yönelik "etnik temzilik" suçlamalarını ve Hıristiyanların son zamanlarda Kürtlere neden cephe aldığını yazdı. Bunun ilk nedenlerinden birinin Amnesty International kaynaklı olduğunu belirten Taştekin, saygın kuruluşun Kürtleri Arap ve Türkmen köylerini yıkmak, insanları zorla sürmek, etnik temizlik yapmak ve savaş suçu işlemekle suçladığını hatırlattı. 

Amnesty’den sonra Süryani, Arami, Keldani ve Ermeni cemaatlerinden 18 örgütün imzasıyla Cezire Kantonu ve YPG’yi suçlayan bir bildiri yayımlandığını da hatırlatan Taştekin, "Türkiye'nin Kürtlere baskıyı arttırması ve ABD'nin YPG ile ortaklığı derinleştirmesine paralel olarak Rojava modeli taşlanmaya başladı" ifadesini kullandı. 

Etnik temizlikle suçlanan Kürtlerin, Tel Ebyad’da yeni yönetimi Arap, Türkmen ve Ermenilerle birlikte inşa ettİğini vurgulayan Fehim Taştekin'in "Hıristiyanlar Kürtlere niye çıkıştı?" başlığıyla (11 Kasım 2015) yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:  

Türkiye'nin Kürtlere baskıyı arttırması ve ABD'nin YPG ile ortaklığı derinleştirmesine paralel olarak Rojava modeli taşlanmaya başladı.

Suriye’deki krizinin en çarpıcı tarafı nedir” diye sorsanız derim ki çok fazla tanık olduğum şey acıların içine doğranmış yalanlardır, gerçeği tahrif eden algı oyunlardır.

IŞİD, Tel Ebyad’dan kovulup sıra Cerablus’a geldiğinden beri Rojava’yı sınava tabi tutan ve insan hakları karnesi veren girişimler arttı. YPG-YPJ, PYD ve TEV-DEM gibi özerklik hareketinin aktörlerini daha az hata yapmaya zorlayan bir baskı oluşturması açısından bunun elbette olumlu bir tarafı var. Kimse hatadan münezzeh değil. Savaş ortamı bir sürü anormallikler doğuruyor. Ancak bu coğrafyada çoğu zaman gerçekler bize paket halinde gelen tabloların yansıttığından farklı olabiliyor.

İlk hamleyi Amnesty International yaptı. Saygın bir kuruluş, Kürtleri Arap ve Türkmen köylerini yıkmak, insanları zorla sürmek, etnik temizlik yapmak ve savaş suçu işlemekle suçladı.

YPG de suçlamaları reddetti: Raporun Rojava’daki yapılanmaya karşı çıkan Suriye Ulusal Koalisyonu’na (SUK) angaje olduğunu, IŞİD’e yardım etmiş kişilerin tanık olarak kullanıldığını, bölgede bir savaşın yaşandığı ve evlerin çatışmalarda yıkıldığı gerçeğinin göz ardı edildiğini, IŞİD’in evlere yerleştirdiği bubi tuzakları ile araziye yerleştirdiği binlerce mayına değinilmediğini ve IŞİD tehdidinin sürdüğünü kaydetti. Konuştuğum Kürt kaynaklar insanların yavaş yavaş evlerine döndüğünü, güvenlik tesis edildiğinde diğerlerinin de döneceğini, tabi IŞİD’e katılmış olanların da cezalarını çekeceğini söylüyor.

Kürt yetkililer ayrıca Amnesty’ye bir teklifte bulunuyor: “Yeni bir komisyon gönder, birlikte bütün iddiaları araştıralım.”
Yüzlerce savaşçısını yitiren YPG’nin intikam hissiyle hareket etme, sınırları aşma ve IŞİD’in sığınak bulduğu yerlerde toplu cezalandırma taktiklerine başvurma ihtimalini dışlamıyorum. Ki Rojavalı kaynaklar da savaş sırasında hatalar yapıldığını ama bunlarla yüzleşmekten kaçınmadıklarını belirtiyor. Kuşkusuz YPG aleyhine dillendirilen iddialar ciddiyetle soruşturulmalı ve gereken yapılmalı. Övünerek sundukları model bunu gerektiriyor.
Beri tarafta etnik temizlikle suçlanan Kürtler, Tel Ebyad’da yeni yönetimi Arap, Türkmen ve Ermenilerle birlikte inşa etti. Tel Ebyad’da yürütme kurulunda 7 Arap, 4 Kürt, 2 Türkmen ve 1 Ermeni yer aldı.

Daha önceki yazılarımda altını çizmiştim: Eğer Kürtler etnik temizliğe yönelirse kurdukları kanton sistemi bütün esprisini yitirir. Çünkü bu sistem bütün gücünü Kürt, Arap, Süryani, Keldani, Ermeni, Türkmen ve Çeçenlerin yani bölge halklarının yönetime katılmasından alıyor. Bu halklardan herhangi birinin mağdur edilmesi ortak yaşamın sütunlarını hızlıca çökertir. Bölgenin durumu ve iç dinamikleri bu tür bir sonucu üretmeye çok müsait. Bir Arap aşireti ya da dini bir topluluğun bir unsuru Kürtlerle, bir unsuru rejimle, bir unsuru da SUK gibi muhalif güçlerle birlikte hareket edebiliyor. Bu tür bölünmüşlük, durumu farklı aktörlerin müdahalesine açık hale getiriyor. Bu kırılganlığı azaltmanın en mantıklı yolu baskı değil işbirliğini büyütmek.
Amnesty’den sonra Süryani, Arami, Keldani ve Ermeni cemaatlerinden 18 örgütün imzasıyla Cezire Kantonu ve YPG’yi suçlayan bir bildiri yayımlandı. Bu, kafaları daha da karıştırdı. Suçlamalar şöyle:

- Kürt güçleri Haseke’de özel mülkleri gasp ediyor. ‘Göçmen Mülkü Kanunu’ ile iç göçle yer değiştirmek zorunda kalan Süryanilere ait mülklere el konuluyor.
- Kilise okullarının müfredatına müdahale ediliyor.
- Hıristiyanlar zorla askere alınıyor.
- YPG milisleri Habur köyünü koruyan Süryani birliğinin komutanı David Jendo’u öldürdü.
Bu suçlamalara ilaveten benim konuştuğum bir Süryani de YPG’nin Süryanileri bölgeden çıkarmak için evlerini yaktığını ya da yıktığını öne sürüp bunu etnik temizliğin işareti olarak gördüğünü söyledi.
Bütün bu iddiaları özerklik hareketinin en etkili isimlerinden TEV-DEM Yönetim Kurulu Üyesi Eldar Halil, iki PYD yöneticisi ve bölgede iki yerel gazeteciye sordum. Ayrıca Suriyeli Süryanilerin meseleleriyle çok yakından ilgilenen Christian Political Foundation for Europe’un yöneticisi Johannes de Jong ile birkaç kez görüştüm.

Yazının tamamı için tıklayın