İnfaz paketini değerlendiren Sami Selçuk, Türkiye’de bugüne kadar çıkarılan tek başarılı af çalışmasının, ayrımsız herkesi kapsadığı ve tartışma yaratmadığı için 1950’de çıkarılan af olduğunu söyledi. Selçuk, şunları kaydetti: “1950’de Demokrat Parti iktidara gelir gelmez ayrımsız bütün suçlar affedildi. Daha sonra Cumhuriyetin 50. yılı dolayısıyla bir af çıkarılmak istendi, ancak TBMM’de gereksiz çıkışlarla yasanın tutarlılığı örselendi. Sonuçta affın gerek kapsamının, gerek uygulanmasının belirlenmesinde sıkıntılar yaşandı. Özetle bugüne değin çıkarılan af yasalarının hiçbirisi affın temel kurallarına uygun olmamıştır. Başka ülkelerde de af çıkar. Türkiye sanıldığı ölçekte af yasaları çıkaran bir ülke değildir. Ancak af kurumunun ilkelerine uyularak af yasalarını çıkarmayan bir ülkedir. Bu yüzden sorunlar yaşanmaktadır. Sözgelimi, Fransa’da her Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında genellikle bir af çıkar. Ama af kavramının özüne uygun olarak çıkar. Biz ise sorunlar yaratan bir kuruma dönüştüğü için af kurumunu peçelemek amacıyla, varlık nedeninden saptırılarak affa dönüşen koşullu salıverme üzerinden af çıkarıyoruz. Hukukun onaylamadığı çok yanlış bir işlemdir bu. Kendimizi aldatmayalım, üstün olduğunu yineleyip durduğumuz hukukun gereklerine uyalım.”  

Alican Uludağ'ın Cumhuriyet'te yer alan haberine göre, tasarının şu andaki biçimiyle yasalaştığı takdirde “büyük açmazlar yaratacağını” vurgulayan Selçuk, “Yasa bu biçimiyle çıkarsa büyük olasılıkla AYM’nin önüne gelecektir. YM’nin iptal kararı vermesi de kimseyi şaşırtmayacaktır. Geçmişten dersler çıkarılmalı, hukukun ilkelerine, kavramlarına, kurumlarına uyularak yasalar düzenlenmelidir. Yok yasa, yap yasa anlayışıyla değil” dedi.

HUKUK PROFESÖRLERİ UYARDI: ÖNGÖRÜLMEYEN SONUÇLAR DOĞAR

Türkiye’nin önde gelen üç ceza hukuku profesörü İzzet Özgenç, Adem Sözüer ve Mahmut Koca, infaz paketine ilişkin hazırladıkları 15 sayfalık değerlendirmede iktidara uyarılarda bulundu. İnfaz Kanununun geçici 6. maddesiyle, 30 Mart 2020 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı koşullu salıverilmesine üç yıl veya dört yıl kalanların, hatta bazı hallerde ne kadar kalırsa kalsın infaz kurumundan çıkmasına izin verildiği anlatılan yazıda, “Bu düzenlemelerin, içerdiği istisnalar ve bu istisnaların belirlenmesinde suçların niteliği, ağırlığı gibi kriterlerin gözetilmemesi ve aranan diğer koşullar nedeniyle özel af niteliği ağır basan bir şekle dönüştüğü görülmektedir” denildi. Yazıda, “Teklifle oluşturulan karmaşanın uygulamada önemli sorunlara yol açacağı görülmektedir ve yasalaşmadan düzeltilmesi zorunludur” eleştirisi yapıldı. “Cezanın ayrı bir infaz biçimi haline getirilen, temel sorunları örten, öteleyen ‘denetimli serbestlik yoluyla infaz’ üzerinden cezaevlerindeki nüfusu azaltmak yerine, bu soruna kalıcı çözümler bulunması gerektiğine” işaret edilen yazıda, şu ifadeler kullanıldı: “Kalıcı ve geçici hükümlere konulan istisnalar, ceza infaz kurumlarını normal seviyesine getirmekten uzaktır. Bu düzenlemelerde aynı hukuki değeri koruyan ve haksızlık muhtevası itibarıyla birbirine yakın olan suçlardan dolayı farklı işleme tabi tutulmanın anayasadaki eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri bakımından sorun oluşturacağı ve AYM tarafından iptal edilebileceği ihtimali göz önünde tutulmalıdır. Düzenlemelerin genişlemesi nedeniyle öngörülemeyen durumlarla karşılaşılması mümkündür.”