ANAR Başkanı Dr. İbrahim Uslu, erken seçim iddiaları ve partilerin oy oranlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

2018 sonbaharında erken seçim olacağını savunan Uslu, yerel seçimlerin Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yapılacağını söyledi.

AKP’nin yerel seçimde genel seçime göre düşük oy aldığını anımsatan Uslu, erken seçim teklifinin MHP’den geleceğini öne sürerek, “MHP, parlamentonun artık misyonunu tamamladığını yeni dönemin bir an önce başlaması gerektiğini söyleyip erken seçim talep edebilir. Bu talebi AK Parti’nin reddetmesi için hiçbir neden yoktur. Temmuz ayında erken seçim kararı alıp, yaz boyunca kampanya yapıp sonbaharda da seçime gidebilir. AK Parti açısından rasyonel olan bu şekilde hareket etmesidir” dedi.

HDP seçmeninin sadık olduğunu ifade eden Uslu, HDP’nin baraj problemi olmadığının altını çizdi.

Uslu, “HDP başından beri ve özellikle 2014’den bu yana hep %10’lar civarında kaldı. Bir ara 7 Haziran seçimlerinde kurduğu geniş ittifakla %13’ü gördü ama, 1 Kasım’dan bu tarafa %10’lar civarında bir oya sahip. Bu son süreçte yaşanan gelişmelerin HDP’nin oy oranını azaltmış olabileceğine dair değerlendirmeler var. Fakat etnik asabiyet her şeyden güçlü olduğu ve 30, 40 yıllık bir birikimin neticesi olduğu için seçmenler partinin performansına, yerel yönetimlerine, yaptığı ya da yapamadığı hizmetlere ya da parlamentoda bugünkü durumlarına bakmıyorlar. Her şeyden bağımsız olarak Kürt kimliğine duyarlılık var ve o duyarlılık gereği kimlik üzerinden siyaset yapan HDP’ye destek veriyorlar” ifadelerini kullandı.

ANAR Başkanı Dr. İbrahim Uslu, Yörenge’den Mürselin Tan’ın sorularını yanıtladı.

Geçtiğimiz aylarda sizin erken seçimle ilgili bir öngörünüz vardı. Gelinen süreçte Cumhur İttifakı diye tanımlanan ittifak yasalaştı. Artık seçimin önünde herhangi bir engel kalmadı. Cumhur İttifakı’nın yasal bir zemine oturduğu dikkate alınırsa aynı kanaatte misiniz? 2018 sonbaharında bir erken seçim beklentiniz devam ediyor mu?

Son gösterge kaldı. O da AK Parti’nin kongresini öne çekmesi. Bu da zikredilmeye başlandı artık. Parti sözcüleri tarafından en son Sayın Hayati Yazıcı bunu dillendirdi. Dolayısıyla benim öngörüm yine 2018 Kasım ayında, 3. havalimanı açıldıktan sonra bu seçimin yapılacağı yönünde. Tabii bu bir bilgiden çok bir analiz mahiyetinde. Bence doğru olan ve AK Parti açısından rasyonel olan bu.

AKP, ‘YEREL SEÇİMLERDE DAHA YÜZDE 42-43 ARALIĞINDA OY ALIYOR’

AK Parti geleneksel olarak yerel seçimlerde genel seçimdeki oyun altında oy alıyor. Yerel seçimlerde bir iktidar ve istikrar meselesi olmadığı için seçmenler daha merkezkaç tercihlerde bulunabiliyorlar. Daha küçük partilere ya da alternatif partilere yönelebiliyorlar. Bu yüzden AK Parti genel seçimlerde %50’ye yakın oylar alırken, yerel seçimlerde 42-43 aralığında dolaşıyor. Yani 6-7 puanlık, bazen 8 puanlık bir makas açılıyor. Yerel seçim öncesinde, diyelim ki daha önceki seçimlerdeki gibi %42 oy alsa, bu durum tabanı da seçmeni de olumsuz etkiler. Ayrıca muhalefeti çok motive eder. AK Parti %40’lara düştü o zaman haydi bastıralım diye. Oysa ki tersi olacak olursa yani Cumhurbaşkanlığı seçimini öne alıp, ilk turda kazanıldığında bambaşka bir durum ortaya çıkar.

AK Parti bu analizleri yapabilecek tecrübeye sahip bir parti. Ben o yüzden yaptığı bütün hazırlığa bakınca tüm bunların genel seçim hazırlığı olduğunu hissediyorum. Bu süreç ilk olarak taşeron düzenlemesi ile başladı. Bundan da önce kongrelerini öne çekti. Kamuoyu belki farketmedi ama AK Parti, kongrelerini olması gerekenden çok öne aldı. Genel kongre tarihini henüz açıklamadılar ama il ve ilçe kongrelerini çok öne çektiler. Arkasından taşeron düzenlemesi geldi. Derken sayın Bahçeli önce baraj tartışmasını başlattı. İttifak sürecine girildi. Bu süreç hızla yasalaştı ve parlamentodan geçti. Hükümetin tavırlarına bakıldığında, aslında seçim için gerekli bütün hazırlığı yaptı ve yapmaya devam ediyor. Normalde AK Parti’nin Kongreyi Eylül ayında yapması gerekiyor. Onu daha önceye mesela yaz başına çekebilirler. Ancak takvim de sıkıştı. Ramazan geliyor. Ramazan’da istemiyorlar. Dolayısıyla Ramazan bayramının sonuna kalabilir. O da Haziran’ın 2. yarısı ya da Temmuz’un ilk haftası gibi görünüyor. Şu an parti içerisinde bunlar konuşuluyor.

Cumhurbaşkanı geçenlerde erken seçim iddialarını net bir biçimde yalanladı. 2019’dan önce seçim yapılmayacağını ilan etti. Bir tür siyasal taktik mi sizce?

Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü erken seçimler bir şekilde ihsas edilecek olursa arkasından piyasaların buna vereceği bir reaksiyon olacak. Şu konjonktürde böyle reaksiyonlarla karşılaşmak istemiyorlar. Kendi pozisyonu açısından doğru davranıyor. Bir de şimdiden elini bağlamak istemiyor. Yani biz erken seçime niyetlendik dediğinde erken seçim kararını ne zaman alacaksınız sorusuyla muhatap olacak. Temmuz’da alacağız denildiğinde peki neden şimdi değil de Temmuz’a kadar bekliyorsunuz? Bunun bir rasyonalitesi yok. MHP açısından da bir an önce artık seçime gidilmesi gerekiyor. Erken seçim AK Parti’ye kıyasla MHP’nin parti politikaları açısından daha elzem. Çünkü şu ana kadar MHP sürekli veren parti konumunda. 15 Temmuz sürecinden beri hükümeti sürekli destekliyor. Ve karşılığında hiçbir şey almıyor. Sadece milli duruş yaklaşımıyla bu pozisyonunu tabanına anlatmaya çalışıyor. Ama tabi “sürekli ver ver nereye kadar” şeklinde soru işaretleri teşkilatların ve tabanın zihninde uyanmaya başlayabilir. Parti tabanında “biz bunu niçin yapıyoruz?” seçim 2 sene sonra. Biz 2 sene boyunca AK Parti’yi desteklemeye devam mı edeceğiz? Biz niçin MHP’liyiz? şeklinde eleştiriler var. Bir süre sonra böyle değerlendirmeler yaygınlaşmaya başlar ve parti içinden birileri bu argümanı kullanabilir.

Bu açıdan bakıldığında MHP için doğru olan ilk önce statünün netleşmesiydi. O yüzden çok hızlı bir biçimde bu ittifaklar yasal çerçeveye kavuşturuldu. Ondan önce böyle bir zemin de yoktu. İttifak yapıyorlar ama bunun ne bir protokolü ne yasal bir zemini vardı. Şimdi son gelişmelerle yasal zemin de oluştu.

O zaman makul olan, erken seçim teklifinin MHP’den gelmesi…

MHP’nin yaz başına doğru artık gelin bu nişanlılık sürecini bitirelim ve resmen bu ittifakı oluşturalım şeklinde bir öneriyle geleceğini düşünüyorum. MHP, parlamentonun artık misyonunu tamamladığını yeni dönemin bir an önce başlaması gerektiğini söyleyip erken seçim talep edebilir. Bu talebi AK Parti’nin reddetmesi için hiçbir neden yoktur. AK Parti de “aslında bizim niyetimiz süreyi sonuna kadar kullanmaktan yana ama ortağımızın da haklı gerekçeleri var, bu sebeple erken seçime gidiyoruz” diyebilir. Temmuz ayında erken seçim kararı alıp, yaz boyunca kampanya yapıp sonbaharda da seçime gidebilir. Rasyonel olan AK Parti açısından bu şekilde hareket etmesi. Daha önlerinde uzun bir zaman varken önümüzdeki sene yapılabilecek bir takım girişimleri şimdiden yapıyor olmaları kanaatimce erken seçimin göstergeleri.

İttifak bugün her ne kadar yasal bir zemine oturmuş olsa da 16 Nisan referandumunda zımni bir koalisyon ve ittifak vardı. Ama referandumun sonuçlarına baktığımızda 51.4 civarındaki oy oranı iki partiden birinin mutlak suretle fire verdiğini gösteriyor. Liderler merkezli var olan bu ittifakın aslında 16 Nisan referandumunda tabana yansımadığı eleştirileri vardı. Böyle iddialar var. Kasım’da ya da 2019’da yapılacak seçimlerde ittifakın tabana ne kadar yansımasını bekliyorsunuz?

Şu anki ölçümlerimiz referandumdaki kadar yansıyacağı yönünde. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sayın Erdoğan yeniden aday olursa kendisine oy verir misiniz sorusunu sorduğumuzda, aşağı yukarı referandumdaki evet oyları kadar bir destek var yaptığımız anketlerde. Dolayısıyla referandumda parti tabanları nasıl tepki verdilerse aşağı yukarı o tepki ya da tutumlarını sürdürüyorlar. Yani AK Parti MHP ittifakı, parlamentoda 1+1=2 edebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 1+1=2 etmeyecek. Biraz küçük bir rakam edecek. Şu an için biz parlamento oylarına baktığımızda bu ittifakın %55’lerin üzerine çıkabileceğini görüyoruz. İki partinin oy toplamları, %55 %56 arasında bir rakama ulaşıyor. Ama cumhurbaşkanlığı seçimi araştırmalarında aynı deneklere baktığımızda bu sefer %51,5 %52 arasında oy geleceğini görüyoruz. Zaten halihazırda Cumhur İttifakı, 16 Nisan referandumundaki kadar taban tarafından destekleniyor. 16 Nisan referandumunda her iki partinin tabanından da fireler oldu. Yeni seçimde de yine benzer şeyler yaşanmasını öngörüyoruz. Ama cumhurbaşkanlığı seçimi ne zaman olacak, o zamana kadar neler yaşanacak görmek lazım.

İki partinin oyları yaklaşık %60 bandında değil miydi?

%55 %56 şu an. Biraz oy kaybettiler.

O oylar nereye gitti?

İYİ Parti’ye gitti. Hem MHP’den hem CHP’den hem AK Parti’den.

Bu ittifakın Kürt seçmenlerin psikolojisi üzerinde nasıl etki ettiğine bakacak olursak; AK Parti’nin aslında geçtiğimiz seçim dönemlerinde de Güneydoğuda aldığı oylar sayesinde güçlü olduğu görülüyor. MHP ile ittifak Kürt seçmenin psikolojisini nasıl etkiler? Afrin operasyonu, HDP’nin son dönemdeki siyaseten sinmiş duruşu bütün bunlar Kürt seçmen üzerinde nasıl etki etmiştir? Bir de HDP’yi nasıl görüyorsunuz?

HDP başından beri ve özellikle 2014’den bu yana hep %10’lar civarında kaldı. Bir ara 7 Haziran seçimlerinde kurduğu geniş ittifakla %13’ü gördü ama, 1 Kasım’dan bu tarafa %10’lar civarında bir oya sahip. Bu son süreçte yaşanan gelişmelerin HDP’nin oy oranını azaltmış olabileceğine dair değerlendirmeler var. Fakat etnik asabiyet her şeyden güçlü olduğu ve 30, 40 yıllık bir birikimin neticesi olduğu için seçmenler partinin performansına, yerel yönetimlerine, yaptığı ya da yapamadığı hizmetlere ya da parlamentoda bugünkü durumlarına bakmıyorlar. Her şeyden bağımsız olarak Kürt kimliğine duyarlılık var ve o duyarlılık gereği kimlik üzerinden siyaset yapan HDP’ye destek veriyorlar.

Birikmiş bir tepki oyu HDP’de toplanıyor yani.

Evet, evet. Kürt kimliği duyarlılığı ve etnik asabiye diğer bütün motivlerden ve faktörlerden daha güçlü. Bu sebeple HDP seçmeni kolay kolay bir yere gitmiyor. Zaten 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken gelen ve giden oylar da aslında o geleneksel HDP tabanı değildi. Türk solundan, CHP’den ya da bugüne kadar HDP’ye oy vermemiş muhafazakâr Kürtlerden gelen ödünç oylar, hemen akabinde uyguladığı politikalar ve özellikle terörle ilgili pozisyonunu netleştirememesi sebebiyle geri döndü gitti. Ama onca şeye rağmen yani o hendeklere, çatışmalara, özyönetim ilanlarına rağmen HDP’nin oyu 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giderken baraja inecek seviyede etkilenmedi.

Başka bir alternatif Kürt partisinin olmamasının da etkisi var sanırım?

Mutlaka var tabii. Ama başka partiler kurulmasına rağmen Kürt seçmen itibar etmedi. Yani etnik asabiye çok güçlü bir şey olduğu için başka bir partiye yönelmenin, sonunda Kürt siyasetinin gücünü kıracağını görüyorlar ve seçmen diğer partilere iltifat etmiyor. Bir de aşağıdan gelen sürekli yeni seçmenler söz konusu HDP açısından. Bölgede doğurganlık yüksek olduğu için her sene 1 milyon 200 bin yeni genç seçmenlik hakkı kazanıyor. Bunların önemli bir kısmı yine HDP’ye gidiyor, etnik nedenlerle. Batıda doğurganlık düşük. Benim 1 tane çocuğum var, o da evet bu sene seçmen vasfını kazandı ama o kadar işte. Yani anne baba olarak 2 kişi sadece 1 tane yeni seçmen üretebildi. Güneydoğuda böyle değil. Çok çocuklu aileler var ve her sene yeni seçmenler ekleniyor. Seçmen sayısı aynı ailede 8’e bile çıkabiliyor. PKK ilk çıktığında doğan çocuklar şuan 35 yaş civarındalar. Düşünebiliyor musunuz? PKK propagandası altında siyasal toplumsallaşmasını tamamlamış insanlardan bahsediyoruz. PKK ilk eylemini yaptığında 5 yaşında olan bir çocuk şuan 40 yaşında. Orta yaş kemaline erişmiş insanlar. Dolayısıyla 40 yaşın altında o bölgede doğmuş büyümüş, Kürt kimliğine duyarlı insanların o hareketten kopması çok da kolay bir şey değil. Politikalarını beğenmedim ya da belediyelerdeki hizmetlerini, söylemlerini beğenmedim diye bir yere gitmiyorlar. Bu söylediklerim HDP tabanı için geçerli. Ama muhafazakar Kürtler için durum farklı. Orada şöyle bir matematik var benim gördüğüm: 1 Kasım seçimlerinde Türkiye’de kendini Kürt diye kimliklendiren seçmen sayısı %17, %17.5 civarındadır. Biz yıllardır ölçeriz. Hep bu civarda. 18 de olmaz 15 de olmaz. Etnik olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız diye soruyoruz. Kürt, Türk, Çeçen, Gürcü vb. Kendini Kürt ve Zaza diye tanımlayanların toplamı %17 civarındadır. %17 rakamını baz alalım, %10 HDP’ye oy veriyor.

Dolayısıyla yedi puan kalıyor geriye. Bu yedi puanın %2, %3 arası CHP’ye oy veriyor. Bunlar ileri yaşlarda olan uzun zamandır şehirde yaşayan sol gelenekten gelen seçmenler. Bunlar Kürtçü hareketi desteklemiyorlar ama CHP’ye oy veriyorlar. Kaldı dört puan. Bu da AK Parti’ye gidiyor. Arada Hüdapar var diğer Kürt partileri var ancak bunlar küçük rakamlar olduğu için saymıyorum. Şimdi bu dört puanın önemli bir kısmı -tam oranı kestirmek mümkün değil- neredeyse yarısı belki daha fazlası kollektif oylardır. Kollektif oylardan neyi kast ediyorum? Korucu köylerin oyları, aşiret oyları, cemaat oyları, tarikat oyları ya da adayın akrabalarından, büyük ailelerden gelen oylar. Şimdi bu kollektif oylar her şeyden bağımsız olarak alınan kollektif kararlarla yönlerini belirliyorlar. Yani partilerin takip ettiği politikalardan büyük oranda bağımsız olarak bu oyların yönü belli oluyor. Dolayısıyla %4’ün %2’si zaten oy alınabilecek bir kitle. Geriye çok az bir kitle kalıyor. Yani AK Parti’yi terk etmesi muhtemel oy tabanına baktığınızda çok küçük bir kitle kalıyor. İşte bu kitle içerisinden AK Parti’nin oy kaybetme riski var. Ancak ittifak nedeniyle fazladan alması muhtemel oyların oranına baktığınızda gidecek oylardan çok daha fazla. Gelecek oyların oranı 7, 8 puana kadar çıkabiliyor. Şu an MHPnin oyu 7, 8 puan civarında. Dolayısıyla ittifakla gelecek oylar 7, 8 puana kadar çıkabilecekken gidebilecek oylar -tamamını firesiz alsanız bile- maksimum 2 puanda kalacaktır. Dolayısıyla ben bu önümüzdeki seçimde ittifaktan rahatsız olacak Kürt seçmenin iktidar kompozisyonunu etkileyebilme potansiyelini çok yüksek görmüyorum. Çok etkili olacağını zannetmiyorum. AK Parti açısından bakıldığında bir büyük havuz var bir de küçük havuz var. Büyük havuz mu küçük havuz mu diye sorduğunuzda siyasetçiler daima büyük havuzu tercih eder.