Türkiye ile Almanya ve Hollanda arasında yaklaşık bir yıldır devam eden sıkıntılı diplomatik süreç, yeni haftadan itibaren iyileşme yolunda önemli bir ivme kazanacak.

Yusuf Özkan'ın BBC Türkçe'de yer alan haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 28 Eylül Cuma günü Berlin'e yapacağı ziyaret, iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olacak.

Mart 2017'den bu yana kriz içinde bulunan Türkiye - Hollanda ilişkileri de, Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli'nin önümüzdeki hafta resmen göreve başlaması ile yumuşama eğilimine girecek.

Hollanda ve Almanya'nın Türk hükümet üyelerine siyasi propaganda izni vermemesi ile başlayan gerilim, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her iki ülkeyi de "Nazi artığı ve faşistlikle" suçlayan açıklamaları üzerine krize dönüştü.

Türkiye'nin aralarında gazetecilerin de bulunduğu bazı Alman vatandaşlarını gözaltına alması üzerine, Berlin - Ankara hattında ilişkiler en alt düzeye indi.

Hollanda, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'yı, "istenmeyen kişi" ilan ederek, polis zoruyla sınır dışına çıkarılmasını istedi. Bunun üzerine Ankara, Hollanda hükümetini "özür dilemeye" çağırdı.

Ancak Lahey yönetimi, özür dilemeyi reddeti. Buna rağmen iki ülke dışişleri bakanları, perde arkasında ilişkilerin normalleştirilmesi için çaba harcadı.

Hollanda'nın özür dilememesine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, neden Berlin ve Lahey'le yakınlaşma gereği duydu?

"GÜÇLÜ KARŞILIKLI ÇIKAR"

Hollanda'da yayınlanan Nu.nl adlı haber portalı, bu sorunun yanıtını araştırdı. Leiden Üniversitesi Türkoloji bölümü öğretim üyesi Petra de Bruijn'a göre, Türkiye ile Almanya ve Hollanda arasındaki soğukluk uzun süre devam edemez. Çünkü, tarafların birbirleriyle çok güçlü karşılıklı çıkarları var.

De Bruijn, Hollanda ve Türkiye'nin sorunu bir süre zamana bırakıp soğuttuğunu belirterek, "Uluslararası politikanın işleyişi bu şekilde. Zaman geçti ve sorun unutuldu. İki taraf da gururundan ödün vermeden ilişkilerini geliştirebilir" dedi.

De Bruijn'in işaret ettiği "güçlü çıkarlar" özellikle ekonomik alanda ön plana çıkıyor. Hem Almanya hem de Hollanda ile yaşanan kriz, bu ülkelerle var olan güçlü ticari ilişkileri gölgeleyemedi

Almanya ile Türkiye arasında 2017'deki ticaret hacmi 37 milyar euro. Bunun yanısıra, Almanya'da yaşayan 3,5 milyon Türkiye kökenli göçmen, bu ülke nüfusunun yüzde 4'ünü oluşturuyor.

Hollanda ise, Türkiye'deki en büyük dış yatırımcı ülke. Hollanda, Türkiye'de ikinci sıradaki girişimci ülke olan İngiltere'nin iki katı yatırım oranına sahip. Ticaret hacmi, 20 milyar Euro'nun üzerinde.

"TRUMP'LA KRİZ TÜRKİYE'Yİ AB'YE İTTİ" 

Türkiye uzmanı gazeteci Sinan Can, ABD Başkanı Donald Trump'ın "rahip krizi" sonrası Ankara'yı, Avrupa Birliği'nin (AB) kucağına ittiği görüşünde.

Dövizdeki kur artışı ve ekonomik çalkantı ile mücadele eden Erdoğan, ABD ile yaşanan gerilim sonrası bir anlamda Avrupa ile iyi ilişkilere mecbur kaldı.

Sinan Can'a göre, Rusya ile ilişkiler, Türk ekonomisini rahatlatacak boyutta değil. Almanya'nın lira krizinde Ankara'nın yanında olduğu yönündeki mesajları, ilişkilerin gelişmesinde etkili oldu.

Can'a göre bir başka önemli etken ise, mülteci krizi ve Türkiye ile yapılan mültecilerin geri kabulü anlaşması. Hollandalı gazeteci, son 100 yıldan bu yana Türkiye'nin Avrupa'ya karşı ilk kez bu kadar güçlü bir koza sahip olduğuna işaret ediyor.

Erdoğan'ın Batı'ya yönelik, "Gerekirse sınırları açarım" sözlerini anımsatan Can, bunun Avrupa açısından çok büyük bir sorun yaratacağının altını çizdi.

Petra de Bruijn da, AB'nin Türkiye ile mülteci anlaşmasını sürdürmek zorunda olduğunu vurgulayarak, Suriye ordusunun İdlib'e yönelik olası operasyonu sonrası yeni bir göç dalgasının yaşanabileceğini söyledi.

İdlib'den kaçacak insanların bir bölümünün Avrupa'ya gitmek isteyeceğini belirten Hollandalı akademisyen, bu nedenle Türkiye'nin rolünün önemine dikkati çekti.

Hollandalı yorumculara göre, iç politikada seçmene yönelik sert mesajlar verilse de, Türkiye ile Hollanda ve Almanya gibi ülkelerin birbirlerine ihtiyacı var. Bu nedenle Türkiye - AB ilişkilerinin istikrara kavuşması şart. Bu nedenle Avrupa kamuoyunda Erdoğan elinden gelenin en iyisini ortaya koyacağı beklentisi hâkim.