Her hafta avukatları aracılığıyla açıklama yapan Öcalan içeride bir heyetle görüştüğünü iddia ediyor. Önemli aşamalar kaydedildiği, protokoller ortaya çıktığı, Barış Konseyi’nin kurulacağı söyleniyor.

Kamuoyunda her şey konuşulup tartışılıyorken, raporlar, çözüm önerileri uçuşuyorken, tam herkes ‘çözüme çok yakınız’ hissinde iken, herkes barış için tüm taraflara kredi tanıyıp, yapıcı, tahrikten uzak bir dil arayışında iken, meclisteki bileşim yeni umutlar yaratabilecekken yine kan ve çatışma görüntülerinin kara bulutları göz gözü görmez hale getirdi…

Neler olduğunu, neden olduğunu anlayabilmek için savaşın önemli aktörlerinden PKK’nin kurucu kadrolarından Cemil Bayık’ın açıklamalarına göz atalım…

Cemil Bayık ANF’ye son gelişmeleri değerlendirdi:

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, Erdoğan’ın “Kimse bizden iyi niyet beklemesin” sözünü açıklığa kavuşturmasını ve devletin Öcalan’ın sunduğu bütün protokolleri kabul etmesini istedi.

“Devletin kabul ettiği protokolün de ne zaman hayata geçeceği belli değil, şimdi mi, bir yıl sonra mı bilinmiyor. Devlet bu konuda hiçbir şey söylemiyor ve sadece kabul etmiş” diyen Bayık, YSK’nin bağımsız adayları veto etme kararıyla yeni bir tasfiye planının devreye konulduğunu iddia ederek, AKP’nin amacının Emek, Barış ve Özgürlük Bloğu’nu meclis dışı bırakarak istediği anayasayı getirmek olduğunu söyledi.

Bayık, Kürt sorununda gelinen son aşamayı, Erdoğan’ın çıkışları ve demokratik özerklik ilanı konularında açıklamalarda bulundu.

- Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi ile Emek, Barış ve Özgürlük Bloğu milletvekillerinin cezaevinden bırakılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçimden önce YSK, bazı isimlerin adaylıklarına izin vermedi. Devlet, bununla Kürt özgürlük mücadelesini engellemek ve onları seçim dışına bırakmak istedi. Çünkü AKP’nin bazı hedefleri vardı ve onları hayata geçirmek istiyordu. AKP’nin niyeti başkanlık sistemine geçmek ve Erdoğan’ı da Türkiye’nin başına getirmekti. Bu sistemi kurmak için de sadece AKP ve CHP’yi mecliste bırakmak gerekiyordu. Bunun için de emek, demokrasi cephesi ile Kürdistan’daki özgürlük hareketini zayıf bırakmak, MHP’yi de barajın altına düşürmek gerekiyordu. AKP ve Tayyip Erdoğan ise özgürlük hareketine, BDP ve bloğa saldırmaya başladı, ırkçı söylemler kullanmaya başladı. Kürt düşmanlığını artırmak ve MHP’yi de zayıflatmak istiyorlardı. Amaç ise anayasayı istedikleri gibi yapmak, bütün Türkiye’yi ele geçirmekti. Tüm bunların temelinde de özgürlük hareketini tasfiye etme yatıyordu. Bunu YSK’nin eliyle yapmak istediler. Ancak Kürtler ile demokrat kesimlerin tavırları karşısında müdahale durduruldu.

‘BLOĞU PARÇALAMAK İSTEDİLER’

Seçimler yapılıp, blok başarılı olunca da seçim öncesinde gerçekleştirmek istenen planı yine YSK’nın eliyle hayata geçirmek istediler ve Hatip Dicle’nin vekilliğini düşürdüler. Böyle bir girişimdeki amaç; bloğun meclisteki gücünü azaltmaktı. Önce bloğu zayıflatmak istediler, ancak blok başarılı olunca parçalamak istediler. Zihinlerinde hala Kürtleri inkar politikaları var ve hedefleri Kürtlerin güç olmalarını engellemek. Blok, Türkiye halkları arasında yeni bir umut yarattı. Yıllardır Türkiye’deki bütün halkları Kürtlere karşı düşman yapmak için bir strateji yürüttüler. Niyetleri PKK’yi sadece Kürdistan’da bırakıp, Türkiye’yi girmesini engellemekti. Ancak bloğun başarısıyla bu strateji darbe aldı. Yani hem seçimden önce hem de seçimden sonraki girişimlerin amacı PKK’yi tasfiye etmeye yönelikti.

- CHP, vekilleri serbest bırakılmayana kadar yemin etmeme kararı almıştı. Fakat AKP’nin sözlerine rağmen CHP’nin geri adım atması karşısında neler söylüyorsunuz?

AKP, CHP ile BDP’nin iradesini kırmak için bir strateji yürütüyor. Çünkü seçimlerde istedikleri sonucu elde edemediler. AKP, anayasayı tek başına hazırlamak istiyordu. Seçimde yapmak istediklerini bu kez farklı şekilde uygulamak istediler. Niyetleri anayasayı istedikleri şekilde yapmak ve CHP’yi de buna ortak yapmaktı. Bu anayasa da Kürt halkını ve özgürlük hareketini imhaya yönelikti.

CHP gibi blok ve BDP’nin de iradesini kırmak, etkisiz hale getirmek ve teslim almak istiyorlar. Eğer bunu gerçekleştirlerse AKP’nin anayasası da başaralı olacak. Erdoğan’ın tehditlerinin nedeni de buydu; hedeflerini onlara kabul ettirmek. CHP’nin amacı ise her iki vekillerinin cezaevinden serbest bırakılmasıydı. Ayrıca AKP, CHP’yi de PKK’yi imha stratejisi ile anayasa yapma sürecine ortak etmekti. Sonuçta CHP teslim oldu ve şartlarını kabul etti.

‘BDP VE BLOĞU MECLİS DIŞINA BIRAKMAK İSTİYORLAR’

BDP ve bloğu da CHP gibi yapmak istiyorlar. Fakat blok ve BDP onurunu koruyor. Amaçları sadece vekillerin serbest bırakılması değil. Kendileri de açıkladı; CHP’den farklı bir tavıra sahipler ve AKP’nin siyasetine karşılar. AKP, BDP’yi de CHP gibi yapamayacağını, onu da peşinden sürükleyemeyeceğini anladığında bu kez BDP’yi meclis dışında bırakmak istediler.

- Öcalan görüşmelerinde devletin Barış Konseyi’ni kabul ettiğini söyledi. Peki Barış Konseyi’nin işlevi nedir?

Apo ve KCK; Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek istiyor, bu amaç için çalışıyor. Ancak devlet ve AKP halkı kandırmak ve hareketi tasfiye etmek istiyor. Ayrıca özgürlük hareketini oyalamak istiyorlar. Ne AKP ve ne de devlet Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmek istiyor. Tamamıyla tasfiyenin peşindeler. Çünkü zihinlerinde imha var. İmha etmenin yeni metotlarını bulmak için de taktiklerini değiştiriyorlar ve görüşmeler gerçekleştiriyorlar.

Bu durumu herkes anladı. Herkes bu politika, taktiklerden ve oyalamaktan vazgeçin diyor. Apo 1993 yılından bu yana bütün zor koşullara rağmen devletin zihniyetini değiştirmek, imhadan vazgeçirmek, Kürtlerin dil ve kültürlerini kabul ettirmek için çalıştı. Bu temelde Önder Apo, son görüşmelerinde devlete bir protokol sundu. Eğer protokol kabul edilirse, işte o zaman müzakereler başlayacak, bu şekilde biz de eylemsizlik kararımızı sürdürebiliriz. Protokolün kabul edilmemesi ise devletin imhada ısrardır ve biz de kendimizi koruyacağız. Bunu onurumuz için yapacağız.

Önder Apo devletin bir protokol kabul ettiğini ve bunun da barış konseyinin kurulması olduğunu söyledi. Bu sadece bir protokoldü. Diğerleri de var, bunlardan biri de Anayasa Komisyonu’nun kurulmasıydı. Söz konusu komisyon, anayasa çerçevesinde Kürt sorununun çözülmesi için çaba sarf edecekti. Diğeri de güvenlik komisyonun kurulmasına yönelikti. Bu komisyon da ateşkesin çift taraflı olması ve savaşın tamamen bitirilmesi, operasyonların son bulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması için çalışacaktı.

PRATİK ADIMLAR ATILMALI

Devletin kabul ettiği protokolün de ne zaman hayata geçeceği belli değil, şimdi mi, bir yıl sonra mı bilinmiyor. Devlet bu konuda hiçbir şey söylemiyor ve sadece kabul etmiş. Bu da kandırmaca ve taktiktir. Bu şekilde PKK’nin önüne geçmek ve yavaş yavaş bitirmek istiyorlar. Diğer protokollerin de kabul edilmesi gerekiyordu. Ayrıca kabul edilenin de ne zaman pratiğe geçirileceği belirtilmeli. Hiçbir tarih verilmemiş. Kabul edilmesi tek başına devletin imhadan vazgeçtiği anlamına gelmez. Pratik adımlar atılmadığı sürece de boştur. Devlet de pratik adımlar atmıyor, çünkü imha politikasından vazgeçmek istemiyor. Hiç kimse kendisini kandırmasın, halkımız bu konuda duyarlı olmalı; bunlar taktik ve oyalamadır. Önderimizi, hareketimizi ve halkımızı oyalamak istiyorlar. Halkımız onuruna sahip çıkmalıdır.

‘ERDOĞAN, ABD İLE İTTİFAK KURDU’

- Devlet bir yandan Barış Konseyi’nin kurulmasını öngören protokolü kabul ederken, diğer yandan da Kürdistan’da askeri ve siyasi operasyonlarını genişleterek sürdürüyor. Bu durum sizce ne anlamına geliyor?

Aylardır eylemsizlik kararımızı sürdürdüğümüzü herkes biliyor. Eylemsizlik sürecinde 50’ye yakın gerilla şehit düştü. Hiçbir zaman operasyonlar da durmadı. Hatta operasyonlar gittikçe de genişledi. Siyasi alanda da faaliyet yürütenler siyasi operasyonlar çerçevesinde tutuklandılar. Gerillaya karşı da operasyonlar sürdü ve çoğu zaman gerillalar gruplar halinde hayatını kaybetti. Eğer Kürt sorununu çözmek için niyetleri olsaydı, o zaman operasyonları durdururlardı. Operasyonların yanı sıra ABD ile ittifak kurdular. Türkiye bir yandan Kürtlere ve PKK’ye karşı siyasi soykırım ve imhayı sürdürecek, diğer yandan da ABD ve modern kapitalizmin temsilcileri Türkiye’nin bu tavrına sessiz kalacaktı. Hatta bu konuda Türkiye’ye yardım edecekler. Ayrıca Türkiye ise Ortadoğu’da ABD, Fransa, Almanya, İsrail ve İngiltere’nin hizmetine girecek. Bu ittifaktan sonra Erdoğan ‘Kürt sorunu yoktur’ dedi, çünkü Kürtleri imha etmek istiyor. Bundan önce Kürtleri tasfiye edemezdi. Ancak bu ittifaktan güç aldıktan sonra, imha için yeniden hazırlık yaptı. Gerilla ve halka yönelik operasyonlar da bu yüzden arttı.

- HPG’nin eylemsizlik kararı gereği savunma durumunda olmasına rağmen onlarca gerilla hayatını kaybetti ve hiç kimse bu duruma dikkat çekmedi. Ancak Silvan’da 13 askerin öldürülmesi sırasında deyim yerindeyse kıyamet koptu. Bu çifte standart için neler söyleyeceksiniz?


- Hiç kimse ‘PKK ve Önder Apo Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesini istemelerine rağmen bu operasyonlar neden sürüyor?’ demedi. Bu duruma hiç kimse karşı çıkmadı. Hatta bazıları ‘gerillayı öldürmek ve siyasileri hapse tıkmak doğru bir tavırdır’ dedi. Sadece onurlu bir kesim buna karşı çıktı. Ayrıca bazı Türk solcuları da bunu eleştirdi, fakat sesleri çok cılız çıktı. Yine bu kesim de AKP ve Fethullahçılar tarafından tehdit ediliyordu.

‘GERİLLANIN ÜSTÜNE GİDİYORLAR’

Son operasyonda da benzer bir durum yaşandı. Türk ordusu gerillaya karşı operasyona başlamış, gerillanın üstüne gidiyordu. Gerilla da operasyonun sonucunda askere ateş açmıştır. Şimdi ‘Neden PKK saldırdı?’ diyorlar. ‘Askerlerimiz öldürüldü, PKK’nin kökünü kazımalıyız, Öcalan ve Kürtlerle anlaşma yapmamalıyız’ diyorlar. Psikolojik bir savaş yürütüp BDP, PKK ve Önder Apo’yu hedef haline getiriyorlar. Bu sömürgecilik mantığıdır, ‘devlet ne söylerse doğrudur’ anlayışıdır. Hem operasyon yapacaksın hem de ‘gerilla niye saldırılar karşısında kendini koruyor?’ diyeceksin. Bu durum da sömürge mantığıdır; onlara göre hiç kimse onlara baş kaldırmamalı, onurunu korumamalı. Onlara göre Kürt halkı diline ve kültürüne sahip çıkmamalı. Onlara göre; devlet ne yapsa yeridir, doğrudur, PKK, halk ve Önder Apo da ne yapsa yanlıştır. Ancak Kürt halkı bunu kabul etmeyecektir, özgürlüğüne ve onuruna sahip çıkacaktır, zaten devlet de bunu suç olarak kabul ediyor.

“ERDOĞAN ‘İYİ NİYET’ DERKEN NEYİ KAST EDİYOR?”

Zaten Erdoğan da ‘bizim tavrımız farklı olacak, hiç kimse bizden iyi niyet beklemesin’ diyordu. Peki iyi niyet nerde? İyi niyet, cezaevlerini doldurmak, 50 gerillanın hayatına mal olan operasyonlar mı yapmaktır? Bu şahadetlerin hepsi bahar ayında yaşanmış. Hiçbir eylem yapmamışız. Eğer bunlar iyi niyetse, peki kötü niyeti nedir? Şimdiye kadarki ölüm ve tutuklamaları yetersiz mi görüyor? Bu yüzden Kürt halkı ve demokratik kesimler operasyonlara karşı daha güçlü bir tavır göstermeli.

“ESİR ASKERLERİ ÖLDÜRÜP PKK’NİN ÜSTÜNE ATMAK İSTİYORLAR”

- Gerillanın Diyarbakır’da esir aldığı 2 asker için de devlet hiçbir girişimde bulunmadı. Hatta HPG, bölgedeki operasyonlarla can güvenliklerinin tehlikeye girdiğini açıkladı. Bu askerlerin durumu nasıl olacak?

- Türk devleti ve AKP için insan hayatının hiçbir önemi yok. Eğer insan hayatı değerli olsaydı, harekete geçerlerdi. Şimdi iki asker ve bir sağlık teknisyeni gerillanın elindedir ve şimdiye kadar bunlar için bir şeyler yapılmalıydı. Operasyonlar yapılmamalıydı, hatta serbest bırakılmaları için bazı sivil kurumları devreye sokmalıydı. Gerçi bazı kuruluşlar böyle bir şeye hazır olduklarını açıkladılar. Fakat devlet böyle bir şey yapmadı, üstelik operasyonlarını artırdı.

Şimdi askerlerin yerini tespit edip, onları imha etmek istiyorlar. Hatta onları öldürebilseler PKK’nin üstüne de atmak isteyecekler. Yani imha ve soykırımla sorunu çözmek istiyorlar. Silvan’da öldürülen askerler ve şehit düşen gerillalar da böyle bir operasyonun sonucunda hayatlarını kaybettiler. Devlet kendini çok büyük görüyor ve ‘gerilla nasıl iki askerimizi öldürebilir’ diyor. Kürtler ne yapsalar da, devlet kabul etmeyecek. Bu yüzden de operasyonları genişletiyorlar. İnsan hayatına değer vermeyenler sorunları da çözemezler. Bütün demokratik ve onurlu çevreler bu durumu iyi görmeli.

Bütün demokratlar ve liberaller de şunu iyi görmeliler; Türk devletinin yürüttüğü siyaset sadece Kürtlere karşı değil, aynı zamanda onlara da karşı, bu durum Türkiye’nin ölümü anlamına da geliyor. Eğer Kürtlerin ve Türklerin birlikte yaşamalarını istiyorlarsa, buna karşı çıkmalıdırlar. Şayet buna karşı çıksalar sorun çözülecek. Bu siyaset yıkımı getiriyor, imha ve inkar üzerine birlik inşa edilmez. Türkiye’de kardeşlik Kürtlerin kimliği ve değerlerinin kabul edildiği zaman gerçekleşir.

‘KÜRTLER ONURSUZLUĞU KABUL ETMEZLER’

Silvan’daki veya Güney Kürdistan’daki operasyonlar hiçbir sorunu çözmez. Bu ilk değil, daha önce de bütün teknik destek ve ABD ile İsrail’in yardımını aldılar. Sorun böyle çözülmedi ve gittikçe de derinleşti. Bundan dolayı bütün demokratlar ve liberaller bu duruma karşı çıkmalı, Türk devletine baskı yapmalıdırlar. Şimdi Kürtler demokratik özerklik ilan ettiler, Kürtlere bu konuda da destek vermelidirler. AKP hükümeti ve Türk devleti Kürtlere baskı ve soykırımını artırdığı sürece Kürtler de buna karşı direnişlerini daha da geliştirecek. Kürtler teslim olmaz. Kürtler özgür olmaya karar vermişler. Ancak Türkiye’de Kürtler linç edilmeye başlandı. Bu durum bütün Türkiye’ye karşı aslında.

Kürtlerin linçi Türklerin de linçi anlamına geliyor. Türk halkı sömürgeciliğin ve faşizmin hizmetine girmemeli. Türkiye’deki bütün sorunların kaynağı bu kirli siyasettir. Eğer ekonomi, siyasi ve kültürel alanda gelişme kat etmek istiyorlarsa önce devletin bu siyasetine karşı çıkmalılar. AKP, daha öncekilerin yaptıklarını tekrar etmek istiyor. Bu yüzden de diğerlerinin başına gelen AKP’nin de başına gelecek.

‘DEMOKRATİK ÖZERKLİK TARİHİ BİR ADIMDIR’

- Demokratik özerkliğin ilan edilmesi için neler söyleyeceksiniz? Demokratik özerklik neyi amaçlıyor?

Demokratik özerklik Kürtlerin en doğal hakkıdır, hatta gerçekleştirilmesi ve korunması bütün Kürtler için bir görevdir. İlan edilmesi de tarihi bir adımdır. Demokratik özerklik sadece Kürtler için değil, aynı zamanda bütün Türkiye ve Ortadoğu halkları için ilan edildi. Demokratik özerkliğin ilanı halkların birlikte yaşaması anlamına geliyor. Bütün farklı kültürlerin, mezheplerin ve dillerin birlikte yaşamasıdır. Peki kim buna karşı çıkabilir? Buna karşı çıkan halkların kardeşliğine ve insanlığa da karşı çıkıyor demektir. Buna karşı çıkan kaybedecektir, çünkü haksızdır. Sorunun barışçıl yollarla çözülmesini isteyenler demokratik özerkliğe destek vermelidirler. Özerklik bütün Türkiye halkları içindir. İnkar ve imha yerine özgür ve demokratik birlikteliği kurmaktır. Bu durum aynı zamanda Türkiye’de yaşayan halklar ile Ortadoğu’daki halkların birlikteliğini de güçlendirmektir.

Kürt halkı da demokratik özerkliğin hayata geçirilmesi için girişimlerde bulunmalı. Çünkü Kürtler özerkliği geliştirdikleri sürece kendilerini de koruyacaklar. Ayrıca Türkiye halkları da Kürtlerin bu adamını desteklemeli ve ‘bu sizin hakkınızdır’ demeli. Bu temelde bütün kültürler ve halklar birlikte yaşayacaklar, biri diğerinin üzeride üstünlük sağlamayacaktır. Özgürlük, birliktelik ve demokrasi darbe almamalıdır. Bu şekilde devlet de oligarşi yapısından çıkıp demokratik bir cumhuriyete dönüşecektir. Zengin bir ülke ortaya çıkacaktır. Türkiye bölge halkları için de bir proje olacak.

Şimdi İngiltere ve ABD Türkiye’yi örnek bir proje olarak gösteriyorlar. Bu projeyle bölge halklarını kontrollerine alıp köleleştirmek istiyorlar. Niyetleri Türkiye’yi onlar için de örnek göstermek. Türkiye, ölüm, katliam ve tutuklamalarla nasıl örnek olacak? Şayet Türkiye’de demokrasi gerçekleşirse işte o zaman Türkiye örnek olabilir. Türkiye, Kürtlere karşı inkar ve imha politikasını yürütüyor. Ancak Türkiye’de demokratik özerklik kabul edilirse, işte o zaman Türkiye’yi örnek alabilirler.

Kürtler, demokratik özerkliği sadece kendileri için değil, Türkiye’deki bütün halklar için ilan etti. Kürtler, Türkiye’de demokrasinin motoru oluyorlar. Demokratik özerkliğin ilanını üstlenerek ve hayata geçirerek Türkiye’yi demokrasiye götürüyor, Türkiye’nin ayıplarını ortadan kaldırıyor. Şu anki anayasa iflas etmiş durumda. Türkiye, demokratik özerklik temelinde anayasayı değiştirebilir. Yani demokratik özerklik, sivil ve demokratik bir anayasaya da hizmet ediyor. Herkes bu durumu böyle anlamalı; demokratik bir anayasanın yolu demokratik özerklikten geçer.

- AKP ve iktidar yanlısı basının demokratik özerklik konusundaki tavrını neye bağlıyorsunuz?

Şimdi AKP ve Türk devleti bütün kurum ile sivil örgütlemeleriyle demokratik özerkliğe saldırı yapıyorlar. Faşizmi geliştirmek istiyorlar. Amaçları ise demokratik özerklik ilanını boşa çıkartmak ve Kürt halkının iradesini kırmak, Kürtleri teslim almaktır. Şayet teslimiyet olmazsa, katliam var. Böylesi girişimler Türkiye’ye hizmet etmez, Kürtleri ve Türkleri birbirinden uzaklaştırır. Kürtler hiçbir zaman köleliği kabul etmezler. Kürtler AKP ve devletin kölesi değiller. Kürtler artık ‘ya irademle ve özgür yaşayacağım, ya da yaşamayacağım’ diyor. Herkes bunu böyle anlamalı ve Kürtlere karşı yanlış tavırlar içerisinde olmamalı.

‘ERDOĞAN DEMAGOJİ YAPIYOR’

Kürt sorununun çözümünü esas alan biri nasıl ‘tek devlet, tek dil ve tek bayrak’ diyecek? Bu söylemin Kürt sorunu ve demokrasiyle ne ilişkisi var? Erdoğan sürekli çıkıp ‘biz inkarı ve asimilasyonu ortadan kaldırdık’ diyor. Bunu söylemeye utanmıyor mu? İnkarı ve asimilasyonu nasıl ortadan kaldırdın? Kürtler kendi dilleriyle eğitim görebiliyor mu? Kürtler kültürlerini geliştirebiliyor mu? Kürdistan’ın doğasını ve kültürü barajlarla sular altına gömüyorsun. Basının her gün Kürtleri inkar ediyor. Her gün Kürtlere ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım” andını söylettiriyorsun, bu andı söylemeyenleri okula almıyorsun. Bir de çıkıp ‘inkara son verdik’ diyorsun. Tüm bunlar yalan ve demagojiden ibaret.

Kürtler artık çok iyi anlıyor, Kürtleri artık demagoji ile kandıramazsın. Bu yüzden de inkar ve soykırım politikasını sürdürüyorsun. Bütün söylemler ve açıklamalar bunun işaretidir. Bu durumu gören Kürtler de buna karşı demokratik özerklik ilan ettiler.