Aydın Engin, AKP'nin Suriye politikasını eleştirdi. Suriye konusunda barışçıl bir yolun izlenebileceğini savunan Engin, “Suriye’den her akşam üstüne bayrak örtülmüş ve acılı anneleri, eşleri, yavukluları, çocukları gözyaşlarına boğan tabutlar gelmeden bu dış politika çizgisi benimsenemez miydi?” dedi. 

Aydın Engin'in Cumhuriyet'te,  “Sorulacak: Peki bu kadar kan, bu kadar yıkım niyeydi?” başlığıyla yayınlanan yazısı şöyle: 

Suriye’den, Suriye’nin geleceğinin şekillenmesinden söz edeceğim. Hemen itiraz etmeyin... Bu mesleğin her alanında at koşturup kalem gezdirdim ama dış politikaya hiç bulaşmadım. Bugün de bulaşacak değilim. Haddimi ve bilgimin sınırlarını iyi kötü bilirim. 

Ancak kabul edin ki uzun, hem de epey uzun süredir Suriye, Türkiye için bir “dış politika sorunu” değil. 

Bildiklerinizi yinelemeyeceğim. 

“Kıymetli kardeşim, aile dostum Esad”dan yola çıkıp “Altı ayda BAAS rejimini devirir, Şam’da Emevi Camii’nde cuma namazı kılarız”a birkaç ay içinde gelinmesi hepimizin belleğinde pek taze. 
Daha birkaç ay önce “Esad rejimini devirmek için silahlı kuvvetlerimizi oraya yolladık” naralanması da unutulmadı. 

Sonra... 

Sonra Putin’le sarmaş dolaş olundu; Şanghay Beşlisi’nin kapısı çalındı; Esad rejiminin meşruiyeti “Seküler bir Cumhuriyet” vurgusu eşliğinde kabul edildi; Fırat Kalkanı adı takılan sınır ötesi askeri harekâtın Suriye Kürtlerinin Afrin ve Kobane kantonlarının birleşmesinin önüne geçme hedefi, el çabukluğu marifetiyle “Suriye’deki IŞİD varlığının yok edilmesi” hedefiyle değiştiriliverdi. 

Ve birkaç gün önce Cumhurbaşkanı’nın “baş” danışmanlarından İlnur Çevik New York Times’e konuştu: 

“Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusunda  bir Kürt kantonunu tolere edebilir.” 

Durun, hemen “Vay be” demeyin. Devamı da var: 

PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem.” 

Başdanışmandan al haberi. Herhalde Tayyip Erdoğan’ın haberi, rızası, onayı olmadan bir danışman, hele hele bir başdanışman bu cümleleri kuramaz. 

Demek ki artık Emevi Camii’nde “Suriye fatihi Tayyip Erdoğan” olarak değil, “Esad’ın gönülsüz, isteksiz, burnu sürtülmüş dostu Tayyip Erdoğan” olarak cuma namazı kılınacak. 

Ne diyelim, Allah kabul etsin...

***
Kabul eder mi, etmez mi bilemem. Allah’ın işine karışmam. 

Ancak bizlerin, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bizlerin kısa, yalın soruları var ve o soruların cevapsız kalmasını kabul etmeyiz, edemeyiz... 

Egemen bir ülkenin, rejimi ne kadar berbat olursa olsun egemen bir ülkenin içişlerine böylesine silahlı birlikler, tank, top yollayacak kadar karışmaya varan bir dış politika çizgisinin sorumlusu kimdir? 

Ve en yakıcı soru: 

PYD’nin meşruluğunu, varlığını kabul edip Suriye sınırı boyunca uzanan Kürt bölgelerinde “tolere edilebilecek” bir tercihe geliniyor. Ardından “Türkiye ile muhteşem ilişkileri” olan “Barzani modeli” örnek gösteriliyor. 

Bu gelişme, Suriye politikasında bu köklü dönüşüm bir yurttaş olarak beni sevindiriyor. Bir gazeteci olarak “Doğru olan buydu” dedirtiyor. 

Sonra da sordurtuyor: Buraya barışçıl bir yol izlenerek gelinemez miydi? Suriye’nin kuzeyinde, sınır boyunca uzanan Kürtler, hani “Tavukları tavuklarımıza karışan, kız alıp verdiğimiz” Kürtler düşman değil, sınırın güvenliğini daha da pekiştirecek dostlar olarak görülemez miydi?

Ülkemizin Güneydoğusu’nda onlarca kent, kasaba, köy haritadan kazınmacasına yıkılmadan bu adımlar atılamaz mıydı? 

Ve... 

Ve Suriye’den her akşam üstüne bayrak örtülmüş ve acılı anneleri, eşleri, yavukluları, çocukları gözyaşlarına boğan tabutlar gelmeden bu dış politika çizgisi benimsenemez miydi? 

O anneler, eşler, yavuklular, çocuklar ve yürekleri onlarla çarpan vicdanlı yurttaşlar bu acının, bu ayıbın hesabını sormayacaklar mı?