EZGİ BAŞARAN / RADİKAL / Fotoğraf: VOLKAN YILDIRIM

 

KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi: Seçimden sonra iş çığrından çıktı. Olur olmaz insanlar KCK bahanesiyle hapse atıldı. Devletin şunu bilmesi lazım. Bir Kürt'e yapılan haksızlık, en azından yüzlerce insanda devlet nefreti yaratır.

 

NİYE
Bağımsız Emek Platformu listesiyle Meclis’e giren KADEP milletvekili ve genel başkanı Şerafettin Elçi, Kürt siyasetinin saygın ve kadim bir ismi. Çizgisi aynıdır: Şiddetten ve PKK’dan uzaktır, çözüm olarak federasyon sistemini benimser. Siyasi ömrünü Kürt hakları mücadelesine vermiştir. 1979’da ilk kez ‘Kürtler vardır’ dediği günden bu yana neler değişti, her yönüyle konuştum. Ağır rahatsızlığına rağmen bana vakit ayırdığı için teşekkürü borç bilirim.

Silah hâlâ Kürtlerin güvencesi mi?
Güvence olarak bir fetişizme dönüştürülmemeli ama zorunluysa elbette insanların haklarını savunmak için toplumların direnme hakkı var.
Kürtler istekli ve gönüllü olarak silaha başvurmadılar. Hayatı boyunca kesinlikle silaha yanaşmayan, şiddetten uzak duran bazı insanlar sadece görüşlerini açıkladı diye senelerce cezaevinde kaldılar. 

Siz onlardan birisiniz zaten…
Tabii. 1979’da bakanken, “Kürtler vardır, ben de Kürt’üm” dedim diye 2 yıl 3 ay hapis yatmış bir insanım. Sadece bir sosyolojik realiteyi ortaya koydum diye yer yerinden oynadı.
Böyle bir ortamda siz, “İnsanlar niye silaha sarılıyor, dağa çıkıyor” diyemezsiniz. Ben parti ve kişi olarak şiddeti dışladım hep ama silahlı mücadele olmasaydı Kürtlerin Türkiye’nin gündemine oturması, Kürtlüğün konuşulabilir düzeye gelmesi mümkün olmazdı.
Kaç kez bu silahlı örgüt ateşkes ilan etti. Eğer devletin bu sorunu silahsız çözmek gibi bir arzusu olsaydı o dönemleri kullanırdı. Aksine bakıyorsun, o dönemlerde Kürt meselesi sanki sümenaltı ediliyor. Ne zaman ki silah parlıyor, konu yeniden gündeme geliyor. O yüzden bu algılama Kürtlerde çok yaygın. 

‘SİLAHLI MÜCADELE OLMASA...’
Hangi algılama?
“Silahlı mücadele olmasaydı, Kürt sorunu Türkiye’nin ve dünyanın gündemine oturmazdı” çok yaygın bir kanaattir. Şimdi hem iktidarın hem bizlerin amacı bu kanaati değiştirmek. Fakat bu devletin bugüne kadar ısrar ettiği yöntemlerle mümkün olmaz. 

Devletin zihniyetinde buna imkân verecek hiç bir değişiklik olmadı mı?
Eskiden meseleye eşkıyaları dağdan indirme olarak bakılıyordu. Sonra ‘bölücülük faaliyetlerini önleme’ oldu. Şimdi de terörizm bahanesiyle, hiç alakası olmayan insanları hapse atıyorlar, engelliyorlar. 

KCK’dan mı söz ediyorsunuz?
Yalnız o değil. Mesela ben… Siyasi hayatım boyunca terörizme karşı olan ben, milletvekili olmama rağmen terörist sıfatıyla hâlâ yargılanıyorum. Benim gibi binlerce insan var. KCK’ye gelirsek… Devlet bu sorunu çözmekte kararlı ve iyi niyetliyse KCK olayına biraz müsamaha göstermesi lazım. 

Devlet içinde paralel başka bir yapılanmaya nasıl göz yumalım diyor devlet ama?
Biz ne diyoruz? Kürtlük mücadelesi silahlı alandan sivil alana kaysın. Elbette devlet başka bir benzer yapılanmaya izin vermez, o ayrı bir konu. Ama bir sivilleşmeye doğru yöneliş varsa, belli bir süre göz yumulmalı. Nitekim devlet göz yumdu. KCK yapılanmasını 4 yıldan beri biliyordu. 

Sonra ne oldu?
Bilmiyorum artık. Seçimden sonra iş olabildiğince rayından çıktı. Değdin-değmedin kabilinden, olur olmaz insanlar KCK operasyonu bahanesiyle hapse atıldı. Hiç şüphen olmasın ki tutuklananların çoğunun KCK’yle alakası yoktur.
Devletin bir şeyi bilmesi lazım: Bir Kürt’e yapılan haksızlık, en azından yüzlerce insanda devlet nefretinin gelişmesine sebep olur. 

Kürtlerde Türk nefreti var mı?
Halen oluşmuş değil. Kürtlerin mücadelesi devletledir. Eğer devlet halkları birbirine düşüren milliyetçiliği dayatmazsa, Türklerle Kürtler arasında problem olmaz. 

Devlet demişken… Müzakereler sürerken siz “Devletten yazılı belge istenmez, devlet zaman içinde verdiği sözleri tutar” demiştiniz. Hâlâ aynı fikirde misiniz?
Evet ama yazılı belgeye gelene kadar devlet güvenceyi vermedi, eksik olan oydu. PKK’liler devletin onları aldatıp oyaladığı kanaatine vardı, yoksa müzakereler son derece olumlu gelişiyordu. 

Devlet şu anda kim?
Tek parti döneminde devlet şefti. Önce Atatürk, sonra İnönü. Çokpartili yaşama geçtikten sonra askeri-sivil bürokratları içeren bir oligarşik yapı oluştu. 61 Anayasası’nda devlet bu biçimde oluşturuldu ve sivil iktidarlar bir kukla durumuna düştü.
Fakat bugün öyle değil. Sivil hükümet bugün gerçek anlamıyla iktidardır. Çözüm Başbakan’da bitiyor ve ben bunu olumlu buluyorum çünkü daha evvel sivil iktidarlar bu sorunu çözmeye cesaret edemiyordu. 

O yönde bir girişim görüyor musunuz Başbakan’da?
Gücünü olumlu kullansa, biz külahımızı havaya atarız. Fakat ciddi bir zaafı var. Demokratik bir mücadele geleneğinden gelmiyor. Çünkü Türk-İslam sentezinin kılıfı İslam, özü şoven Türk milliyetçiliğidir. Beni endişelendiren o.
AKP’nin seçim döneminde milliyetçi tutumu devam ediyor. İçişleri Bakanı olarak tayin ettiği kişinin Mustafa Kemal döneminin Kürtleri yok etme ideoloğu Mahmut Esat Bozkurt’tan farkı yok. Şimdi diyorlar ki, ‘Kürtler-Türklerle eşit haklara sahip’. Olur mu öyle şey. Bir Kürt ancak Türklüğü benimserse, Türk gibi olursa hakları eşittir. Halbuki insanlar için en vazgeçilmez hak kendin gibi olmaktır. Ve Kürtlerin özgürleşmesinin Türklere hiçbir zararı yoktur, hatta yararınadır. 

ÇÖZÜMDE SON ŞANS BİZİM NESİL
Çözümü siz, biz görebilecek miyiz?
Mutlaka benim neslimin görmesi gerekiyor. Çünkü gelecek nesille bu sorunu çözmek mümkün değil. Bu meseleye kafa yoran benim yaşıtlarım öyle veya böyle Türklerle beraber yaşayageldik. Bir sürü dostluklarımız, sosyal faaliyetlerimiz, ticari ilişkilerimiz var. Ama tamamen savaşın içinde doğan, savaş mantığıyla büyüyen, Türk dediğin zaman yalnızca hayatını zorlaştıran jandarmayı, polisi, savcıyı anlayan bir nesil var. Çok öfkeli, içi kin ve hınç dolu bir nesildir bu. O nedenle devlet duygusallığı, şoven milliyetçiliği bir kenara itip aklıyla hareket ederek bir an önce sorunu bizim nesille çözmeye çalışmalıdır. Bu son bir şanstır. 

Aldığı oya bakarak AKP için en büyük Kürt partisi deniyor. AKP’ye oy veren Kürtlerle BDP’ye oy verenlerin talepleri çok mu farklı?
Dünyanın her yerinde ezilen kesimden egemene oy gider çünkü bunun bir sürü avantajı vardır. Ama bu önemli değil. Çünkü Kürt siyasetini yöneten kesimde AKP’ye yönelen yok. Yarın AKP iktidar avantajını kaybetsin, ona oy veren Kürtler oy vermez, basittir.

BURKAY’IN EN UFAK ETKİNLİĞİ YOK, DEVLET YANLIŞ HESAP YAPTI
Öcalan aylardır tecritte. Bu müzakerelerin tamamen durduğuna mı delalet?
Beğenirsiniz beğenmezsiniz, milyonlarca insan taparcasına seviyor Öcalan’ı. Binlerce insan onun bir sözüyle ölüme gitmeye hazır. Böyle bir insanı tamamen dışlayarak Kürtleri ikna edemezsiniz.
Çözümün formülü basit: Kürtleri tatmin etmek, Türkleri ikna etmek.
Kürtleri 4 maddeyle tatmin edersin: 1- Kendi kimliklerinin anayasal güvenceyle tanınması 2-Kürt dilinin eğitim dahil, kamusal ve özel alanda serbestçe kullanılması. 3-Kürtlerin kendi kimlikleri ve ülkelerinin adlarıyla örgütlenme hakkı. 4-Kendi bölgelerinde bir öz yönetime kavuşması. Son madde yalnız Kürtler açısından değil Türkler için de gereklidir. 

PKK bunlarla ikna oluyor mu?
PKK, hatta diyasporadaki Kürtler ikna edilmeden bu iş olmaz zaten. Ama Öcalan’ın razı olmayacağı bir formüle de PKK onay vermez. Şu anda görüşme yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Ama devletin dağdaki gerilla ve Avrupa’daki odakların dışında çözüm için devreye sokabileceği bazı güçler var.
Örneğin Barzani çok önemli rol oynayabilir çünkü gerilla onu dikkate almaya mecburdur. Ayrıca her Kürt Barzani’ye güvenir. Barzani Kürtlüğe zarar veren bir formülü ne benimser ne de PKK’ye kabul ettirmeye çalışır. Barzani dışında da bir sürü şahsiyetler çözüme yardımcı olmaya hazır. 

Devlet de Kemal Burkay’ı o yüzden çağırmadı mı?
Ama şimdi… Gelip devletin politikasından çıkmayacağım diye tamamen anti-PKK’cilik yaparak sen PKK’yi etkileyemezsin ki. Burkay’ın politik olarak en ufak bir etkinliği olmaz. Devlet o hesapları çok yanlış yaptı. Kemal Bey’in halkla ilgisi yok ki. Onun devlet projesi olması Kürtlerde tasvip görmez, aksine nefret uyandırır. Şahsen Kemal Bey’in tutumuna acıdım. Eskiden dar bir çevrede de olsa sevilen sayılan biriydi. 

Siz seçime BDP listesinden girdiniz ama şimdi ayrıldınız, KADEP olarak Meclis’tesiniz. Neden?
O bir seçim ittifakıydı. Benim kendi içinde özgürlüğe değer veren bir politik tarzım var. Mesela BDP’liler, Öcalan için ‘irademiz’ diyorlar. Ben irademi kimseye ipotek ettirmem. Ama BDP’li arkadaşlarla Kürtlerin haklarını savunmak açısından çakışan fikirlerimiz var. 

Siz hep federasyon sistemini savundunuz ama DTK’dan demokratik özerklik kararı çıktı… Ayrılmanızın bir sebebi de bu mu?
Bu önemli bir ayrımdır. Zaten ben karşı tavır aldım. Silvan Olayı’nın olduğu gün bunun açıklanması korkunç bir hataydı.
Özerklik tek taraflı ilan edilecek bir şey değil. Merkezi yönetimi razı etmeden ilan çok yanlıştı. Ayrıca açıklanan o demokratik özerklik federatif sistemde bile olmayan bir savunma gücünden bahsediyor, polisten farklı olarak. Olmaz. Bir de ben seçim ittifakını kabul ederken, hiçbir zaman bir çatışmanın tarafı olmam demiştim. Çatışma ortamı başlayınca ayrıldım. BDP’yle PKK arasında ister istemez bağ var. Ama benim için yok. 

PKK’nın eleştirilemez olduğu, eleştirenlerin tehdit aldığı gibi bir kanı var. Sizin için durum nasıl?
En tepedekinden en alttakine kadar PKK, benim onlardan farklı çizgide olduğumu bilir. Ama ben yalnız PKK’yi değil, siyasette karşı olduğum hiçbir oluşumu tahkir etmem, iftira etmem.
Yani ben PKK’ye hakaret etmeyi marifet haline getirmedim. Ağır eleştiriler yaptığımda, PKK beni son derece saygılı biçimde dinledi. Adamlar senin sadece düşmanlık duygularıyla üstlerine yürümediğini hissetse, niye anlayışlı olmasınlar. Siyasi hareketler de biyolojik varlıklardır. Doğum dönemi vardır, çocukluk, gençlik var. Şu anda PKK’nin olgunluk dönemindeyiz. Onlar da olgunlaşıp Hanya’yı Konya’yı anlıyorlar. Bizim de gençliğimizde öyle heyecanlarımız vardı. Gençliğim PKK’ye rast gelseydi, ben de katılırdım. Şimdi ben PKK’nin öldürdüğü Kürtleri izliyorum.
Hepsi itirafçı olup ihanet edenlerdir. Kendi dışından ona muhalefet edenlere PKK dokunmuyor. Yıllardır bunu yaşıyorum. Benden çok rahatsızlar ama hiç tehdit almadım. Düne kadar PKK’nin eteği altında olan sonra aniden anti-PKK’ci olanlara haliyle kızıyorlar. 

Belki fikirleri değişmiştir de o yüzden anti-PKK’cı olmuşlardır?
Ama yani… Diyelim (Orhan) Miroğlu… Çok kısa süre önce BDP’den aday olmuştu. 2007’de. Veya Kemal (Burkay)… Eğer PKK, onun iddia ettiği gibi Ergenekon tarafından kullanılıyorsa, niye kaç kez Bekaa’ya gittin? Öcalan’la protokol imzaladın? Beraber çalıştın? Ergenekonsa, hep Ergenekon vardı. Devlet, MİT hep vardı.

SAÇLARIM DÖKÜLDÜ ÇÜNKÜ…
“Bir kanser hastalığım var. İki yıl önce kendini gösterdi. İnsanın hayatında maruz kalabileceği en ağır ameliyatı geçirdim, o vakitlerde. Buradaki doktorum, ABD’deki bir meslektaşıyla irtibat halinde tedavimi yönetiyordu. Geçen sene akciğere sıçradığı belli oldu. Üç aydır yeniden kemoterapiye başladım. Saçlarım o nedenle döküldü. Direncim filan iyidir ama doktor bu tedavi süresince istirahat etmemi ve kalabalığa katılmaması tavsiye etti. Tavsiyelere uyuyorum, gayet de iyiyim. Saçlarım böyle olmasa kimse hasta olduğumu anlamaz.”