AGOS Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davanın duruşmasına dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in çapraz sorgusuyla devam edildi.

Mahkeme heyeti Yılmazer’e  “2003’te subayların cemaatçi olduğu için ordudan ihraç edildiği iddiası var. Bunlar gözünüze çarpmadı mı? Niçin işlem yapılmadı fiili bir durum var” diye sordu. Yılmazer ise “Bunu dönemin Cumhurbaşkanına ve Başbakanına sorasınız. Bu konuda beyanları var. Recep Tayyip Erdoğan bu dönemde ‘FETÖ’yü eleştiren yazı yazdığı için istihbarat daire başkanı Hüseyin Namalı’yı görevden aldı. O yüzden bu soruların muhatabı bellidir” diye yanıt verdi.

Aralarında dönemin polis şefleri, Celalettin Cerrah, Engin Dinç, Ramazan Aküyrek, Ali Fuat Yılmazer, Ahmet İlhan Güler’in de bulunduğu kamu görevlerinin yargılandığı Dink cinayeti davasının 40. duruşması Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşmada tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ile tutuksuz sanıklar Reşat Altay ve Sabri Uzun hazır bulundu. 

HEYET BAŞKANI FETÖ'YÜ SORDU

Cansu Pişkin'in Evrensel'de yer alan haberine göre, geçtiğimiz celsede yaşanan tartışma üzerine savunmasını tamamlamayacağını söyleyen Yılmazer, savunmaya devam edecek imkanlardan mahrum bırakıldığı için devam etmeyeceğini hatırlattı.

Savunmasını tamamlamayacağını söyleyen Yılmazer'in çapraz sorgusuna geçildi. Yılmazer'e ilk olarak mahkeme heyeti başkanı soru yöneltti: "Hedef şahıslar programına Dink'in alınmasının uygun olmadığını, gerekçe olarak da Yasin Hayal grubunun lokal bir grup olduğunu ve tüm ülke çapında eylem yapamayacağını söylemiştiniz." Yılmazer heyet başkanına söz konusu beyanların  kendisine değil Sabri Uzun'a ait olduğunu söyledi.  

Heyet başkanı geçtiğimiz celsede, “Fetullah Gülen grubundan terör çıkmaz" diyen Yılmazer'e bu kanaate nasıl vardığını, herhangi bir çalışması olup olmadığını sordu. Yılmazer soruyu, "İlticai büroda 3 kategoride çalışırız ilki dini motifli terör örgütü. Mahkeme kararı olmadan terör örgütü ifadesi kullanmayız. İBDA C, Hizbullah gibi örgütlerin terör örgütü olduğuna dair mahkeme kararları vardır. İkincisi rejime karşı propaganda faaliyetinde olan ama mahkemece haklarında örgüt kararı verilmemiş radikal islam örgütleri var. Bunun dışındakileri de tarikatlar ve dini akımlar olarak takip ediyoruz. Fetullah grubu da nurculuk dini akımında izlediğimiz gruptu.

Tüm örgütleri kitapçık içinde toplarız Gülen grubunun da bu kitapçıkta yeri vardı. Gülen grubu hakkında yazılmış tek kitap budur ve bu kitapçığı ben yazmıştım. Kitabın ismi, 'İslamda mezhepler, tarikatlar, dini akımlar'. 28 Şubat döneminde de mahkemelerce bizden talep edilmiştir. Uzmanlığım buna dayanıyor. Merkezde ilticai faaliyetlerde eğitim verdim. Küreselleşen dünyada dini motifli terörizm benim asıl alanım. Jandarma Genel Kurulunda da Milli Güvenlik Akademisinde de bu dersleri ben verdim. İltica nedir, dini motifli terörizm nedir, benden dinlediler. Ben de bu konuda fikir beyan edemeyeceksem kim neye göre fikir beyan edecek" diye yanıtladı. 

'KEYFE KEDER SİSTEM YAPMIŞIZ'

Mahkeme heyeti üyesi Yılmazer'e, "Hrant Dink için İDP’de fiş kaydı varsa hedef şahıslar programında fiş açmaya gerek yok, dediniz. 24 Ocak 2004 tarihli yazıda terör örgütlerinin hedefinde olan tüm şahıslara İDP'de bulunsa bile hedef şahıslar programında fiş açılacaktır diyor" çelişkisini sordu. Yılmazer ise, "Resmi evrak dışında Hrant Dink'in hedef olduğuna dair bilgi geldi. Hedef olduğu için İDP'de fiş kaydı var mı diye bakıyoruz, hedef olduğu için fiş kaydı varsa silinip hedef şahıslar programında yeni bir fiş açılır. Ama Hrant Dink'in İDP'de aşırı sol faliyetlerinden dolayı hakkında açılmış fiş olduğu için onu silemiyoruz. Dink'in hedef olduğuna dair Trabzondan resmi evrak gelmiş o yüzden ayrı bir fiş açmamıza gerek olmadı" yanıtını verdi. 

Bunun üzerine heyet üyesi "Tehdit olduğuna dair açık kaynaklardan bilgi var bu bilgileri hedef şahıslar programına girmek gerekmez miydi" sorusunu yöneltti. Yılmazer ise, "Hiçbir zorunluluk yok keyfe keder bir sistem yapmışız, memurun keyfine bırakmışız. Olması gerekirdi ama olmazsa hiçbir şey olmaz" dedi.  

'FETÖ SORULARININ MUHATABI ERDOĞAN'DIR'

Heyet üyesi Yılmazer'e, “C şube müdürlüğünde görev yapmışsınız sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürü görevi yapmışsınız. İlticai faaliyetler üzerine çalışmışsınız. Önemli bir otorite olduğunuzu söylediniz. Bugün gelinen noktada adına ne dersiniz deyin devlet kademelerine sızıp otoriteyi ele geçirmeye çalışan bir yapının varlığından söz ediliyor. Bunların bir kısmını basından takip ediyoruz.

15 Temmuz darbe girişiminin arkasında da bu yapı var. Buna dair açılan davalar söz konusu. Eğitimi ve medyasıyla bu grubun farklı bir yapısı var. Kadrolaşma iddiaları genel itibariyle güncelliğini koruyan iddialar. Çalıştığınız dönemde kadrolaşma sınav usulsüzlükleri gibi iddialar üzerine çalıştınız mı, kitap dışında sahada bir çalışmanız oldu mu" diye sordu. Yılmazer bu açıdan sistemli bir çalışmaları olmadığını söyleyerek, "Yayın gruplarını izledim ama izleme illa telefon dinlemesi yapacağım, değildir. Zaten büyük yapılarda zordur. Şiddet, suç, radikalizm kapsamında bir alarm gelirse daha spesifik çalışma yaparsınız. Telefon dinlemesi için hat sayısı belli zaten" diye cevap verdi. 

Heyet başkanı ise, "2003'te subayların cemaatçi olduğu için ordudan ihraç edildiği iddiası var. Bunlar gözünüze çarpmadı mı? Niçin işlem yapılmadı fiili bir durum var" diye sordu. 
Yılmazer şöyle cevapladı: " Hepsi benim önüme geldi. Ama bunu dönemin Cumhurbaşkanına ve Başbakanına sorarsınız. Bu konuda beyanları var. Bütün bunlar arşivlerimizde var. 28 Şubat dönemindeki bütün komisyonlarda da ben vardım.

Sabri Uzun bizzat istemişti. O toplantıya kimlerin katıldığı o dönemki askerlerin kimlerle teşrikimesai yaptığı da ortada. Sabri Uzun Fetullah Gülen'e dair yazılarımızdaki dili beğenmez, daha methedici bir dille yazardı. Biz resmi dille yazardık, kendisinin telkini ile daha methedici beyanlar girmiştir. Taşhiyecileri takip ettim diye yargılanıyorum. Şimdi de Fetullah'ı niye takip etmiyorsunuz diye soruyor. Bunların cevabını Cumhurbaşkanından alın, biz dünya kadar rapor sunduk ona. Recep Tayyip Erdoğan bu dönemde FETÖ'yü eleştiren yazı yazdığı için istihbarat daire başkanı Hüseyin Namalı'yı görevden aldı. O yüzden bu soruların muhatabı bellidir. Bugün de terör örgütü olduğuna inanmıyorum Gülen grubunun. Kişisel kanaatim de o, çalışmalarımın söylediği de o.”

"SİZİN DERDİNİZ BELLİ"

FETÖ'ye dair sorularına devam eden heyet başkanı, "FETÖ'nün silahlı terör örgütü olduğuna dair mahkemelerce verilmiş karar yok, dediniz. Onlarca insan öldü, Meclis bombalandı. Siz nasıl hala terör örgütü demiyorsunuz. Sağ radikal örgütlerde uzmanım diyorsunuz, her şey deşifre olmuş. Bu yaşanmış olaylar mevcutken terör örgütü olmadığı konusunda nasıl kanaate vardınız" dedi. 

Yılmazer ise, "Ben görmüyorum bunları, gördüğüm şeyler var da aleyhime kullanırsınız diye korkuyorum. Siz nerden vardınız örgüt olduğu kanaatine. Delil gerekir gazete haberinden yola çıkılmaz" yanıtını verdi. 

Üye hakim, "Savunmanızda Gülen cemaatinin kadrolarının Ergenekon sürecinde kendini geri tuttuğunu belirttiniz. Bu kadrolardan bahsettiğiniz kişiler kamu görevlileri kimlerdir" diye sordu. Yılmazer, "Hanefi Avcı ve Sabri Uzun. Eskiden beri cemaatçilikleri söz konusudur. İstihbarat bunlar etrafında şekillenmiştir" dedi.

FETÖ sorularının devam etmesi üzerine Yılmazer heyete dönerek, "Sizin derdiniz belli. Dink cinayetinden saptırdınız cemaati soruyorsunuz. Siz ileride hiç yargılanmayacağınızı mı sanıyorsunuz? O dosyada terörizmden tutuklanmamı gerektirecek ne belge ne delil var. Modern dünya bunu sorgulamayacak mı? 2011 martında istihbarat branşından çıkarıldım, suçum neydi, ne oldu da başbakan vazgeçti benden? Haziran seçimlerinde cemaat yine destekledi hükümeti. Bunlar gerçek, bunlara bir izahat lazım, ben bu işin neresindeyim. Beni başbakana götüren İTO başkanı ve Sadık Albayrak'tır. Tanıştım anlattım. Doğru olduğuna inandığım işleri kelle koltukta yaptım ama yanlış olduğuna inandığım hiçbir işi yapmadım. Biatçı bir insan değilim. Örgüt üyeliğine yöneticiliğine dayanak nedir bu iddianamede, bana bunu gösterin" diye tepki gösterdi.  

Üye hakim, "2007 Haziranda ihbarla başlayan Ergenekon operasyonlarına ilişkin önceden çalışmanız olmadığını söylediniz. Öyle bir örgüt olduğuna dair Can Dündar'ın kitabı olduğunu söylediniz. Ergenekon ismi de mi size hiç gelmedi" diye sordu. 

Yılmazer ise, "2001 yılında bu belgeler İstanbul organize şube müdürlüğüne gelmiş. O dönem Sabri Uzun'a arz edilmiş ama arşive girmemiş. İDP arşivinde bu isim yer almıyor olsa fiş açardık. Dernek ve platformlara bile açıyoruz. Bildiğim kadarıyla Ergenekon tabiri sisteme geçmemişti o tarihe kadar. Veli Küçük aynen şunu dedi, ‘Beni bırakın ben size bu örgütü çökerteyim, tutuklarsanız beni orda öldürürler’ Niye? Derin yapının sistemi böyle ilerliyor. Ergenekon isminin o tarihe kadar gelip gelmediğini, niye çalışma yapmadığını dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Bey’e soracaksınız” diye yanıtladı. 

Duruşmaya 14.30'a kadar ara verildi. 

YILMAZER'İN KIZLARI GÖZALTINA ALINDI

Öte yandan duruşma devam ederken Yılmazer'in avukatlığını da yapmış olan kızı Fatma Saadet Yılmazer ile stajyer avukatlık yapan kızı Rabia Yılmazer’in gözaltına alındığı öğrenildi. Ailesinden aldığımız bilgiye göre duruşmayı izlemek üzere Sakarya’daki evlerinden yola çıkan aile yolda TEM ekiplerince durduruldu. TEM ekipleriyle birlikte eve dönen ailenin evinde arama yapıldı. Ali Fuat Yılmazer’e ait 4 silahtan birine ‘Ruhsatı yok’ denerek el konuldu. Arama sırasında çekmeceden 1 dolarlar çıktığı da edinilen bilgiler arasında. Yılmazer’in eşi, “Çekmeceyi ilk açtıklarında dolarlar yoktu. İkinci açtıklarında ne hikmetse dolarlar çıktı” dedi. 

Yılmazer’in stajyer avukatlık yapan kızı Rabia Yılmazer’in de çalıştığı büro TEM ekiplerince basıldı. Rabia Yılmazer ve Fatma Saadet Yılmazer'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında, İstanbul'a getirildi. Verilen aranın ardından devam eden duruşmada, kızlarının gözaltına alındığı haberi barodan atanan avukatı aracılığıyla Yılmazer'e iletildi. 
Bu esnada söz alan Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, “Yılmazer’in 2 kızı da gözaltına alındı. Dolayısıyla sorguyu ileriki celselerde yapmayı uygun buluyoruz” dedi.

‘BENİM ÇOCUKLARIMLA HUKUK İŞLETENLER HAYRINI GÖRSÜN’

Heyet başkanı Yılmazer’e devam edip etmeyeceğini sordu. Yılmazer ise mümkünse başka zaman devam etmek istediğini belirterek, “Sebebini ve soruşturma içeriğini bilmiyorum. Devletin verdiği 4 silahıma, biri ruhsatsız denilerek el konulmuş, çekmecede 1 dolarlar varmış. Bu kadar zaman sonra benim durumum da göz önüne alındığında varsa bile hala o çekmecede 1 dolar kalır mı? 4 ruhsatlı silahıma ben gözaltına alınırken bile el konulmadı. Bu dönemin hukuku bu. Bu dava ne kadar devam ederse etsin bir tane delil denilen bir şey bana söyleyemeyeceksiniz. İşte bunlarla sindirmeye çalışıyorlar Türk toplumuna layık görülen hukuk bu. Dünya gördü bunu bu millet de görecek ama bu devlet başlarına yıkıldığı zaman görecek. Hayrını görün, herkes hayrını görsün. Benim çoluğumla çocuğumla hukuk işletenler hayrını görsün bakalım akıbeti nasıl oluyormuş” diye tepki gösterdi.

Bunun üzerine mahkeme heyeti avukatlara ve sanıklara talepleri olup olmadığını sordu. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, geçen celse dinlenmemeleri yönünde karar verilen MİT görevlileri Hüseyin Kubilay Günay, Özel Yılmaz, Adnan Selçuk ve Ergun Güngör adlı şahısların dinlenmelerine dönük karar oluşturulmasını talep etti. 

Duruşma 10, 11, 13 ve 14 Nisan tarihlerine ertelendi.