Hasan Cemal'in 1. yazısı burada >>>

Hasan Cemal'in 2. yazısı burada >>>

 

Her şey konuşuldu şimdi adım atma zamanı

KANDİL’DE GÖRÜŞTÜĞÜMÜZ MURAT KARAYILAN BARIŞ KONUSUNDA UMUTSUZ DEĞİL:



Cep telefonlarımızı evde bırakıp yola koyuluyoruz. Bir yerde telaş havası kendini ele verince, ağaçların arasından Murat Karayılan çıkıyor, arkasında komutanlarıyla birlikte...

 

Karayılan’dan Ankara’ya: “Tartışılacak her şey tartışıldı. Devletle Önder Apo her şeyi ama her şeyi konuştular. Şimdi adım atma zamanı! Önder Apo’nun devlete verdiği üç protokolde atılabilecek adımların çerçevesi var”

“Başbakan’a, siyaset kurumuna, devlete seslenmek istiyorum: Biz Türkiye’nin gönüllü birlikteliği temeli üstünde barış yapmak istiyoruz”

ERBİL

Kandil Dağı’na doğru yol alıyoruz, gün yeni aydınlanıyor. Cumartesi, 25 Haziran 2011. Bizi dağa götüren kamyonetin sürücüsü Zagros her şeyden haberdar, soruyor: “Duyduk ki Mehmet Ali Birand ameliyat olmuş, nasıldır?.. O neden gelmiyor buralara?.. Ben onun için dua ettim.”

“Hasan abi, bunlar Hatip Dicle‘nin milletvekilliğini düşüreceklerdi de, adaylığına niçin daha önce ses çıkarmadılar ki?..”

“Bejan Matur’u da ben götürdüm Kandil’e. Geldi, sonra kitap yazdı. Ben de varım kitapta, Azeri eşi de PKK’li diye...”

Heriz‘den, güneş altında parıldayan sapsarı kesmiş uçsuz bucaksız tarlaların arasından giderken Ahmet Kaya söylüyor yanık sesiyle:

“Ben yandım

Siz yanmayın

Allah aşkına...”

‘DEVLETLE ÖNDER APO HER ŞEYİ KONUŞTULAR’

Zagros’un evinde mola.

Bahçeden taze koparılmış mis kokan salatalık, domates, acur, beyaz peynir ve tavşan kanı çaydan oluşan kahvaltımızı yer sofrasında ettikten sonra, salonun bir köşesinde halının üstüne kıvrılıp bir süre kestiriyoruz.

Kandil’in medya sorumlusu Ahmet Deniz, Namık’la beni uyandırıyor, Murat Karayılan‘ın bizi beklediğini söylüyor. Cep telefonlarımızı iki yıl önceki gibi evde bırakıp yola koyuluyoruz.

Bir süre sonra asfalt yolu bırakıp araziye vuruyoruz, güzel güzel akan bir suyu geçtikten sonra yürüyüş faslı başlıyor.

Bir yerde telaş havası kendini ele verince, ağaçların arasından Murat Karayılan çıkıyor, arkasında komutanlarıyla birlikte...

Zagros’un sözü kulağımda:

“Umutlu musun, barış olacak mı?”

Murat Karayılan umutsuz değil.

O muhteşem ceviz ağacının gölgeliğinde “barış”ı konuşurken bir ara şöyle diyor:

“Tartışılacak her şey tartışıldı. Devletle Önder Apo her şeyi ama her şeyi konuştular. Şimdi adım atma zamanı...”

“Ama nasıl?..”

“Önder Apo’nun bir ay önce devlete verdiği üç protokolde atılabilecek adımların çerçevesi var. Aslında bu üç protokol, Başkan Apo’nun devlete 15 Ağustos 2009 tarihinde vermiş olduğu yol haritasının kısa bir özetidir. Uzun lafı kısası, ikinci açılım olacaksa çerçevesi hazır...”

Karayılan top Ankara’da diyor.

Bu kanıda olan yalnız Karayılan değil. Örneğin dün sabah burada, Selahattin’de görüştüğüm Necirvan Barzani de farklı düşünmüyor.

Irak Kürdistan Yönetimi’nin eski Başbakanı ve “Kürt dosyası”nın hâkimi olan Necirvan Bey de ilk adım konusunda topun Ankara’da olduğunu belirtiyor, (Daha sonraki yazılarımda anlatacağım ayrıntılı olarak).

‘İMRALI KOŞULLARININ DÜZELTİLMESİ HAYATİ’

Edindiğim izlenim o ki, Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyası sürecindeki aşırı milliyetçi söylemi Karayılan’ı pek öyle etkilememiş. “Geçmişte de böyle şeyler söylemişti” demekle yetiniyor, seçim zamanı olur böyle şeyler demeye getiriyor.

Sohbet sırasında, Öcalan’ın “İmralı koşulları”nın PKK için ne kadar önemli olduğu bir kez daha dikkatimi çekiyor.

Şu sözler Karayılan’ın:

“Bizim liderimiz tutukludur, irademiz tutukludur. İmralı’daki koşulların düzeltilmesine ilişkin çalışma çok hayati...”

Ve Karayılan bir gerçeğin altını çiziyor:

“Bizi dağdan indirecek tek otorite vardır, o da Başkan Apo’dur, unutmayın.”

CHP BU SEÇİM SÜRECİNDE YUMUŞAK MESAJLAR VERDİ

Bir ara söz Kemal Kılıçdaroğlu’ndan açılıyor. Baykal‘ın sahneden çekilmesini olumlu bir gelişme olarak gördükleri söylenebilir.

“CHP bu seçim sürecinde Kürt sorununun çözümüne ilişkin yumuşak mesajlar verdi” demekle yetiniyor Karayılan.

Kılıçdaroğlu’nun Apo-devlet görüşmesine yeşil ışık yakmasını ya da “Çözüm için her türlü fedakârlığa hazırım” demiş olmasını önemsemekle birlikte, CHP ile ilgili olarak ihtiyatlı tavır içinde Karayılan...

ERGENEKON, YEŞİL ERGENEKON, ÖTÜKEN...

Öğlen yemeği mükellef. Kebap, çayda tutulmuş taze balık, tandır, beyaz pilav, kaburga dolması, et kavurma, ciğer, yoğurtlu yaprak sarma...

Ergenekon’la Balyoz‘u konuşuyoruz.

“Askeri vesayet”in çözülmesi açısından her iki davayı da önemsiyor. Askerin demokrasi içinde olması gereken yere oturmasının barışa olabilecek katkısının farkında...

Ama bu konu açıldığında, iki yıl önceki gibi, gündeme “Fethullahçılar” geliyor. Gülen cemaatinin devlet içindeki gücünün abartıldığı kanısında Karayılan.

Ama şunun da altını çiziyor:

“KCK operasyonları bir proje olarak Gülen cemaatinin polis ve yargıdaki uzantıları tarafından hükümete sunuldu, hükümet de bunu uyguladı.”

Ekliyor Karayılan:

“Gülen cemaatinin devlet içindeki bu uzantılarına yeşil Ergenekon denebilir. Ama şu sıralar bize gelen bir istihbarata göre, ‘yeşil Ergenekon’ yerine, adı Ötüken olan yeni bir örgütlenme sahnede görülebilir yakında.”

Murat Karayılan’ın bu sözlerinden öyle anlaşılıyor ki, iki yıl önceki Kandil görüşmemizde olduğu gibi PKK Gülen cemaatinden rahatsız.

Nedeni malum:

Fethullahçılar, Ak Parti ile birlik olup PKK’nın altını oymaya çalışıyor.

Böyle düşünüyor Karayılan.

‘BİRLİKTELİK TEMELİNDE BARIŞ YAPMAK İSTİYORUZ’

Karayılan bunları söyledikten sonra sözü tekrar barışa getiriyor:

“Başbakan’a, siyaset kurumuna, devlete sizin aracılığınızla seslenmek istiyorum: Biz Türkiye’nin gönüllü birlikteliği temeli üstünde barış yapmak istiyoruz.”

‘EYLEMSİZLİKTEN SONRA DEVRİMCİ HALK SAVAŞI...’

Murat Karayılan’a soruyorum:

“Türkiye’nin önünde sizin deyişinizle demokratik anayasal çözüm süreci ya da barış süreci açılmazsa ne olur?”

Yanıt kısa:

“Devrimci halk savaşı olur.”

Devam ediyor:

“Bu bir tehdit olarak algılanmasın. Kürt halkı seçimlerde demokratik anayasa için, demokratik özerklik için oyunu kullanmıştır. Ama karşımızda herhangi bir kıpırdama olmazsa, tam tersine karşı saldırılar başlarsa, ne yapabiliriz ki, direnmekten başka?..”

Böylece “ateşkes”in sona ereceğini şöyle anlatıyor:

“Bu da eylemsizliğin sonudur. Eğer bu son gelirse, devrimci halk savaşı başlar. Bu da bugüne kadarkinden daha kapsamlı olacak. Hem kitlesel açıdan şehirlerde, hem dağda...”

Bu arada bir “hedef değişikliği”nden, bir “konsept değişikliği”nden söz ediyor Karayılan:

“Eğer saldırmazsa, hedefimiz milli ordu değildir. Öncelikle orduyu hedef almayız. Ordu sınırları bekler. Demokratik özerklik eğer fiiliyata geçerse, geçtiğinde kim saldırırsa hedef olur, polisse polis... Özerklik örneğin Hakkâri’de uygulanıyorsa ve polis saldırırsa, bizim açımızdan savunma olur. Demokratik özerklik kurumları var, halk meclisleri var. Kim onları hedef yaparsa, saldırırsa yanıtını alır. Uzun lafın kısası, bir konsept değişikliği var eylem hedefinde...”

 

KANDİL’DEN DÖRDÜNCÜ YAZI YARIN