Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1915'in 100. yıldönümü için uluslararası afiş yarışması açtı. Ne var ki, sanatçılara yönelik çağrının dili, sanatsal bir davetten ziyade, "Türk hoşgörüsüne ihanet edenler", "tecavüzcü ve işkenceciler" gibi sıfatlarla dolu.

Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 'Ermeni tehciri'nin yıldönümüne yetiştirilmek üzere, uluslararası bir afiş yarışması açtı. Fakülte  çağrı metninde, yarışmaya kimlerin katılabileceğini ve kimlerin seçilebileceğinin sınırlarını kalın kalın çiziyor. Belli ki, seçici kurulu, sanatçının tarafsız bakması şöyle dursun, Türkiye'nin lehine yumuşak bir anlatım dahi kesmeyecek!

"Herkes Uyurken; Anadolu’dan Kafkasya’ya Ermeni Zulmü Uluslararası Afiş Yarışması" başlığıyla üniversitelerin özellikle güzel sanatlar bölümlerindeki akademisyenlere bir metin gönderildi.

Bahadır Özgür'ün Radikal'de yer alan haberine göre metnin giriş bölümünde "Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler ise, Anadolu’yu kendilerine vatan edinen Türklerin adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından kaynaklanan yönetim biçimi ile nefes alabilmişler huzurlu bir hayatın parçası olabilmişlerdir."

Çağrıda, Osmanlılar sayesinde Ermenilerin 19. yüzyılda "altın çağı"na ulaştığı ifade edilerek şu uzun değerlendirme yapılıyor:
"Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönemlere kadar devlete bağlı, milletle sorunsuz 'millet-i sadıka' olarak kabul edilen Ermenilerin, bazı Batılı Devletlerin yönlendirmesiyle başlattıkları isyan hareketleri ile sona ermiştir. Bin yıldır refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışan Ermeniler 1.Dünya Savaşı sırasında ülkeyi işgal eden doğu Anadolu’da Rus, güneyde Fransız ve İngiliz ordularına destek olurlar. Zeytun ve Musa Dağı başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok yerinde yeni ayaklanmalar başlatır, cepheye gönderilen mühimmat ve yiyecek konvoylarına saldırırlar. Osmanlı Hükümeti, ordusuna herhangi bir şekilde zarar verecek eylemleri engellemek amacıyla Van, Muş, Bitlis, Çatak ve Erzurum başta olmak üzere isyan bölgesinde yaşayan Ermenilerin bu illerden boşaltılmaları kararını alır. İstanbul, Edirne, Kastamonu, İzmir ve Antalya'da yaşayan Ermeniler ise bu karardan muaftır... Amaç asla Ermenileri yok etmek değildir, amaç devlet güvenliğini sağlamak ve onları da korumaktır. Belgelerden Devletin, Ermenilerin yolculuk süresince bakımları için vilayetlere para yollandığı, onlar için fırınlar açıldığı, yabancı yardım kuruluşlarının yardımına müsaade edildiği, savaşın bütün şiddetiyle ağırlığını hissettirdiği bu süreçte Osmanlı kuvvetlerine, çeşitli saldırılara karşı Ermenilerin korunması için emir verildiği anlaşılmaktadır."

KİMSE ÖLDÜRMEDİ, KENDİ KENDİLERİNE ÖLDÜLER!


Güzel Sanatlar Fakültesi yöneticileri bir yarışma duyurusunda kendilerine göre kesin tarihi bilgileri aktarmayı da ihmal etmiyorlar:
"Ermenilerin özellikle 1915 yılında Musul bölgesine gidişleri sırasında uğradıkları saldırılarda yaşanan ölümler, önyargıyla hareket eden devlet ve gruplar tarafından abartılarak gerçeklerle ilgisiz, siyasi amaçlarına uygun bir şekilde ifadelendirilmiştir. 1 milyon Ermeni’nin öldüğü yönündeki iddialara karşılık tarihi belgeler bu sayının 50 bin civarında olduğunu ortaya koymaktadır. Meydana gelen ölüm olaylarına bulaşıcı hastalıklar ve açlık sebep olurken, asıl kayıpların Rusya tarafına kaçan Ermeniler arasında yaşandığı görülmekte, aynı dönemde, benzer olaylarda, 2 milyon civarında Müslüman’ın öldüğü arşiv kayıtlarında geçmektedir... Akla hayale sığmayacak işkenceler, tecavüzler yaşanmıştır... Birinci Dünya Savaşı'nın asıl mağdurları Ermeniler tarafından katliama soykırıma uğrayan Türklerdir. "