Türk Tabipleri Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği’nin aralarında bulunduğu çok sayıda sağlık meslek örgütü Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan ile Covid-19 salgınına ilişkin parti genel merkezinde görüşme gerçekleştirdi.

DEVA’nın daveti üzerine meslek örgütleriyle toplantı yaptıklarını belirten Babacan, “Mart ayından bu yana yaşadığımız salgın süreci, bu süreçte yaşadığımız sağlık boyutu ağırlıklı olmak üzere genel bir istişare yaptık” dedi.

‘SALGINLA MÜCADELE EDERKEN EŞİTSİZLİKLERLE DE MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ’

Babacan ile yapılan toplantıya Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, TTB Genel Sekreteri Dr. Vedat Bulut, Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Merkez Konseyi Başkanı Atilla S. Ataç, Türk Eczacıları Birliği (TEB) Merkez Konseyi Başkanı Erdoğan Çolak, Tüm Radyololoji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRADDER) Genel Başkan Yardımcısı Ali İpekli, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Hüsnü Yıldırım, Türk Hemşireler Derneği (THD) Genel Başkanı Sevilay Şenol ve TTB Merkez Konsey Üyesi Vedat Bulut katıldı.

Toplantının ardından DEVA lideri Babacan ile TTB Başkanı Fincancı açıklama yaptı. Siyasetin salgınla ilgili sorunları duymasından ve siyasetin uygulandığı alanlara bu sorunların taşınacak olmasından memnuniyet duyduklarını belirten Fincancı, “Çünkü şunu bilmeliyiz ki salgın sadece sağlık sorunu değil. Salgın aslında çok boyutlu. Çünkü eklenen eşitsizlikler, diğer sağlık sorunlarıyla kocaman bir alanı kaplıyor. Biz salgınla mücadele ederken eşitsizliklere karşı da mücadele etmek zorundayız” dedi.

Kapatılan işyerlerindeki kişilerin yalnız bırakılmaması gerektiğini, devletin destek olması gerektiğini belirten Fincancı, “Biliyoruz ki ölüm hızı yüksek oluyor. Siyasetin de bütün bu bütüncül sorunlar yumağını tartışması ve çözüm önerileri geliştirmesi önemli. Tüm siyasetçilerle önerilerimizi paylaşma sorumluluğu hissediyoruz çünkü sağlık emek örgütlerinin halk sağlığını koruma sözü var” ifadelerini kullandı.

‘VAKA SAYILARININ BİLİM KURULUNA AÇIKLANMADIĞI ACI GERÇEKLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı mart ayında hükümete tavsiye duyurusu yaptıklarını, bu tavsiyede “Salgına karşı alınması gereken önlemlerin yurt içinde ve uluslararası düzeyde konunun tüm taraflarıyla istişare haliyle ortak akılla belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Kamu özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin bir bütünlük içerisinde çalışmaları bu mücadelenin başarısında etkin rol oynayacaktır. Alınan tedbirlerin doğru zamanlı ve şeffaf bir şekilde ortaya konması gerekir” ifadelerini kullandıklarını belirten DEVA lideri Babacan, “Geldiğimiz bu noktada süreç yönetiminde ciddi sıkıntılar olduğunu gördük” dedi.

Sağlık meslek örgütlerinin sürecin dışında tutulmasını eleştiren Babacan, “Bilim kurulu var ama bu karara giden yolda asıl bu işin yükünü çeken tüm sağlık çalışanlarımızın temsil edildiği meslek örgütlerinin sürecin tam merkezinde olması şarttı. Ama bunun yapılmadığını görüyoruz. Şu anda gündemde olan bir test meselesi var. Testlerin yeterli sayıda yapılmadığını görüyoruz. Vaka sayılarının çok gecikmeli açıklandığı, bilim kurulundan bile vaka sayılarının saklandığı acı bir gerçekle karşı karşıyayız. Türkiye’de maskeyle ilgili ilk ayları isterseniz hiç hatırlatmayalım. Bunların tamamının altında istişaresizlik var. Konunun taraflarıyla görüşmemek var” ifadelerini kullandı.

‘BU İŞİN YANDAŞI ÖTEKİSİ OLMAZ’

Sağlık alanında dost ya da düşman ayrımının olmayacağını belirten Babacan, “Sağlık gibi 84 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren bir konuda bu işin yandaşı ötekisi olmaz. Bu işin dost tarafı düşman tarafı olmaz. Bu iş kafa kafaya verilip Türkiye için en doğrusu aranarak yönetilmelidir. Rezervleri tüketilmiş, hazinenin imkanları tüketilmiş bir ülke olarak Türkiye pandemi sürecine girdiği için doğrudan destek konusunda hükümet yetersiz kalmış durumda. Esnafımıza, küçük esnafa doğrudan destek gerekiyordu. Sağlık çalışanlarının her ihtiyacının karşılanması gerekiyordu” diye konuştu.

Sağlık çalışanlarının Covid-19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi talebinin hala karşılanmadığını belirten Babacan, “Paramız yeter mi yetmez mi düşüncesi ağır basıyor. Ülkenin bütün kaynaklarını pandemi öncesi tüketirseniz bu pandemide kaynak bulamazsanız hem sağlık boyutunda acı bir tabloyla karşı karşıya kalırsınız hem de ekonomide Türkiye ağır bir krizle, yoksullukla karşı karşıya kalır. Hükümete çağrımız lütfen insanları dinleyin. Muhalefet partileri bu ülke için çalışıyor. Meslek örgütlerimiz de dahil olmak üzere bu ülkenin iyiliği için çalışıyor” dedi.

‘VAKALAR 60 BİN CİVARLARINDA’

Babacan ve Fincancı’nın açıklamalarının ardından basın mensupları iki isme sorular yöneltti. “Kılıçdaroğlu’yla görüşmenizin ardından ‘açıklanan vaka sayılarla ilgili kuşku duyuyoruz’ demiştiniz. Hala kuşku duyuyor musunuz?” sorusuna Fincancı şu ifadelerle yanıt verdi:

“Tabii ki bu kuşkular var. Sahadan toplanan verilerle, aile sağlığı kolumuzdan toplanan verilerle 47 binin üzerinde sayıdan söz etmiştik. Eylül ekim aylarında yüzde 10, yüzde 15, yüzde 20’ye çıkmıştı test pozitiflikleri, kasım ayında yüzde 30’larda. Dün itibariyle 176 bin test yapıldığı söyleniyor. Eğer rakamı görecek olursak 60 binler civarında. Oysa 30 bin açıklanıyor. Hiçbir önlemin yeterli olmadığını biliyoruz. Acillerde yoğun bakım yatağı kuruluyor. İnsanlar sağlık hizmetine ulaşamaz duruma gelmiş halde. 1 milyon nüfuslu küçük bir kentte yoğun bakım yatağı sırası bekleyen acildeki hasta sayısı 30. Küçücük bir şehirden bahsediyoruz. Türkiye bütün olarak salgınla baş edememiştir. Salgın yönetimi değil algı yönetimi vardır. İnsanlar korona virüsünün akşamları birden etkinleştiğini mi düşünüyor ki böyle bir yaklaşım benimseniyor. “

‘KÜRT SORUNUNU KÜRT VATANDAŞLARA SORMAK LAZIM’

“Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta ‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ dedi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise DEVA lideri Babacan şu ifadelerle yanıt verdi:

“Eğer bu ülkede Kürt sorunu var mıdır yok mudur diye öğrenmek istiyorsak bunu ilk başta Kürt vatandaşlara sormak lazım. Hükümetin tek taraflı değerlendirmesi bu sorunun varlığını ortadan kaldırmıyor. Bir dönem Türkiye bu sorunların çözümü için çok önemli ve cesur adımlar attı. Ama şu anda geldiğimiz noktada bu sorun tekrar alevlenmiş durumda. Vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerle ilgili ciddi sıkıntıları var. İnsan olmaktan kaynaklanan hakların olduğu gibi tanınması gerekiyor. Bu şu anda yapılmıyor. Kamuya alımlarda, terfilerde üst düzey görevlendirmelerde ciddi bir ayrımcılık var. Kürt vatandaşlarımıza ve bu konuda iyi çalışan sivil toplum kuruluşlarına bir sorsunlar. Türkiye’de çok sayıda insan hakları örgütü var. Türkiye’nin AİHM başta olmak üzere pek çok uluslararası kurumlarda insan hakları sicili var. Türkiye’yle ilgili toplam 256 tane ihlal kararı vermiş AİHM. Bizim hemen arkamızdaki ülke Rusya, verilen karar sayısı 65-70 civarında. Bunu hükümete söylediğinizde hemen düşman ilan etmeye, Türkiye’nin dostu olmadığı söylemlerini duyuyoruz. Bu tarz yönetimlerin mutlaka karşı düşmana ihtiyacı var. Aksi halde başarısızlıkların üstünü örtecek bir yöntem bulamıyorlar. “