HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, iktidarın bazı muhalefet partileriyle anayasa değişikliği ve parlamenter sisteme dönüş için gizli görüşmeler ve pazarlıklar yaptığını söyledi.

5 yıldır Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Nedim Türfent'in sorularını yanıtlayan Demirtaş, HDP hakkındaki kapatma davasına ilişkin de “Umarım AYM siyasi baskılara boyun eğmeden hukuka uygun bir karar verir” dedi.

AKP'nin yeni anayasa söyleminin pozitif gündem yaratma çabası da olduğunu belirten Demirtaş, muhalefetin demokrasi amacı etrafından birleşmesi gerektiğini söyledi.

Nedim Türfent'in Gazete Karınca'da yayınlanan soruları ve Demirtaş'ın verdiği cevaplar şöyle:

İlk kez mektupla söyleşi yapıyorum, kalemimin diline heyecan taşarsa af buyurunuz. Tutukluluğunuzun 52. ayındasınız, dile bile kolay değil. Sağlık durumunuz nasıl, psikolojik olarak nasıl hissediyorsunuz?

Yaptığı haberden dolayı cezaevinde olan bir gazeteci ile bu şekilde söyleşi yapmak çok üzücü ve can sıkıcı maalesef. Senin ve haksız yere hapishanelerde olan herkesin en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum. Bizim içeride ve dışarıda yarattığımız siyasi mücadelenin önemli başlıklarından biri de ‘Adalet’ meselesidir. Halkın ortaya koyduğu kararlı irade ve cesaretle hep birlikte başaracağımıza bu haksızlıkların üstesinden gelerek demokrasiyi ve özgürlüğü kazanacağımıza yürekten inanıyorum.

Ben ve Abdullah Zeydan arkadaşım, dört buçuk yıldır birlikte kalıyoruz. Bazı sağlık sorunlarımız olsa da üstesinden geliyoruz. Moral açısından ise gerçekten çok iyi ve güçlüyüz.

Peki pandemi ile beraber katı izolasyon cezaevi yaşamınızı nasıl etkiliyor? Zaten kısıtlı olan haklarınızı kullanabiliyor musunuz? Açık ziyaretler, spor-sohbet faaliyetleri ne koşullarda yapılıyor?

Biz burada bugüne kadar hiçbir mahkumla karşılaşmadık. Avukat ve aile görüşlerine bile sadece ikimiz çıkarılıyoruz. Bizim için burası iki kişilik bir cezaevinden farklı değil. Sosyal haklardan yararlanırken de sadece ikimiz çıkıyorduk. Yani pandemi ile değişen pek bir şey olmadı bizim için. Ama genel olarak avukat ve aile görüşleri bir hayli sınırlandı elbette. Açık aile ve açık avukat görüşleri bir yıldır yapılamıyor. Spor falan da aylık bir saat kadar oluyor, bunları çok dert etmiyoruz doğrusu.

Uzayıp giden bir tutukluluğunuz var. En son AİHM’in ihlal kararının akabinde ilgili mahkemeler üç maymunu oynamayı seçti. Bununla birlikte iktidar ve havuz medyası da eşi benzeri bulunmayan bir karalama kampanyası yürütüyor. Yerel mahkemelerin bu ‘lüksünün’ arkasında sizce ne var? Aynı şekilde Avrupa Konseyi’nin nasıl bir tavır takınacağı kanısındasınız?

Bizim süregelen siyasi yargılamalarımız Türkiye siyasetini ve seçimleri doğrudan etkileyen en önemli etkenlerden biridir. İktidar odakları varlıklarını koruyup sürdürebilmek için bizimkiler dahil birçok önemli davaya doğrudan ve açıkça müdahale etmekten çekinmiyor. Bu müdahalenin AYM veya AİHM nezdinde şimdi ve ileride ağır hak ihlalleri ile sonuçlanmasını da umursayan bir anlayışa sahip değiller. Yargıya müdahale edip bizi içeride tutmayı başaramazlar ise iktidarlarını kaybedip çok daha ağır bir fatura ile karşılaşacaklarını düşündüklerinden olsa gerek ki ağır hak ihlallerine sebebiyet vermek onlar için hafif bir bedelmiş gibi düşünüyorlar. Siyasi dengeler değişmeden de bu tür siyasi yargılamalarda ‘Adalet’ asla gerçekleşmez. Biz de bunun fazlası ile farkındayız halkımız da bunu çok iyi anlıyor. O nedenle tüm gücümüzle demokratik siyasi mücadeleyi büyütmeye gayret ediyoruz. Toplum demokrasi ve özgürlüğe kavuşmadan biz dahil kimse adaletle buluşamaz.

Avrupa Konseyi ve diğer AB kurumları ise kendi ‘rutin’ prosedürlerini uygulayarak dava sürecimizi takip ediyorlar. Bu süreçlerden çok fazla beklentimiz olmamakla birlikte mekanizmaların tamamına başvurarak işletmeye çalışıyoruz. Elbette ve dünyanın birçok yerinde demokrasiye, insan haklarına saygılı mücadele eden birçok çevre var. Bunları önemsiyor ve ilişki geliştiriyoruz. Fakat AB üyesi devletlerin, hükümetlerinin birçoğunun insan hakları meselelerine devletlerarası ilişkilerde bir ‘pazarlık’ unsuru olarak yaklaştıklarını da öteden beri iyi biliyoruz. Yani insan hakları konusu devletlerin kendi arasında bir tür Bitcoin’dir, sanal paradır aslında. Her şey gelip güç meselesine ve güçler dengesine dayanır. Bu elbette utanç vericidir ama gerçektir. Biz de bunun farkında olarak sadece öz gücümüze, halkımıza dayanarak esas mücadelemizi yürütüyoruz. Hükümetlerin veya devletlerin vicdanı yoktur, çıkarları vardır. Gücünüz yoksa uluslararası ilişkiler dengesinde hiçleşir ve harcanırsınız. Buna Avrupa Konseyi de dahildir.

Haklı ve mazlum olmanız bu acımasız çarkların işleyişini değiştirmez. İşte bu gerçeklik karşısında biz yaptığımız yazdığımız, çizdiğimiz, eylediğimiz ve söylediğimiz her şey ile halkımızla bağ kurmaya, halkın iradesini görünür ve etkili kılmaya çalışıyoruz. Esas mücadelenin sahibi olan halktır ve bugün kimse halkımızın güçsüz, çaresiz, örgütsüz, sahipsiz olduğunu iddia edemez. Ne sonuç alacaksak hepimiz bu güce dayanarak alacağız. Temel hedefimiz de halkın özgürlüğüdür.

En tepedekilerin anayasayı sürekli olarak ihlal ettiği, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına riayet etmediği siyasi bir iklim içerisinde ‘yeni anayasa’ tartışmasının yapılmasını sağlıklı buluyor musunuz? İktidar bu hamle ile yeniden oyun kurucu olmaya mı çalışıyor, yoksa bu bir gündem tuzağı mı? Yeni bir anayasa tartışması için uygun bir atmosfer var mı?

İktidar odaklarının demokratik bir anayasa derdinin olmadığını, olmayacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok. Uygulamalar ve söylemler zaten ortada ancak yeni anayasa söylemi bir gündem değiştirme faaliyeti değil gibime geliyor. Bana kalırsa bununla iki temel hedef güdülüyor. Birincisi iktidarın yeni ve pozitif bir hikaye ihtiyacı var. Bu açığı yeni anayasa tartışmaları ile doldurmak, kapatmak istiyor. İkincisi de mevcut sistemde seçim kazanamayacağı kesinleşince muhalefetle uzlaşarak parlamenter sisteme dönüşün kapısını ve pazarlık imkanını açık tutmak istiyor. Öyle tahmin ediyorum ki bazı muhalefet partileri ile el altından gayri resmi şekilde yeni anayasa için parlamenter sisteme dönüş dahil bazı pazarlıklar yapıyorlar. Bunlar arasında bildiğim kadarıyla HDP yok. Tabii MHP’yi kızdırmamaya, köpürtmemeye özen göstererek, mevcut sistemden dönüşün imkânlarını aradıklarını net olarak söyleyebilirim.

TBMM Başkanı sürekli çağrı yaparak muhalefeti anayasa masasına boşuna davet etmiyor. ‘Önce bir oturulsun, orada her şey konuşulabilir’ falan diyor. Bunu kişisel fikri olarak beyan etmiyor elbette, alttan da habire haber gönderiliyor muhalefete. Fakat bildiğim kadarıyla henüz bu çağrılara olumlu bir cevap verilmiş değil. AKP, eğer muhalefeti yeni anayasa konusunda ikna eder ve parlamenter sisteme dönüşü seçim öncesi yapmayı kabul ettirebilirse, Cumhur İttifakı dağılır ve yeni siyasi dengeler ortaya çıkar. Bunlar gerçekleşir mi bilmiyorum. Ama AKP’nin yoğun bir arayışı, kulis çalışması var. Sıkışmışlığını aşmanın bir yolu olarak, o nedenle yeni anayasa tartışmalarını gündemde tutuyorlar. Yoksa yeni anayasa yapacak meclis çoğunluğuna sahip olmadıkları biliniyor. Dertleri başka, yani keşke samimi ve ciddi bir şekilde gerçek bir sivil demokratik anayasa yapmaya girişselerdi. Fakat durum öyle değil.

Cumhur İttifakı sıkıştıkça HDP’ye yönelik baskının dozajını arttırıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması ve HDP’nin kapatılması gündemlerinin temel amacı nedir? İktidar HDP’yi muhalefetin bir nevi ‘yumuşak karnı’ haline getirerek karşı mahalleyi dizayn edebilir mi? Ayrıca olası bir kapatma durumunda nasıl bir yol haritanız olacak?

HDP’ye yönelik hukuksuz saldırılar ile temelde HDP’nin dinamik gücü kırılmaya, mücadeleci yönü köreltilmeye ve toplumsal muhalefete öncülük yapmasına engel olunmaya çalışılıyor. Çünkü kayyımlar, yoğun tutuklamalar, gözaltılar ve kapatma girişimine rağmen HDP ve kitlesi en çok direnç ortaya koyan yapıdır. Bu kırılmadan, muhalefeti sindiremeyeceklerine inanıyorlar, biliyorlar. Ayrıca HDP üzerinden tüm muhalefeti terörize etmeye çalışıyorlar. Bunu psikolojik savaşın kirli bir argümanı olarak sistematik bir şekilde kullanıyorlar.

HDP ise tüm birimleri ve varlığı ile buna direniyor, direnecek. Partimizin kapatılması için tek bir hukuki delil ve gerekçe yoktur, olamaz. Eleştiriler olabilir, bunları da anlayışla karşılarız ama söylem ve faaliyetlerimize suç atfedilemez. Umarım AYM siyasi baskılara boyun eğmeden hukuka uygun bir karar verir. Ancak olası bir kapatma kararına karşı da HDP merkez yönetimi ne gerekiyorsa yapacak ve tedbir alacaktır. Bunu içeriden bizim bilmemiz veya karar vermemiz mümkün değil. Tüm tarihi sorumluluk mevcut yönetimin omuzlarındadır. Eminim ki arkadaşlarımız sorumluluklarının farkındadır.

Son aylarda yapılan tüm kamuoyu araştırmaları ve anketlere göre Cumhur İttifakı’nda yadsınamayacak bir erime var. Velakin oyların yönü, muhalefet partilerinden çok ‘kararsızlara’ kayıyor. Yurdum insanı nasıl bir muhalefet istiyor? Özellikle HDP nasıl bir siyaset yürütmeli?

Muhalefet yan yana gelip, ortak bir gelecek vizyonu, ortak bir demokratik çözüm programı açıklamadan somut bir umut yaratamaz. Bunu hiçbir parti, hiçbir şahıs tek başına yapamaz artık. Çünkü toplum, zaten tek adam tek parti devletinden şikayetçi olduğu için iktidardan kopuyor. O nedenle, kimsenin ‘Biz tek başımıza iktidarı hedefliyoruz’ gibi bir söyleme tenezzül etmemesi lazım. Muhalefet birleştiği gün, kararsız gibi görünen seçmen kararını muhalefet partilerinden kendine yakın gördüğüne sabitleyecektir. HDP de zaten Demokrasi İttifakı çağrısı ile buna vurgu yapıyor.

Siyasetçi kimliğinizin yanı sıra edebiyatçı kimliği de edindiniz. Üstelik inkar edilemez bir okur kitleniz oluştu. Yakın zamanda bir muştu bekleyelim mi? Öte yandan pandemi ile beraber okuma kültürü arttı, bize iki kitap önerseniz bunlar hangileri olur?

Yeni bir roman üzerinde çalışıyorum. Bitti sayılır, belki sonbaharda yayınlanır. İhsan Eliaçık’ın Adalet Devleti kitabını, Burhan Sönmez’in, Ece Temelkuran’ın, Ayşen Şahin’in, Behçet Çelik’in, Pınar Öğünç’ün, Mehtap Ceyran’ın, Murat Uyurkulak’ın kitaplarını önerebilirim. Cezaevinden yazan değerli arkadaşlar da var. Murat Türk, İdris Erenç, Laleş Çeliker, Cömert Bozkurt ve daha birçok arkadaş okunmalı. Son dönemde Kürtçe yazan arkadaşlar da var. Menaf Osman, Mahmut Yamalak gibi.