Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 669'uncu kez Galatasaray Meydan’ında bir araya geldi.

Eylemde açılan “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının üzerine kırmızı karanfiller ve barışı simgeleyen beyaz tülbent bırakıldı.

Bu haftaki eylemde 22 yıl önce Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde 1995 yılında yapılan askeri operasyonda evi hasara uğradığı için suç duyurusunda bulunan ve daha sonra gözaltına alındıktan sonra öldürülen Abdullah Canan için adalet talep edildi.

‘KAYIP YAKINLARI BU ÜLKENİN EN ONURLU AİLESİ’

Eylemde ilk olarak konuşan Abdullah Canan'ın oğlu Tayyip Canan, olayın yaşandığı süreci tüm ayrıntıları tekrardan yaşarcasına anlatarak, "Bize karşı yapılan zulmü anlatmak için katillere karşı güçlü olmak zorundaydım çünkü yalnız değildim. Ailem, akrabalarım, kayıp yakınlarım vardı. Biz kayıp yakınları bu ülkenin en onurlu ailesiyiz. Katiller ise en utanç veren ailesi. Zulüm yapanlar uzun yaşasın ki yaptıklarının hesabı sorulabilsin" dedi.

‘ÖLÜMÜN NE OLDUĞUNU GELİP BU MEYDANDAKİLERE SORSUNLAR’

Ardından konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, ülkenin en son ilan edilen OHAL ile 17 aydır yönetildiğini hatırlatarak, "OHAL demek kayıp, ölüm, işkence, cezaevi demektir. Muktedirler karşı çıkmamıza rağmen savaş ve ölüme hazırlanıyor. Gelsinler ölümün ne demek olduğunu bu meydandakilere sorsunlar. Bu meydan tüm toplumun vicdanı olmaya devam edecek" ifadelerini kullandı.

‘SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN CANAN TEHDİT EDİLDİ’

Bu haftaki basın açıklamasını ise Cumartesi İnsanlarından Leyla Kaya yaptı. Kaya, "1995 sonbaharında Abdullah Canan’ın köyü olan Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Befircan’a (Karlı) bir operasyon düzenleyen Yüksekova Dağ Komando Taburu'na bağlı askerler, Canan’ın evi dâhil 10 evi tahrip etti. Ardından Canan ile köyde evleri tahrip edilen 7 akrabası savcılığa giderek suç duyurusunda bulundu. Abdullah Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran ve onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini isteyen Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Canan’ı şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince tehdit etti” dedi.

‘CANAN YAKIN MESAFEDEN ATILAN YEDİ KURŞUNLA ÖLDÜRÜLDÜ’

Olaydan  birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Canan'ın Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldığını ve yolda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındığını belirten  Kaya, "Canan, askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü. Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu. 80 yaşındaki anne Bınevş Canan 'Oğlumu siz aldınız, onu istiyorum' diyerek Yüksekova Hükümet Konağı ve askeri tabur önünde çocukları ve akrabalarıyla oturma eylemi yaptı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni, köylüler tarafından Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfezde bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüştü" dedi.

İTİRAFLARA RAĞMEN CANAN’I KATLEDENLERE TAHLİYE KARARI VERİLDİ

Canan ailesinin Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen Kaya, "Yüksekova Taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkenceyle sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatıyla Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak 'Şubat 1996'da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm' dedi. Bunlara rağmen Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı" diye belirtti.

'ABDULLAH CANAN'I KAYBEDENLER BELLİDİR'

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan davada mahkemenin "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır" tespitinde bulunduğunu ve dosyada oy birliğiyle mahkumiyet kararı verildiğini ifade eden Kaya, şu çağrıda bulundu: "Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile sorgulayanlar, katledenler ve bedenini kaybedenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, AİHM kararında TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda isimleri yazılıdır. Abdullah Canan’ı katledenler, kaybedenler yargılanarak cezalandırılmalıdır. Devlet, Abdullah Canan’ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu kabul ederek kamuoyuna açıklamalıdır. Abdullah Canan dosyasındaki 22 yıllık cezasızlık son bulmalıdır"

Kaynak: Mezopotamya Ajansı