Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Lisesi önüne bir araya gelen Cumartesi Anneleri, adalet arayışlarının 522'nci haftasında da bir araya geldi. "Failler belli, kayıplar nerede?" pankartını açan Cumartesi Anneleri, kırmızı karanfil ve kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Cumartesi Anneleri bu haftaki eylemlerinde 1994 yılında JİTEM elemanları tarafından gözaltına alınarak katledilen Mehmet Şen dosyasında cezasızlığın son bulmasını istedi. Eylemde yasalaşan "İç Güvenlik Paketi"ne de tepki gösteren kayıp yakınları, durumdan duydukları kaygıyı dile getirdi.

"ŞİMDİ DE POLİSE OHAL YETKİSİ VEREN YASAYI ÇIKARTTILAR"

Eylemde ilk söz alan kayıp Ahmet Kaya'nın kızı Emine Kaya, yıllardır adalet arayışlarını kar kış demeden sürdürdüklerini dile getirerek, "Yıllardır bu meydandan feryadımızı dile getiriyoruz. Kanımızın son damlasına kadar da adalet için mücadelemiz sürecek" dedi.

Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun ise polise geniş yetkiler veren ve yasalaşan "İç Güvenlik Paketi"ne tepki göstererek, "Daha 1990'lı yılların acıları silinmeden OHAL'den bu hale geldik. Gözümüzün önünde yakınlarımızı katleden kaybettiler. Şimdi de bu polise bu yetkileri veren yasayı çıkarttılar. Bu ülkede yaşayan insanlar artık uyansın 'Bu ülke nereye gidiyor' diye sorsun" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın annelerin acılarını kullandığını belirten Tosun, "Önce gizli dosyalarınızı açın, kayıplarımızın akıbetini açıklayın, kemiklerimiz nerede gösterin. Özür dileyin. Bunları yapmadan kimse bizim acılarımızdan bahsetmesin" dedi.

Eylemde Mehmet Şen'in eşi Nuray Şen'in eyleme gönderdiği mektup da okundu. Şen, Paris'ten gönderdiği mektubunda Cumartesi Anneleri'ne " Bedenim uzak diyarlar da olsa da ağır hasarlı kalbim acılarla dolu kalplerinizle birlikte atıyor" sözleriyle seslendi.

MEHMET ŞEN'İN KAYBEDİLİŞİ

Haftanın açıklamasını yapan İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Meryem Baz, insanlık suçlarında faillerin bulunmasını, soruşturulmasını, kovuşturulmasını, yargılanmasını ve suçluların cezalandırılmasını engelleyen siyasi ve hukuki rejimin değiştirilmesi gerektiğini dile getirdi Baz, cezasızlık üzerinden kendini var eden "suç rejimi" yerine insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti değerlerine dayanan bir siyasal kültür ve sistem inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Baz, DEP'de siyaset yapan 49 yaşındaki 3 çocuk babası Mehmet Şen'in, Tansu Çiller hükümetinin karanlığındaki 90'lı yıllarda 26 Mart 1994 tarihinde Birecik'teki işyerinden kendilerini polis olarak tanıtan sivil giyimli, silahlı, telsizli dört kişi tarafından zorla gözaltına alınarak kaybedildiğini söyledi. Mehmet Şen'in üzerine silah doğrultan kişilerle gitmek istemeyip direnince zorla arabaya bindirerek götürüldüğünü ve bu durumun çok sayıda tanığın önünde gerçekleştiğini belirten Baz, Şen ailesinin, DEP'in ve İHD'nin tüm resmi mercilere yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını, Mehmet Şen'in gözaltına alındığının inkar edildiğini söyledi.

30 Mart 1994 tarihinde kimliğini gizleyen bir kişinin Özgür Gündem gazetesi ve DEP'i arayarak, Şen'in cenazesinin Antep Devlet Hastanesi morgunda olduğu bilgisini verdiğini, bunun üzerine bulunan Şen'in cenazesinde ağır işkence izleri görüldüğünü kaydeden Baz, 2004 yılında ise JİTEM elemanı Abdulkadir Aygan'ın basına yansıyan itiraflarında Mehmet Şen'in Nizip'te görevli Gaziantep Terörle Mücadele Şubesi'ne bağlı Ahmet ve Sedat isimli sivil polislerin yardımıyla "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından kaçırıldığını ve ağır işkence sonucunda öldürülerek, bir çukura atıldığını itiraf ettiğini aktardı. Eşi için adalet arayışını sürdüren Nuray Şen'in de baskılarla karşılaştığına ve çocukları Doğu ve Fırat'ın da adaletsizliğe tepki göstererek, dağa çıktığını belirten Baz, iç hukukta bu güne kadar hiç bir gelişme sağlanmasa da Mehmet Şen davasının AİHM'de Türkiye'nin mahkumiyetiyle sonuçlandığını vurguladı.

Baz, sözlerini şöyle tamamladı: "Mehmet Şen dosyasındaki 21 yıllık hukuksuzluk son bulmalı, devletin etkin soruşturma yükümlülüğü artık ertelenmemelidir. Mehmet Şen dosyasındaki cezasızlık son bulmalı, bilinen failler cezalandırılmalı, adalet sağlanmalıdır."

(DİHA)