Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 671’inci kez Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi.

Bu haftaki eylemde 23 yıl önce kaybedilen Eczacı Ayşenur Şimşek'in faillerinin yargılanması istendi.

Eylemden önce polisler meydanda bulunanlardan, Afrin’e yönelik konuşmaların yapılmamasını istedi.

'ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA ADALET ARIYORUZ'

Eylemde ilk olarak söz alan 1995 yılında gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak, 23 yıldır bu meydanda devletin insanlık suçuna karşı çığlık çığlığa adalet aradıklarını söyledi.

Devlette nasıl süreklilik esas ise suçlularla ortaklaşmanın da esas olduğunu savunan Ocak, “Eğer suçlularla ortaklaşmak istemiyorsanız adaleti tesis edin, suçluları yargılayın” dedi. 

‘ACI BİZİM KORKU ONLARIN’

Daha sonra söz alan Ayşenur Şimşek’in kardeşi Ercan Şimşek, Ayşenur’un ilk gözaltına alınmasının sebebinin elinde “Savaşa hayır” pankartını taşımış olması olduğunu aktardı.

Şimşek, “Savaşın adeta bir ideoloji haline getirildiği ve savaşın bir an önce bitirilmesinin terör suçu olduğu bu dönemde Ayşe’nin 27 yıl önce yapmış olduğu o eylem daha anlamlı bir hale geliyor” dedi.

İnsanları kaybedenlerden hesap sorulacağını ifade eden kardeş Şimşek, “Hukuku elinde silah olarak kullananlar. Bu hesap sormayı sadece geciktirebilecektir. Adalet bizim, haksızlık onların, onur bizim, utanç onların, acı bizim, korku onların olsun” diye konuştu.

‘KARANLIK BİRAZ DAHA KOYULAŞTI SADECE’ 

Sağlık sorunlarından dolayı eyleme gelemeyen Şimşek’in annesi Şerife Şimşek ise mektup gönderdi. Anne Şimşek’in mektubunu kızı Fatma Şimşek okudu.

Anne Şimşek’in mektubunda şu ifadelere yer verildi:

“Ayşenur'um. Nereden başlamalı nasıl anlatmalı bilemiyorum, yokluğunun ardından geçen zamanın ağır yükünü.

Senden sonra diye başlayan bir cümle kuramıyorum, senden sonrası olmadı ki hiç. Sen hep yanımdasın, benimlesin. Ben seni kanımdan, canımdan doğurdum. İnsan kendisinden ayrılabilir mi hiç? Yine de bilmelisin ki dalından kopan yaprak gibi soldum, hayatın bütün renkleri simsiyah bir renge büründüler sanki. Nereye baksam kalbinin güzelliğinin yansıdığı yüzün aklımda.

Sevdiğin yemekler, kahkahalarınla dolan sohbetler, giydiğin elbiseler, yattığın yatağın ve gülmek ve sevinmek hep eksik hep yarım kaldı. Kalbimin en derin yerinde sessizce kanayan bir yara gibi, kanım hep içime akıyor. Hep anlatırdın dünyanın adaletsizliğini, insanların hak ettiği biçimde yaşayamadığını, kızardım sana ama içimden de haklı olduğunu bilirdim, başına bir şey gelsin istemezdim. Çünkü biliyordum ki, ülkemizde onur, adalet, eşitlik ve haklılık gibi kavramların yerine, katillik, hırsızlık onursuzluk el üstünde tutuluyor. Her anne gibi korumak isterdim seni kızım ama koruyamadım. Katillerin elbette bulunacak, elbette hesap sorulacak ama daha o günler gelmedi fakat gelecek. Umudumuzu hiç öldüremediler, öldüremeyecekler de. Artık tanıyorum onlar hayata dair, güzelliğe dair ne varsa düşmanlar. Ağız dolusu kahkaha atmamış, bir dost elinin sıcaklığını hiç yasamamışlar. Tek bildikleri öldürmek... Ülkemizde çok şey değişmedi. Karanlık biraz daha koyulaştı sadece. Doymadılar kızım, doymadılar Ayşenur'um, kana doymadılar, öldürmeye doymadılar.

Biliyor musun, seni aramızdan aldıklarında günlerce izine rastlayamadık. Öldürülmüş olacağın düşüncesi canıma yapışmış bir hastalık gibiydi. Ne gariptir içimden hep Allah’ım, bir mezarı olsun, gidip dokunabileceğim diye dualar ettim.”

‘SAVAŞ POLİTİKALARINI ELEŞTİRMEK YURTTAŞLARIN HAKKIDIR’

Bu haftaki açıklamayı Cumartesi İnsanlarından Yeter İşler yaptı. İşler, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin gözaltına alınmalarına değinerek, “Böylesi bir süreçte biz de bir sağlık çalışanı için adalet istiyoruz. Savaş karşıtlarına yöneltilen soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar üzerine bir kez daha hatırlatıyoruz: Türkiye’de yürürlükte olan hukuk, anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler açısından ‘barış talebi’ haktır. Yine Türkiye’nin de taraf olduğu Kişisel ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ de ‘Savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı’ vardır. Kısacası, hukuki açıdan suç olan savaş karşıtı olmak değil, savaş propagandası yapmaktır” dedi.

Hükümetin savaş politikalarını eleştirmek, karar vericileri savaşın yıkıcı etkilerine karşı uyarmak ve sorunları demokratik yöntemlerle çözmeye çağırmanın tüm yurttaşların hakkı olduğunu ifade eden, herkesin hükümete karşı politik eleştiri yapma özgürlüğü ve siyasal yaşama aktif olarak katılma hakkını engellemenin suç olduğunu söyledi.

’79 GÜN SONRA CENAZESİNE ULAŞILDI’

27 yaşındaki Ayşenur Şimşek’in 1990’da Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra eczacı olarak çalışmaya başladığını aktaran İşler, “1991 yılından itibaren de sağlık emekçilerinin örgütlenmesi çalışmalarının içinde yer aldı ve Sağlık Sen Ankara Şubesi Kurucu Başkanı oldu” diye konuştu.

Şimşek’in bu çalışmaları sırasında iki kez gözaltına alınıp uzun süre ağır işkence gördüğünü dile getiren İşler, ailesini defalarca telefonla arayan kişilerin “Bu işleri bırakmazsa sonu kötü olur” diyerek tehditlerde bulunduklarını söyledi.

İşler, 1993’ün Ekim ayında hakkında bir yakalama kararı çıkartılan Ayşenur Şimşek’in polis tarafından arandığı için ailesinin evine gidemediğini ancak haberleşmelerinin 24 Ocak 1995’e kadar düzenli olarak devam ettiğini kaydetti.

Bu tarihten sonra Ayşenur Şimşek’ten haber alınamadığını aktaran İşler, “Bunun üzerine emniyete, savcılığa ve İçişleri Bakanlığına başvuran aileye ‘Gözaltına alınmamıştır’ denildi. Tüm yasal girişimleri sonuçsuz kalan aile, 21 Mart 1995 tarihinde yaptıkları basın açıklaması ile arama kampanyası başlattı. Kampanya devam ederken bir gazetede yayımlanan haber üzerine savcılığa başvuran ailesi 79 gün sonra Ayşenur’un izine ulaştı” ifadelerini kullandı.

‘KİMSESİZLER MEZARLIĞINA DEFNEDİLDİ’

Şimşek’in otopsi raporuna göre 28 Ocak 1995’da öldürülen Ayşenur Şimşek’in bedeninde işkence izlerinin olduğunu belirten İşler, “Kafasından ve göğsünden ateşli silahla yakın mesafeden vurulan Ayşenur Şimşek, 29 Ocak 1995’te Kırıkkale yolunda bulunmuştu. Ailesi devletin tüm kurumlarına başvurmasına rağmen, Ayşenur’un cansız bedeni üç hafta boyunca morgda bekletildikten sonra ‘kimliği meçhul kişi’ olarak Kırıkkale kimsesizler mezarlığına defnedilmişti” dedi.

‘23 YILLIK CEZASIZLIK SON BULMALI’

Ayşegül Şimşek’in dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın emrindeki Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alınıp, işkence görüp kaybedildiğini savunan İşler, ”Tansu Çiller’in Başbakan, Nahit Menteşe’nin İçişleri Bakanı olduğu 50’nci Hükümet, ailenin başvurularına rağmen Ayşenur Şimşek’in gözaltında kaybedilmesini engelleme yükümlülüğünü yerine getirmedi. Ayşenur Şimşek dosyasındaki 23 yıllık cezasızlık son bulmalıdır. Ayşenur Şimşek’in kaybedilmesinde sorumluluğu olan, kaybedilmesini engelleme yükümlülüğünü yerine getirmeyen herkes yargılanmalıdır” şeklinde konuştu.

Eylemin sonunda basın açıklamasını yapan İşler, TTB’ye yönelik gözaltılara değindiği için polisin GBT sorgulamasına tabi tutuldu.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı