İstanbul - Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu, Bilgi Üniversitesi'nde "Türkiye, Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor" başlıklı sempozyum düzenlendi. Prof. Şebnem Korur Fincancı, "Birçok insanın ağzında protez var. Çünkü dışkı yedirilen ve idrar içirilen insanlar ister istemez dişlerini bir daha temizleyemeyeceğini düşünmüş. Birçoğu cezaevinden çıktıktan sonra dişlerini çektirip protez yaptırmış” dedi.

 

Yazar Vedat Türkali'nin açılış konuşmasından sonra "Genel Bulgular, Ruhsal ve Fiziksel Saptamalar" başlığı altında ilk oturum yapıldı. Burada Yrd. Doç. Dr. Murat Paker, Prof. Şebnem Korur Fincancı ve Dr. Mustafa Sütlaş sunum yaptı.

 

SOLCULAR VE KÜRTLER ÖNCELİKLİ HEDEFTİ

 

Yrd. Doç. Dr. Murat Paker, Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu'nun yürüttüğü çalışmalar kapsamında 517 mağdurla görüştüklerini hatırlattı, bu görüşmelerin sonuçlarını aktardı.

 

Bütün mağdurlara sistematik, ağır bir işkence ve eziyet rejimi uygulandığını belirten Paker, mağdurların hepsinin ya işkenceye maruz kaldıklarını ya da tanık olduklarını anlattıklarını belirtti. Diyarbakır Cezaevini "temerküz kampı" olarak tanımlayan Paker, "Solcular ve Kürtler öncelikli hedefti. Solcu Kürtler ise en öncelikli hedefti" dedi.

 

Paker, işkence yöntemlerini ise aç ve susuz bırakma, pislik ve dışkı yedirme, deterjan yedirme, soğuk su işkencesi, uyutmama, insan dışkısı ile dolu bir odada bekletme, cinsel organa ip bağlama, elektrik verme, zorla Türkçe öğretme, zorla marş ezberletme olarak sıraladı.

 

O CEZAEVİNDEN 5 BİN KİŞİ GEÇTİ

 

Paker, işkencenin psikolojik boyutlarına ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu: "Diyarbakır Cezaevi'nden 5 bin kişi geçti ve biz sadece yüzde 10'u ile görüştük. Görüştüklerimiz psikolojik olarak nispeten daha iyi durumda olanlar. Psikolojik olarak ağır sorunlar yaşayanlar, intihar girişiminde bulunanlar, sosyal hayattan kopanlar var. Bunlar o dönemle ilgili konuşmaktan kaçınıyor. Psikolojik olarak iyi durumda olanlar bile 30 yıl sonra anlatmakta zorluk yaşıyorlar. Ayrıntılara girmiyorlar, cinsel işkence kısmında sansürleyerek anlattıkları izlenimini edindik. Birçok mağdurda travma sonrası stres bozukluğu görüldü. Mağdurların yüzde 20'si hala rüyalarında Diyarbakır Cezaevi'ni görüyor."

 

TOPLUMSAL YÜZLEŞME

 

Mustafa Sütlaş ise içinde hiçbir şiddet olmasa bile bireyin sağlığını bozacak temel unsurlardan birinin cezaevlerinin kendisi olduğunu belirtti. "Sağlık bozukluğunun nedeni cezaevinde bulunan insanların her türlü ihtiyacının şiddetle bastırılmasıdır" diyen Sütlaş, bu vahşetin Kürt kimliğini hedeflediğini, bir kimliğin yok edilmek istendiğini kaydetti. Sütlaş, "İnsanlar sağlıklarını yitirdi, iyilik halinden yoksun olarak o cezaevinden çıktılar. İnsanların tekrar sağlıklarını kazanması için Diyarbakır Cezaevi'nde özgürlük yoksunluğunun kabulünün ve toplumsal yüzleşmenin sağlanması önemli" dedi.

 

'HAKİKAT YETMEZ ADALET SAĞLANMALI'

 

Prof. Fincancı ise "Hakikat tek başına yetmiyor" dedi ve ekledi: "Onarım için adaletin de sağlanması gerekiyor."

 

Fincancı, yüzleşme ve adaletin sadece Kürtler için değil bu topraklarda yaşayan bütün halklar için geçerli olduğunu söyledi. Fincancı, yoksun bırakmanın en temel işkence yöntemi olduğunu belirterek, Diyarbakır Cezaevi'nde işkencenin bununla başladığını kaydetti. Prof. Fincancı, "Her 3 kişiden 2'si hala sağlık sorunları yaşıyor. Üstelik belgelenebilir sağlık sorunlarına sahipler ve işkence izleri hala görülebiliyor" dedi.

 

Bazı fotoğraflar gösteren Fincancı, işkencenin 30 yıl sonra da tespit edilebildiğine dikkat çekti.

 

Fincancı, şöyle konuştu: "Birçok insanın ağzında protez var. Çünkü dışkı yedirilen ve idrar içirilen insanlar ister istemez dişlerini bir daha temizleyemeyeceğini düşünmüş. Birçoğu cezaevinden çıktıktan sonra dişlerini çektirip protez yaptırmış."

 

Hekimleri de eleştiren Fincancı, onların da suça ortak olduğunu belirtti. Şebnem Korur Fincancı, doktorların hem insanlar üzerinde yeni işkence yöntemleri denediğini hem de raporlarla işkenceyi gizlediklerini anlattı. İşkencenin hala gizlendiğine işaret eden Fincancı, "Bu insanlığa karşı bir suçtur. Zaman aşımına takılıp kalmamak gerekiyor. Bir halkı yok etmek istediler. Bunu bütün dünyaya anlatmalıyız" diye konuştu. (ANF)