İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda ortaya çıkan cinsel istismar ve şiddet olayları, Pozantı Cezaevinde yaşananlardan ders çıkarılmadığını gösterdi. Mersin İHD Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, "Aslında Türkiye’deki Cezaevlerinin karnesi hiçte parlak değildir. Tarihi baskı, şiddet, katliam, taciz ve tecavüz olaylarıyla doludur. Bugün çocuklara yapılanlar bu geleneğin devamıdır" dedi.

Pozantı'da 2012 yılında ortaya çıkan tutuklu çocuklara tecavüz edilmesi olayı hafızalardaki yerini korurken bu olayda yaşanan daha acı bir şey ise mağdur edene değil, mağdur olana cezanın verilmesiydi. Benzer tecavüz olaylarının İzmir' de bulunan Şakran Cezaevi'ndeki çocuk tutukluların da yaşaması Pozantı'dan hiç ders çıkarılmadığını gösterdi.

Mersin İHD Şube Başkanı Ali Tanrıverdi konuyu ANF'ye değerlendirdi.

‘BASKI VE ŞİDDET ÇOCUKLARA YÖNELDİ’

Yıllardır Kürtlere uygulanan baskı ve şiddetin son birkaç yıldır özellikle çocuklara yönelmeye başlandığını dile getiren Tanrıverdi, bu uygulamanın planlı, sistematik ve özel merkezi bir karara bağlı olduğunun açıkça görüldüğünü belirtti. Bu çocukların yasal haklarının, uygulayıcılar tarafından yok sayılmakta olduğunu dile getiren Tanrıverdi, çocuklara uygulanan bu baskıların yönteminde kolluk kuvvetlerinin başta olmak üzere, tüm resmi kurumların da ortak hareket ettiklerinin görüldüğünü söyledi.

Tanrıverdi, bu hapishanelerde kalan çocuklardan çoğunluğunun; devletin baskıları sonucu, kentlere göç etmek zorunda kalan ailelerin çocuklarının olduğuna değinerek, bu çocukların aile bireylerinin de sürekli polis tarafından tehdit edildiğini veya birtakım ekonomik olanaklar sağlanacağı söylenip işbirliği adı altında itirafçılığa ve ajanlığa zorlandığına dikkat çekti.

‘AİLELER İCRA TEHDİDİ ALTINDA’

Ajanlaşmayı kabul etmeyen ve direnen çocukların düzmece fezlekelerle cezaevlerine gönderilmelerinin sağlanmakta olduğunu ifade eden Tanrıverdi, "Valilikler tarafından da çocukların ailelerine gerçeği yansıtmayan birtakım bilirkişi raporlarına dayanılarak; devlet ve vatandaş malına zarar verildiği gerekçesiyle, astronomik rakamlara varan idari para cezaları verilmektedir. Bu keyfi uygulamalar; özellikle son yıllarda yaygınlaştırılarak, bir sindirme aracına dönüştürülmüştür. Valilikler; gösterilere katıldığı ileri sürülen çocuklar hakkında açtığı davalar devam ederken çocukların ailelerinden binlerce TL para istenmektedir" diye ifade etti. 

Henüz bu çocukların yargılamasına bile başlanmadan, çocuğun suçlu olup olmadığının belli olmadığı, sadece bir iddia var ama bunun üzerinden çocukların kamu malına zarar verdiği iddiasıyla ailelerden para tahsil edildiğini hatırlatan Tanrıverdi, ailelerin icra tehdidiyle karşı karşıya bırakıldığını belirtti.

2010 yılına kadar siyasi olarak çocukların tutuklanmasının bir istisna olduğuna vurgu yapan Tanrıverdi, "2010 yılından itibaren devlet Kürt Özgürlük mücadelesinde bir strateji değişikliği yapmıştır. Kürt çocuklarının iradesini teslim alarak, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesine olan akışı kesmek istemiştir. Pozantı olayından sonra bu kısmen kırılmış olsa da, Halen ısrarla bu anlayış devam ettirilmek istenmektedir. Ancak bu politikleşen çocukların direnme ve hak arayışındaki ısrarları var sayılmamıştır. Aslında Pozantı gerçeği de tam budur. Eğer o çocuklar ve aileleri olanlara boyun eğip sessiz kalmış olsalardı, sistem uyguladığı projede başarılı olabilirdi. Temas kurduğumuz çocukların tümü biz yaşadık, gidecek arkadaşlarımızın yaşamasını istemiyoruz. Onlar adına her şeyi yapmaya hazır olduklarını belirtmişlerdir" dedi.

İHD olarak çocukların ısrarlarına rağmen olayı kamuoyuna yansıtmadan çözmeye çalıştıklarını belirten Tanrıverdi, yetkililerle yazışma ve görüşmelerin yapıldığını ama aylarca süren bu çabalarının hep sonuçsuz kaldığını dile getirdi.

Pozantı Çocuk Tutukevi'ndeki skandala rağmen, farklı cezaevlerinde de bu olayların tekrarlanmasının son olarak da Şakran Çocuk Tutukevinde Pozantı’ya benzer olayların yaşanmasına değinen Tanrıverdi, yetkililerin olaylardan ders çıkarmadıklarını belirterek "Çocuklara yönelik baskıcı politikalarını ısrarla sürdürmeye çalıştıkları görülmektedir. Aslında Türkiye’deki Cezaevlerinin karnesi hiçte parlak değildir. Tarihi baskı, şiddet, katliam, taciz ve tecavüz olaylarıyla doludur. Bugün çocuklara yapılanlar bu geleneğin devamıdır" diye konuştu.

Bu cezalarla çocukların yararının düşünülmediğini ve çocuklara kin ve nefret duygularıyla bakıldığını dile getiren Tanrıverdi, "Okullara baskın yapılarak öğrenciler gözaltına alınmakta, sokak ortalarından polisler tarafından dövülmektedir. Bu uygulamalar kentlerde olağan hale getirilmeye çalışılıyor. Bu uygulamalar hakkında yapılan suç duyuruları ile ilgili hiçbir işlem yapılmamaktadır" dedi.

‘MÜNFERİT OLAYLAR DENİLEREK GEÇİŞTİRİLEMEZ, SORUMLULUK DEVLETE AİT’

Çocuk tutukevlerinde yaşanan bu olaylarda sorumluluğun gerekli önlemleri almayan devlete ait olduğunu belirten Tanrıverdi, "Devletler çocuklara karşı birinci derecede sorumludur. Devlet ne yapalım bu olayları bazı sorumsuz kişiler yapıyor, bunlar münferit olaylardır diyemez. Hele olayın üstünü örtmek için bir çabanın içine girmemelidir. Devlet bu çocukları korumak ve kollamak zorundadır" diye ifade etti.

Çocuk tutukevlerinin kapatılması için kampanyaların yürütülmesi gerektiğine dikkat çeken Tanrıverdi, "Pozantı ve diğer Çocuk Cezaevlerinde şiddet, baskı, işkence ile taciz ve tecavüze uğrayan çocukların daha sonraki durumlarını araştıran bir çalışmanın yapılması önemlidir. Son iki yıl içinde gözaltına alınan, tutuklanan, hapis ve para cezalarıyla cezalandırılan çocukların tespitini yapan bir çalışmanın ve bu çalışmaları yürütecek insan hakları savunucularına ve onların örgütlerine platform tarafından her türlü desteğin verilmesi gereklidir" diye aktardı.