Cengiz Çandar bugünkü yazısında Cizre için Dresden benzetmesi yaptı, sorumluların sadece sandıkta hesap vermeyeceğini belirtti.

Çandar "Dresden 1945'ten Cizre 2016 adındaki "mezarlığa"..." başlıklı yazısında, İkinci Dünya Savaşı'nda 1945’te savaşın son günlerinde Alman kenti Dresden’in bombalandıktan sonraki halini gösteren fotoğraflara ve Cizre'nin son görüntülerine yer verdi.

Cengiz Çandar'ın Radikal’de yayımlanan yazısı şöyle:

Dresden, Almanya’da Saksonya eyaletinin tarihî merkezidir. İkinci Dünya Savaşı sonunda bir şehri yerlebir eden hava bombardımanlarının örneği olarak kayıtlara geçmiştir. Aşağıdaki fotoğraflar, 1945’te savaşın son günlerinde Dresden’in bombalandıktan sonraki halini gösteriyor...



Aşağıda gördüğünüz fotoğraflar ise, tarihte Botan beylerinin merkezi Ceziret-ül Omar’ın, yani “Nuh’un mezarı”ndan “Mem û Zin’in mezarı”na dek eşsiz tarihî mekânlara ev sahipliği yapan Cizre’nin 2016 Ocak görüntüleri. Dresden’in havadan bombalanması ile Cizre’nin karadan vurulması, birbirine çok yakın sonuçlara yol açmış. Yıkım, neredeyse, aynı derece tüyler ürpertici...






(Fotoğraflar: AP/AFP) 

Cizre yıkım fotoğraflarını, Financial Times da, dün, internet baskısı “In the ruins of Cizre” (Cizre’nin yıkıntılarında” başlığı altında yayımladı. “İkinci Kobani” başlığını tercih edenler de vardı.

The Times ise “Sadece cesetlerin ve yıkıntıların kaldığı Kürt şehri” diye başlık atmıştı. Dünya basını, Cizre izlenimleri ve gözlemleriyle dolmaya başladı.

Ve, aralarından bir örnek: “Cizre koca bir mezarlığa dönmüş” başlığı altında BBC Türkçe’de  yayımlanmış olan Hatice Kamer’in izlenimleri:

“82 gün sonra sokağa çıkma yasağının kalktığı Cizre'nin girişi... Polis kontrol noktasında uzun araç kuyrukları oluşmuş.
Cizre'ye girmek için bu kuyruklarda beklerken, yasak nedeniyle mahallesinden çıkıp günler sonra geri dönen Gülnaz'la konuşuyoruz.

Yasağın başlamasından 20 gün sonra Cudi Mahallesi'ndeki evinden çıkma zorunda kalanlardan biri Gülnaz, çocukları ile birlikte önce köye, akrabalarının yanına sığınmış:

"Sadece ben değil, iki üç aile daha geldi. 25-30 kişi bir evde kaldık. Bu kadar kalabalık misafir mi olur? Bir gün, bir hafta değil. Bizi ağırlayanlara daha fazla yük olmamak için Kızıltepe'de bir ev kiralayarak üst baş ne varsa onunla gittik. Daha önce 500 olan kira biz gidince 1200 oldu."

Yanındaki, ismini vermek istemeyen kadının evi de Sur Mahallesi'nde. O da yasağın 25. günü ayrılmak zorunda kalmış.

"Bomba seslerinden çocuklarımın psikolojisi bozuldu. Hala bile gece yataktan sıçrayarak uyanıyorlar. Biliyorum geride ev de kalmamıştır ama ne yapalım, çok şükür ki cana gelmedi. Hiçbir yer insanın memleketi gibi olmuyor" diyor.

2,5 ay süren sokağa çıkma yasağı boyunca yapılan haberler nedeniyle medyaya çok tepkililer.

Cizre'deki üç bodrum hepsinin ortak gündemi.

Birçoğunun ortak kaygısı ise evlerinden geriye bir şeyin kalmamış olması.

İlk kontrolü yarım saatte atlatıyoruz.

Cizre Devlet Hastanesi kavşağında ikinci arama noktasında onlarca kadın, çocuk, genç ilçeye girmek için bekliyor.

İki kadın, genç bir polisten geçişe izin vermesini istiyor.

Kucağında bebek olan 20'li yaşlardaki genç kadın ağlayarak geçmek istiyor. Kimliği yokmuş. Polisten yardımcı olmasını istiyor.

Polis, "Benden merhamet ve yardım beklemeyin. Teröristleri büyütün sonra da merhamet bekleyin. Benim teröristleri büyüten kadınlara merhametim yok. Devlete itaat eden çocuk yetiştirin ki sizlere merhamet edelim, anladınız mı?" diyor.

Genç polis, son cümleyi kalabalığa söylüyor.

Buradaki GBT işlemi uzun sürüyor. Araçların geçine izin verilmiyor. Sur Mahallesi'ne yürüyerek gidiyoruz.

Şehrin girişindeki evlerin çoğunda hasar çok ama 82 gün boyunca devam eden yasağın en ağır izleri Sur ve Cudi mahallesinde karşımıza çıkıyor.

Çatışma olduğunu bilmeyen şiddetli bir deprem yaşandığını sanır.

Her yerde yıkılmış binalar, evlerden saçılmış eşyalar, eşyaların ve yıkıntıların başında ağlayan Cizreliler…

Sur Mahallesi Akdeniz Sokak'ta bir evin ikinci katında, sandıkta bir ceset bulunduğu söylenince oraya gidiyoruz.

Onlarca yıkılmış evin olduğu sokak çok kalabalık.

İçerde çok ağır bir koku var. Cesedin kadın mı, erkek mi olduğu anlaşılmıyor. Simsiyah olmuş, yüzü tanınmıyor. Üzerindeki monttan genç olduğu anlaşılıyor. Battaniye ile üzerini kapatıyorlar.

Pakize İd adlı kadın ağlayarak 16 yaşındaki akrabası Taha Akdoğan'ın o bodrumlardan birinde ölenler arasında olduğunu anlatıyor.

"Sadece bizim mahalleden 20 genç vardı. Hepsi 15, 16 yaşındaydı" diyor.

Cizre'de birçok kişiye ulaşılamadığı söyleniyor.

Yıkıntıların ve nehrin kıyısına dökülen molozlar arasında insan uzuvları çıktığı konuşuluyor.

Ölü sayısının artmasından endişe ediyorlar.

İnsanlar harabeye dönmüş evlerinden, molozların arasından sağlam kalmış eşyalarını çıkarmaya çalışıyorlar.

Bir evin kalıntıları önünde oturan bir kadın ağlayarak ağıt yakıyor.

Doğan sokakta bulunan evlerin çoğu yıkılmış.

Halime Buz adındaki yaşlı kadın, molozların arasındaki battaniyesini çekerek ağlıyor:

"Üç dairemiz vardı ama şimdi sokakta kaldık. Bütün eşyalarımız evimiz, varımız yoğumuz bu yıkıntının altında kaldı. Hayatımız gitti, onca yıllık emeğimiz gitti. Can da gitti mal da. Allah'ım sen bu zulmü kabul etme".

145 cesedin çıkarıldığı söylenen Cudi ve Sur mahallelerindeki bodrumlara gidiyoruz. Üç bodrum da birbirine yakın sokaklarda.

Cudi Mahallesi Narin Sokak'ta, ikinci bodrumun olduğu altı katlı 12 daireli binadan geriye moloz yığını kalmış.

Kalabalıktan biri, Cizre Halk Meclisi Başkanı Mehmet Tunç'un cesedinin buradan çıkartıldığını belirtiyor.

Mehmet ve Orhan Tunç kardeşlerin üç gün önce teşhis edilen cenazeleri dün Şırnak'ta toprağa verildi.

Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç, medya kuruşlarına telefonla bağlanarak yaralıların durumunu kamuoyuna aktarmıştı.

Kardeşi Orhan ile birlikte geriye kalan bir avuç kemiğin dün Şırnak'ta toprağa verildiği söylendi.

Cudi Mahallesi Bostancı Sokak'ta bulunan birinci bodrumdan, aralarında DBP PM üyesi Mehmet Yavuzel'in de olduğu 31 kişinin cenazesi çıkartılmış.

Cizreliler bodrumları "Mehmet Yavuzel'in katledildiği bodrum", "Mehmet Tunç'un katledildiği bodrum" şeklinde adlandırıyor.

Birinci bodrumun olduğu binanın büyük bölümü yıkılmış.

Bodrum katı tamamen yakılmış durumda.

İçeriyi görenler her tarafta insan kemiklerinin olduğunu söylüyorlar.

Küçük bir geçitten bodruma iniyoruz.

Kesif ve çok kötü bir koku bodruma sinmiş.

Duvarlar simsiyah ve yerler odun kömürü gibi. Her şey yakılmış.

Küllerin arasında kömürleşmiş kaburga, omurga ve kafatası parçalarını görüyoruz.

Bodruma giren herkes, çıktıktan sonra ağlıyor.

Cizre'ye gelenler, kendi evlerinin halini görmeden önce bodrumları görmeye gidiyorlar.

Görüştüğüm birçok kişi, bodrumlarda ölenleri tanıdıklarını anlatıyor.

Bir genç, 16 yaşındaki kuzeninin kayıp olduğunu ne ölüsünün ne dirisinin bulunamadığını söylüyor.

Aynı sokaktan bir evin sahibi, evinden kurtardığı birkaç eşyasının başında oturmuş gelen gideni izliyor.

Yıkılan evlerden birinin sahibi olan Gulê adındaki genç kadın, evinin yerine molozları görünce hıçkırıklarla ağlamaya başlıyor.

Kocası, 35. günde bahçelerine düşen bir havan topunun patlaması sonucu yaralanınca evden çıkmak zorunda kalıyorlar:

"Sadece elbiselerimle çıktım. Ben çıktığımda o bodrumda yaralı yoktu, bizden sonra yaralıları oraya toplamışlar."

Belediyede çalışan İsmail adındaki bir işçi, "Her üç bodrumdan 145 cenazeyi kendi ellerimle morga götürdüm. Cenazeleri ceset torbalarına koyup bize teslim ettiler. Orada çok büyük vahşet yaşandı" diyor.

Yaşlı bir kadın, "Tufan mı bu, ferman mı? Kim ne yapmıştı, bu zulüm hangi günahın cezası?" diyerek bodruma giriyor. Biraz sonra o da ağıtlar yakarak çıkıyor.

Bir başkası da, "Cizre koca bir mezarlığa dönmüş bugün mezarlarımızı ziyarete geldik" diyor.

İki buçuk ay devam eden sokağa çıkma yasağı boyunca Cizre'de bulunan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, "Hepimiz şu an hem bir şok halindeyiz hem de büyük bir travma yaşıyoruz" sözleriyle Cizrelilerin ruh halini anlatıyor.”
 
Basit bir soru: Anladık, “Hiçbir devlet, şehirlerinde hendek kazılmasına ve barikat dikilmesine izin vermez; kamu düzeni önemlidir”; peki bunun için Cizre’yi Dresden’e çevirmek dışında gerçekten başka hiçbir yol yok muydu?

Bir deprem ile yıkılmışçasına yere enkaz halinde inmiş binalar... Yüksek binaların üst katlarındaki top mermilerinin açtığı koca delikler, ne “hendek kapatma”, ne de “barikat kaldırma”ya benziyor.

İkinci bir soru: Bu görüntülerin sorumlularının sadece “sandıkta mı hesap vereceğini” zannediyorsunuz?