Celal Başlangıç,  IŞİD’ın saldırısına uğrayan Fransa’nın başkenti Paris’teki 1 Mayıs gözlemlerini yazdı.

Başlangıç, “Olağanüstü Hal'deki Fransa'dan sonra Türkiye olağan halde bir "kabus" olarak bekliyor bizi. Ne yapayım Davutoğlu'nun üç günlük uyduruk "AB vizesini kaldırıyoruz" öğünmesini... O kendi başbakanlığını Saray "vize"sinden kurtarsın da...

“Kesin kararımı veriyorum Paris'ten dönerken; AB'ye "vizesiz" girmekten vaz geçtim, Paris usulü Olağanüstü Hal istiyorum!” ifadelerini kullandı.

Celal Başlangıç’ın Haberdar’da yayınlanan, “AB'ye vizesiz girmekten vazgeçtim; Paris usulü Olağanüstü Hal istiyorum!” başlıklı yazısı şöyle:

Bastille Alanı'ndan marşlar, şarkılar yükseliyor. Halaylar çekiliyor, türküler söyleniyor.

Alana çıkan bulvara koskocaman bir pazar kurulmuş. Elbiseler, çantalar, hediyelik eşyalar, buz üzerinde istiridyeler, taraklar, yengeçler satılıyor.

İlk önce gelen Türkiyeli sosyalistler olmuş alana. Hemen her grup standını açmış. Bir yandan gazetelerini, bildirilerini dağıtıyorlar, diğer yandan yanan mangallar, saç tavalar üzerinde et pişiriyorlar. Kızarmış soğan da en gözde garnitür.

Dumanlar yükseliyor Türkiyeli örgütlerin olduğu bölgeden, bir de kesif bir kebap kokusu geliyor.

Büyük çoğunluk, PKK'nin Türkiyeli bazı sosyalist örgütlerle kurduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi bayrağı altında yürüyecek. MLKP, MKP gibi örgütler de hem kendi standlarını kurmuşlar, hem de birleşik hareketin bayrağını taşıyorlar. DHKC, Berkin Elvan'lı posterleri, bereleri, kırmızı bayraklarıyla ayrı bir stand kurmuş.

Bastille Alanı'ndan marşlar, şarkılar yükseliyor. Halaylar çekiliyor, türküler söyleniyor.

Alana çıkan bulvara koskocaman bir pazar kurulmuş. Elbiseler, çantalar, hediyelik eşyalar, buz üzerinde istiridyeler, taraklar, yengeçler satılıyor.

İlk önce gelen Türkiyeli sosyalistler olmuş alana. Hemen her grup standını açmış. Bir yandan gazetelerini, bildirilerini dağıtıyorlar, diğer yandan yanan mangallar, saç tavalar üzerinde et pişiriyorlar. Kızarmış soğan da en gözde garnitür.

Dumanlar yükseliyor Türkiyeli örgütlerin olduğu bölgeden, bir de kesif bir kebap kokusu geliyor.

Büyük çoğunluk, PKK'nin Türkiyeli bazı sosyalist örgütlerle kurduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi bayrağı altında yürüyecek. MLKP, MKP gibi örgütler de hem kendi standlarını kurmuşlar, hem de birleşik hareketin bayrağını taşıyorlar. DHKC, Berkin Elvan'lı posterleri, bereleri, kırmızı bayraklarıyla ayrı bir stand kurmuş.

Paris'te 1 Mayıs başlıyordu. Ama daha Fransızlar gelmemişti. Uzun süredir Fransa'da yaşayan Türkiyelilerin bu konudaki görüşü ortaktı:

"Fransızlar son dakikada gelirler, ama kalabalık gelirler. Çünkü çok örgütlüler."

Alandakilerin bir başka ortak görüşü daha vardı:

 "Bu 1 Mayıs'ta mutlaka olay çıkar. Burada da gaz yiyebilirsin."

 Çünkü Fransa'da işçiler, sendikalar, sosyalist ve komünist partiler, hele de özellikle liseli, üniversiteli gençler ülkenin dört bir yanında ayaktaydı. Haftalardır, sabahlara kadar eylem yapıyorlardı. Fransız Hükümeti'nin hazırladığı "Çalışma Yasa Tasarısı" bütün ülkede protestolarla karşılanmıştı.

Özellikle son bir aydır büyük gösteriler vardı Fransa'da. İş yasası taslağını protesto için iki gün önce 500 bin kişi sokaklara dökülmüştü. Olaylarda 78 polis yaralanmış, 214 kişi gözaltına alınmıştı.

Sağcı partiler Olağanüstü Hal kapsamında her türlü eylemin yasaklanması çağrısını yapıyordu. İktidardaki Sosyalist Parti ise reddediyordu. Daha soldaki partiler ise aşırı polis konuşlandırarak şiddeti tahrik etmekle suçluyordu iktidarı.

Eylemin ilk kıvılcımını lise öğrencileri çakmış, "geleceğimiz tehdit altında" diye. Çalışanların bugüne dek elde ettikleri kazanımların büyük bölümünü geri almayı hedefleyen yeni yasaya karşı başlayan protestoları kimileri "68'den bu yana en büyük isyan. Hem örgütleniyorlar, hem kendi zaaflarını tartışıyorlar. 68'den sonra ilk kez işçi ve öğrenci hareketi bu kadar güçlü buluştu" sözcükleriyle anlatıyordu. "Gece Ayakta" hareketi Gezi'deki formlara benzeyen toplantılar düzenliyordu sabaha dek alanlarda. Toplantıyı dağıtmak isteyen polislerle çatışıyorlardı. Bu yüzden de herkes "Bu 1 Mayıs biber gazsız geçmez" diyordu.

Anlaşılan İstanbul'da yıllardır değişmeyen "her 1 Mayıs'ta gaz yeme" kaderimiz Paris'te de peşimizi bırakmayacaktı.

Ancak ortalıkta hiç polis, asker, "çevik kuvvet" görünmüyordu. Yollar da henüz trafiğe kapatılmamıştı. Sadece resmi giysili görevli olarak trafik polisleri vardı görünürde.

Bastille Alanı'nda Türkiye kökenli çok kişi vardı tanıdık, tanımadık.

Yürüyüş saatler sonra başlayacaktı ama, Türkiyeli sosyalistler çoktan 1 Mayıs havasına girmişti.

Alanda bir yandan Fransa'daki yeni yasayla ilgili protesto gösterilerini konuşuyor, diğer yandan da Türkiye'den gelen haberleri izliyorduk. Bütün Türkiyeliler Paris'teki Bastille Alanı'ndaydı ama herkesin aklı da İstanbul'daydı, Diyarbakır'daydı, Şırnak'taydı, Nusaybin'deydi. Kısaca bütün Türkiye'deydi; hem 1 Mayıs'ın nasıl geçeceğini merak ediyorlardı, hem de Kürt kentlerindeki çatışmalardan gelecek haberleri.

Son geldiğimden bu yana ne zaman Paris'te olsam aklım daha çok Türkiye'de oluyordu.

Son geldiğimde IŞİD saldırısında onlarca insanın Paris'in göbeğinde öldürülmesinin üzerinden daha iki hafta geçmemişti. Fransa'da Olağanüstü Hal ilan edilmişti. Her yerde tam teçhizatlı askerler vardı.

2015 Kasım'ında Paris'te Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu'nun toplantılarında konuşma yapmak için bulunuyordum. Geldiğim günün akşamı Can Dündar'la Erdem Gül tutuklanmıştı. Aradan bir gün geçtikten sonra yine Paris'te almıştım Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürüldüğü haberini.

Bu yüzden aklım daha çok Türkiye'deydi.

Zaten geldiğim gün "kötü haberler" de gelmeye başlamıştı. İMC TV Haber Müdürü Hamza Aktan'ın evi basılmıştı sabahın köründe. Attığı bir twitt nedeniyle gözaltına alınmıştı Hamza.

Beş ay aradan sonra geliş nedenim Türkiyeli Göçmen İşçiler Kültür Derneği'nin düzenlediği paneldi. ESP Avrupa Temsilcisi Ziya Ulusoy ile birlikte konuşmacı olarak katılmıştık panele. Ertesi  gün de Paris'te 1 Mayıs kutlamaları için Bastille Alanı'ndaydık.

Türkiye'den de ölüm haberleri gelmeye başlamıştı. 1 Mayıs mitingi öncesi IŞİD bombalı saldırı yapmıştı Gaziantep Emniyeti'ne. İki polis ölmüştü. Yaralılar vardı.

Paris'te hala ortalıkta doğru dürüst polis görmemiştik.

Yürüyüşün başını Fransa'nın en büyük işçi konfederasyonu CGT çekiyordu. Fransızların içlerine doğru ilerledikçe görsel malzemeler, pankartlar daha başka bir şekle bürünüyordu. Dev balonlar, kamyonetlerin kasalarına kurulmuş orkestraların çaldığı şarkılarla tam bir şenlik havası vardı.

Yürüyüş kolunun en önüne gelince "Fransız robocoplar" ilk kez karşımıza çıktı. Ama görünürdeki polis sayısı "sembolik birlik" düzeyindeydi. Geri dönerken, kimsenin göremeyeceği, gözden uzak yerlere konuşlanmış "robocopları" görmek mümkündü ancak.

Hiç kimsenin üzeri arınırken görmedim. Bütün miting alanını boydan boya birkaç kez dolaştığım halde hiç üzerim de aranmadı.

Bu arada Türkiye'den hiç iç açıcı haberler gelmiyordu. Bakırköy'deki 1 Mayıs alanına girenler üç kez aranıyormuş. Birinci aramadan geçen HDP'lilerin pankartları ikinci aramaya takılınca olaylar çıkmış, polis biber gazı atmış göstericilere.

Hatta Amedspor'un pankartları bile sokulmamış alana.

Figen Yüksekdağ'ın açıklamalarını okuyoruz Bastille Alanı'nda twitterdan:

"İkinci arama noktasında sudan bahanelerle insanların elindeki parti bayrakları ve 1 Mayıs'ın mücadele sembollerinin indirilmesi... İnsanların adeta kendilerinin askeriymiş, robotuymuş gibi tek tip alana girmesini istiyorlar. Böyle bir faşist anlayış olmaz. Alana giriş noktası daracık bir koridor ve her taraf polis bariyerleriyle kapatılmış durumda. Adeta 1977'nin provası anlamına gelecek bir müdahale gerçekleştiriliyor. Eğer o alanda, kitle soğuk kanlılığını korumasaydı, bir izdiham yaşanmasına izin verilseydi, belki şu an burada ölüm haberlerini veriyor olacaktınız."

Paris'teyse değil pankarta bakmak, kimsenin üstü bile aranmıyordu; ne de olsa Türkiye'de "olağan" hal vardı, Paris'te ise beş ay önce Olağanüstü Hal ilan edilmişti.

Bu arada Bastille Alanı'na çok kalabalık bir Anarşist grup giriyor siyah pankartlarıyla.

Onlar da aranmadan giriyorlar alana.

İzmir'den fotoğraflar düşüyor sosyal medyaya. Polis, 1 Mayıs alanına giren Anarşistleri aramaya kalkınca neredeyse anadan doğma soyunmuşlar. Bir don, bir çorap kalmışlar.

Gözlerimiz Bastille Alanı'nda boşuna TOMA arıyor, ne de olsa burada Olağanüstü Hal uygulanıyor, ne işi var TOMA'nın burada!...

Ama İstanbul'dan, Tarlabaşı Bulvarı'ndan TOMA'lı ölüm haberleri geliyor. Evine giden bir yurttaşı eziyor TOMA. Benzeri bir haber de Diyarbakır'dan geliyor. "Kirpi" adı verilen zırhlı araç bir kadının ölümüne yol açmış.

Haberler akıyor Türkiye'nin dört bir yanından.

Yüzlerce kişi gözaltına alınmış. "İmam Hatipler Kapatılsın" pankartı Bakırköy Alanı'na ancak üzerindeki Recep Tayyip ve Emine Erdoğan fotoğrafları yırtılarak söküldükten sonra girebilmiş.

Yürüyüş saat 14.00'de başlayacaktı. Saat 13.00'te Paris'te bulunan HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken'in gelip bir konuşma yapılacağı duyuruluyor. Ancak daha sonra konuşmanın iptal edildiği, Baluken'in acilen Anayasa Komisyonu'nda görüşülecek dokunulmazlıkların kaldırılması toplantısı için Ankara'ya döndüğü söyleniyor.

Ne bilsin o gün Paris'ten acilen ayrılan Baluken, ertesi gün komisyonda AKP'lilerin vahşi saldırısına uğrayıp hastanelik olacağını...

Sosyal medyadan kara haber olarak yağıyor üstümüze Şırnak'tan, Cizre'den ölümler...

Bu arada Bastille Alanı'na bakan Opera Binasının merdivenlerine oturan Fransız Komünist Partisi bandosu trompetleri, kornoları, trambonları, saksafonları, zilleri, davullarıyla muhteşem bir konser veriyor.

Olağanüstü Hal'deki Fransa'dan sonra Türkiye olağan halde bir "kabus" olarak bekliyor bizi.

Ne yapayım Davutoğlu'nun üç günlük uyduruk "AB vizesini kaldırıyoruz" öğünmesini... O kendi başbakanlığını Saray "vize"sinden kurtarsın da...

Kesin kararımı veriyorum Paris'ten dönerken; AB'ye "vizesiz" girmekten vaz geçtim, Paris usulü Olağanüstü Hal istiyorum!